3 Aralık 2024, Salı
spot_img
Ana SayfaMİLLİ TAKIMLARDiğerADO 1992 Yine Kazandı

ADO 1992 Yine Kazandı

1986’da daha önce üç kez aday olmasına rağmen Yaz Olimpiyat Oyunları ev sahipliği talebi kabul edilmeyen İspanya sonunda istediği sonucu elde eder ve 1992 Yaz Olimpiyatlarını alır. Barcelona’da düzenlenecek oyunlar öncesi İspanya, spor alanında dünyada çok büyük başarıları olan – ekol bir ülke değildir. Üstelik yıllarca süren faşist yönetim (Franco Rejimi) 1975’te sonlansa da İspanya’nın dünyadaki imajı 1980’lerde çok fazla değişmemiştir. Bu açıdan o yıllarda İspanya, Fransa veya Almanya gibi ülkelerden net olarak olumsuz ayrışmış durumdadır. O tarihten sonra İspanya’nın dünyadaki izleniminin dönüşmesinde sporda devlet destekli planlamanın büyük payı olacaktır.

1988 Seul’de sadece 4 madalya kazanabilen ve 25. olan İspanya’da devlet bir atılım vakti geldiğinin farkındadır. Nitekim 1988’de ADO 1992 (Asociacion de Deportes Olimpicos – Olimpik Sporlar Birliği) adıyla bir program uygulamaya konur ve Barcelona’da başarı hedeflenir. Sponsorlardan gelen finansal destek ile ülkede altyapı ve tesis açısından büyük gelişmeler yaşanmaya başlar. Ayrıca iyi sporcu yetiştirebilmenin yolunun iyi eğitimci/antrenör yetiştirmekten geçtiğinin farkında olan devlet, çalışmaların odağına bu olguyu koyar. Teknolojik ve psikolojik gelişim olanakları da program çerçevesinde uygulamaya konur. Spor federasyonlarının eş güdümlü çalışmasıyla birlikte İspanya 1992 Olimpiyatlarında 22 madalya alarak sıralamada altıncı olur. O yıl İspanya’nın spor tarihinin döndüğü yıldır.

Erkek basketbolunda İspanya 20. yüzyıldaki Dünya Kupası, EuroBasket ve Yaz Olimpiyatlarında toplam 6 madalya kazanabilmişti. 21. yüzyılda ise 3 olimpiyat, 2 Dünya Kupası ve 8 de EuroBasket madalyası olmak üzere toplam 13 madalya kazanmayı başardılar. Üstelik bu turnuvadaki zaferle birlikte bu yüzyılda beşinci kez podyumun en tepesine çıktılar.

MM2_2597

2019 Basketbol Dünya Kupası’na İspanya; ABD, Sırbistan ve Fransa kadar favori gösterilmese de güçlü takımlardan biri olarak katılmıştı. Navarro, Pau Gasol, Garbajosa ve Calderon gibi yıldızlar artık kadroda değildi ama İspanya hala dünyanın en iyilerinden biriydi. (Bu turnuvada şampiyon olan takımda 2006’da Dünya Kupası şampiyonu olan kadrodan sadece Marc Gasol ve Rudy Fernandez vardı.) Fakat İspanya bu süreçte oyuncu yetiştirmeye devam etti. Yıllarca EuroLeague’in en elit kısalarından biri olan Llull, senelerdir NBA’de çok eleştirilse de vazgeçilemeyen Rubio gibi tecrübeli guardlara ek olarak bu yaz NBA şampiyonu olan Marc Gasol gibi veteranların yanında genç Hernangomez kardeşlerin varlığı unutulmamalı.

Aslında İspanya bu turnuvada hiç yenilmese de başlangıçta Scariolo’nun Rubio’nun rolünü netleştirememesi ve ne zaman/nasıl uygulanacağı belli olmayan alan savunması gibi faktörlerle tavanını bize gösteremedi. Fakat turlar ilerledikçe Rubio’nun takımın tartışmasız lideri olması, Gasol’ün Jokic gibi dağıttığı toplara ek olarak takımın forvetlerdeki fiziksel üstünlüğü (Claver’in net savunma katkısı vb.) belirginleşmeye başladı. Llull da turnuvanın en iyi altıncı adamlarından biri olunca Arjantin karşılaşmasına favori olarak çıktılar.

MM2_1632

Türkiye’deki çoğu basketbolsever (ben dahil) muhtemelen Arjantin’in kazanmasını istiyordu. Bunda İspanyol oyuncuların ve takımların birçok turnuvada hakem desteği görmesi ve Arjantinli oyuncuların Sindirella hikayesinin etkisi büyük olsa gerek. (Kişisel olarak Arjantin’in Manu Ginobili’nin memleketi olması faktörünü de ekliyorum.) Bu turnuvada da hakemlerden zaman zaman destek aldılar. Fakat bu gerçeklik her İspanyol oyuncuyu “laahlâkî” yapmıyor. Mesela Türkiye’de Rudy Fernandez parkedeki hareketleri nedeniyle, haklı olarak, pek sevilmez. Ancak Rubio’nun annesi öldükten sonra kanserli insanlara yaptığı yardımlar ve Gasol’ün Akdeniz’de bir göçmeni kurtarması doğal olarak Türkiye’de ancak bir miktar ilgi gördü.

Finalde İspanya oyunun her alanında ağır basarken 39’luk kaptan Scola ve 1.80’lik dev Campazzo’nun arkadaşlarının altın madalya hayallerini bitirdi. Finale Hernangomez-Oriola-Gasol ile başlayıp fiziksel üstünlük kurmaları, Rubio’nun Gasol ile kurduğu pas bağlantısı ve bençin zenginliği şüphesiz ana faktörler olarak öne çıktı. Özellikle NBA izleyicilerinin bildiği Rubio hücumlarını bu maçta epey gördük. Pas sonrası ani cut ile (verkaç) bulunan ve hand-off sonrası yaratılan kolay sayılar bir oyun kültürünü yansıtıyor. Üstelik hepimizin bildiği İspanyol pick&roll’ünü de ara ara iyi uyguladılar. Llull ve Rudy’nin de katkılarıyla üçüncü çeyreğin ortasında ribaundlar ve asistlerde Arjantin’i ikiye katlamış durumdalardı. Maçı da pek zorlanmadan kazanmayı bildiler. Rubio hak ederek MVP olurken, Gasol de özellikle eleme maçlarındaki performansıyla turnuva beşine girmeyi hak etti. (Turnuva beşine giremeyen Campazzo ve Mills’in hakkının yendiği açık.)

Son çeyrekte skor 68-80 iken Scola’nın tepeden potaya yolladığı üçlük atış sonrası birçoğunuz ayağa kalkmış olabilir. O şut girse belki Arjantin’in bir şansı olurdu. Ancak İspanya’nın yorgun Arjantin’e karşı kurduğu üstünlük sadece fiziksel ve teknik alanda değildi. Mental olarak da maçı aslında birinci çeyrekte kazandılar. Bunu sağlayan da 1988’de temellerini attıkları spor kültürüdür. Bu nedenle bu tip maçlarda aslında sadece sahadaki kadrolar değil ülkelerin spor kültürleri de çarpışır. Gönüllerimizin şampiyonu Arjantin bu açıdan geri bir ülke değil, ancak İspanya seviyesinde olmadığı açık.

MM2_2387

21. yüzyılda bireysel sporlarda veya takım sporlarında İspanyol sporcuların sporun her alanında kurduğu egemenliğin temelinde planlama ve çalışma yatıyor. Bu nedenle İspanya’nın erkek basketbolunda ulusal takımlar bazında son 20 yılda Avrupa’nın en iyisi olması ve bir ekol olarak adını tarihe altın harflerle yazdırması tesadüfi bir gelişme değildir. Olimpik sporcu yetiştirme sorunu yaşayan Türkiye ve kazandığından çok daha fazla harcayarak günü kurtarmaya çalışan kulüplerimiz İspanya’nın yaptığını kendi özgünlüklerimiz çerçevesinde uygulayabilir. Bu süreç doğru işletilirse 10-15 yıl sonra Türkiye’yi bu seviyelerde istikrarlı olarak görebiliriz. Yoksa 20 yılda bir gelen jenerasyon veya devşirme sporcularla birkaç madalya alıp kendimizi avuturuz.

BENZER HABERLER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Reklam -spot_img

Son Haberler