Kasım ayının sonu muydu neydi, içlerinde takım arkadaşım ‘BanuKa’ (sütun komşum aynı zamanda) da olmak üzere bir gazeteci grubu, Beyoğlu’nun el yakıcı üçlüklerini, pardon hesaplarını getiren bir ocakbaşında yemek yemiştik. Meyhaneye girer girmez sol masada bir adam dikkatimi çekti, hemen tanıdım kendisini: Erman Kunter. Sporculuk yaşamında da ‘fosur fosur’ ekibinden olan Erman abiyle (mekteplidir kendisi), o gece sık sık dışarıda karşılaşmıştık. Fransa’dan, Türk Milli Takımı yıllarından, Sarkozy’ye geniş bir yelpazede konuşmuştuk. Hatta bir röportaj için de sözleştik, ama eşinin arabası çekilince o iş yattı.
2003 yılından bu yana Fransa’da olan Erman Kunter’in takımı Cholet, Le Havre deplasmanında 71-65 kazanarak normal sezonu lider bitirmeyi garantiledi. 1987 yılından bu yana 1. Lig’de bulunan Kırmızı-Beyazlı ekip için oldukça önemli bir başarı. Play-off’lar Fransa’da sürprizlere açık. Kunter de durumun farkında ve her zamanki gibi soğukkanlı tavrını koruyor: “Oyuncular yavaş yavaş şampiyonluğu düşünmeye başladı. Bense hâlâ erken olduğunu düşünüyorum. Normal sezon ve play-off’lar iki ayrı şampiyona gibidir.”
Antoine Rigaudeau ve Jim Bilba (Kunter’in yar-dımcısı) gibi iki efsaneyi yetiştiren Cholet, Fransız- ların en saygı duydukları ‘formasyon merkezle-ri’nden biri. “Gençlerimizin üstüne titriyoruz. Bu kulübün sorumluluklarından biri yetiştirdiğimiz oyuncuyu oynatmak” düsturunu benimseyen Er-man Kunter de, Nando de Colo ve Rodrigue Beau- bois’nın NBA Draft’ında seçilmesinde pay sahibi oldu. Şimdi de sırada 1989 doğumlu Kevin Serap- hin var (yazıyı yazarken NTV’den İsmail Şenol aradı. Bu Seraphin’i daha fazla oynatmak için Claude Marquis diye daha tecrübeli bir oyuncuyu Erman hoca kiralık yollamış).
Erman Kunter’in bu kadar düşük bütçeyle (16 takımlı ligde ‘ilk 8’ içinde değiller) yaptığı işleri takdir etmemek mümkün değil. Bu önemli kariyer spor dünyası için örnek teşkil etmeli. Yıllarını İstanbul’da geçirmiş, Türkiye’nin en popüler, rekortmen sporcularından biri, 50 bin nüfüslu bir Fransız kentinde niye çalışır ki? İstediği çalışma ortamını bulması, kendisine saygı gösterilmesi, işine karışılmaması, dolu tribünler, ‘Faturayı kime keselim’ tarzı sorularla karşılaşmaması… Daha çok cevap buluruz. Mesele Erman Kunter gibilerini çıkarmak değil, onlara inanacak ve uzun vadeli yatırım yapacak yönetici bulmak. O kısım bizde boş çıkmış ne yazık ki!
Not: Erman Kunter’e Fransızlar, ‘Le Malin du Bosphore’ diyorlar. Türkçesi: Boğaz’ın Şeytanı. Şimdilerde Le Magicien (sihirbaz) diyenlerin de sayısı arttı. ‘Sihirbazsever’lere duyurulur!