Gençler seviyesinde ilk kez Avrupa Şampiyonu oldu Türkiye. Büyük bir başarı elbette. Ancak bunun keyfini ve kutlamasını yaptıktan sonra düşünmemiz gereken soruların, altına girdiğimiz sorumlulukların miktarının bir kat daha arttığını iyi anlamak gerek.
Öncelikle altyapılarda bir turnuvada şampiyon olmak asla nihai hedef değildir. Nihai hedefe giden yolda önemli bir eşiktir sadece.
Oyuncuların büyük maç oynayabildiğini, baskı altında performans gösterdiğini ortaya koyar sadece. Ayrıca turnuva öncesi kağıt üzerinde en iyi takımın Türkiye olduğunda zaten herkes hemfikirdi. Bunu performansa dönüştürmek, çoğu zaman bu konuda hayli sabıkalı olan ay-yıldızlı forma için ayrı bir başarı ama yine de sona gelinmiş değil.
MESELE SONRASI
Bu takımın nüvesi zaten geçen sene de bir alt kategoride altın almıştı. Okben, Metecan, Berk, Kenan, Cedi, Emircan zaten ismi tüm Avrupa’da hatta NBA gözlemcileri tarafından bilinen isimler. Ama bu ülke daha doğrusu bu spor çok fazla yetenekli genç gördü. Onların yeteneklerini bir üst kategoride performansa dönüştürmesi sadece dripling, şut, pas, boy, hız gibi basketbol etkenlerine dayanmıyor çoğu zaman. Zaten bunlardan gani gani var bu gençlerde. Şampiyon olmasalardı da vardı. Şimdi de var. Mesele bundan sonraki gelişim.
Haksız rekabeti körüklüyor
Onları zihinsel olarak bu değişime hazırlamak işin en önemli parçası. Oyuncu oynamadan yetişmez, alışmaz deniyor. Doğru ama eksik. Oynatılmalılar elbette ama oynamaya hazır olmalılar önce. Yetenekleri ile değil, birey olarak da var olmaya hazır olmalılar.
Yiğiter Uluğ dün 3+2 konusundaki görüşlerini belirtmişti. Aynen katılıyorum. Üstelik ülkemizdeki ucube “yerli statüsündeki 4. yabancı” kavramı ile bu kural zaten iyice haksız rekabeti körüklüyor. Gençlerimiz oynasınlar. Ama bir kendileri hak ederek oynasınlar. Çünkü ancak o şekilde bu özel yeteneklerinin hakkını verebilirler.
Fiziksel değil zihinsel değişim
İşte orada başka basketbol dışı faktörler devreye giriyor ve o alanda dünyada pek çok yeteneğin takıldığını, Türkiye’de ise bu oranın birkaç kat fazla olduğunun altını çizmek gerek.
Üstyapıda her şey biraz daha hızlı, biraz daha zor, biraz daha sert. “Genç” kategorisinden çıkıp “erkekler” kategorisine geçmek fizikselden çok zihinsel bir değişim. Bu alanda biz çok önemli hatalar yapıyoruz. Küçük yaşta yetenekli gençleri bireysel gelişim eğrisinden ayırıp, okuldan sosyal hayattan uzaklaştırarak basketbola yönlendirmek, pas, şut, dripling vs gibi konulara yardım etse de baskı altında performans, zihinsel direnç, çözüm üretme, işler ters giderken disiplinden kopmama gibi alanlarda önemli sorunlar yaratıyor.
MAÇ GÖRMEDEN KRAL!
Bir de buna çok küçük yaşta aklını çelen oyuncu menajerleri, daha üst düzey maç görmeden kral ilan eden aile/çevre vs eklenince sanal fanüs yaratılıyor. Gençler o yapıda gerçekten kral. Ama üst seviyeye geçtiklerinde direkt kral olmadan, başka rollere alışmakta güçlük çekiyorlar.