11 Ekim 2024, Cuma
spot_img
Ana SayfaDİĞERARŞİVYatarak büyüyen tek şey kavundur / YİĞİTER ULUĞ

Yatarak büyüyen tek şey kavundur / YİĞİTER ULUĞ

Geçen hafta yazıma “önerilerle devam ederiz” diyerek nokta, daha doğrusu noktalı virgül koymuştum. Beko Basketbol Ligi’nde yabancı sayısına dair önerilere geçmeden önce, iki küçük öykü anlatayım…
Birinci öykünün kahramanı 22 yaşında. Altyapı milli takımlarında yer almış bir guard. Yetiştiği kulüpte iki ve sonradan gittiği takımda bir sezon olmak üzere toplam üç sezon birinci lig parkelerine çıkmış. Ancak 50 maçta ortalama 8 dakikadan toplam 400 dakika, yani ceman 10 maç süresi kadar sahada kalabilmiş. Geçen seneyi ikinci ligde geçirmiş. Bu genç adama, mütevazı ikinci lig ekiplerinden biri “Bize gel, çok paramız yok ama seni ilk beşte oynatır, her maç 20-25 dakikalık önemli bir rol veririz. Yedeğin olacak genç oyuncumuzun yetişmesine de katkıda bulunursun” diyerek 75 bin liralık bir teklif yapıyor. Önerilen ücret cazip değil ama sürekli oynayıp sorumluluk alabileceği bir düzende 22 yaşında bir yeteneğin sıçrama yapması, yeniden birinci lige dönmesi mümkün. Genç kardeşimiz bu teklife burun kıvırıyor, kendisine neredeyse iki katı ücret öneren bir birinci lig ekibinin yolunu tutuyor. Hem birinci lig, hem yüksek ücret; ilk bakışta her şey şahane… Ancak kulüp transferi tamamladığında, kahramanımızın kendi pozisyonunda dördüncü oyuncu olacağı anlaşılıyor. Ezcümle, 160 bin lira alacak ve bütün bir yıl kenarda oturacak!
PASAPORTUYLA ZENGİN OLANLAR
İkinci öykümüzün kahramanı, 33 yaşında. Amerika doğumlu ama altı yıldır ülkemizde oynadığı ve eski kulüplerinden işbilir bazı yöneticiler kendisine Türk pasaportu çıkardığı için, yönetmelikler çerçevesinde ‘yerli’ sayılıyor. Kötü bir oyuncu sayılmaz, gittiği her takıma katkı vermiş bir isim. Şu an kariyerini Türkiye dışında bir ülkede sürdürmek istese en fazla 200 bin dolara imza atabilir. İspanya, İtalya, Almanya, Polonya… Hiçbiri onun için 200 bin dolardan fazlasına kıyamaz. Belki Rusya… O da bizim gibi kolay kazanıp, kolay harcayanların ülkesi olduğu için! Ama gelin görün ki, bu ‘vatandaş’ Türk kulüpleriyle pazarlığa başlarken kapıyı 400 bin dolardan açıyor. Henüz iş bulamadı ama sonunda bir ‘hacıağa’ çıkıp verecek o parayı nasılsa…
İki örnekle çizmeye çalıştığım bu çarpık tablo, tamamen 3+2 formülünün eseri… Kendini kanıtlama çağında bir gence, bir kulüp, antrenmanı tamamlasın ve bütün maçlarda bankta otursun diye 160 bin lira ödeyebiliyorsa… Yolun sonuna gelmiş vasat bir oyuncu, sırf ay-yıldızlı pasaport çıkarttı diye bizim ligimizde dünya pazarının iki misli ediyorsa bu işte bir yanlışlık var demektir. Kendi ellerimizle yarattığımız bu yalan dünyayı daha fazla savunamayız. Ne yapmalı öyleyse?
MİLLİ TAKIM ÇÖKER Mİ?
AB ülkesi olduğu için kapılarını serbest dolaşımdaki sporculara açmak zorunda olan, bunun yanı sıra ligi, Güney Amerika’dan gelen devşirmelerle dolup taşan İspanya’nın 2000’lerde A Milli Takım’la aldığı derecelere bir bakalım: İki Avrupa şampiyonluğu, iki ikincilik, bir üçüncülük… Bir dünya şampiyonluğu… İki Olimpiyat ikinciliği… 13 yılda toplam 8 kez kürsüye çıkmış, kendi evimizde oynayıp madalya sahibi olduğumuz turnuvalar dışında klasmanda hep bizim üzerimizde yer almışlar.
Belki biz de “Yabancı sayısı serbest bırakılırsa milli takım çöker” kandırmacasından vazgeçer, onların gittiği yoldan giderek birinci ligimizi çok izlenen, iyi pazarlanan, göz kamaştıran salonlarda oynanan (bkz. Ülker Arena) gençlerin ilgisini her gün arttıran üst düzey bir organizasyon haline getirebiliriz. Ama bunun için kulüplerin, paraları kenarda miskin miskin oturan, yine de her yıl aynı ücreti koparan sporcu müsveddelerine kaptırmaması, biraz da organizasyon ve tesisleşmeye yatırımı düşünmesi gerek.
Birinci ligde her takımın 12 kişilik maç kadrosunda…
– Kendi altyapısından yetişmiş, son üç sezonu o kulüpte geçirmiş, 20 yaş ve altında en az iki oyuncu bulunsa…
– Buna ilaveten, her takım altyapılarda Türkiye’de oynamış en az üç oyuncuya daha forma giydirme mecburiyetinde olsa… Sonradan vatandaş olmuş devşirmeler dönemi bitse…
– İsteyen, diğer oyuncuların tamamını (7) yabancılardan seçebilse… sizce nasıl olur?
YETİŞTİRİCİYE ÖDÜL
Bu noktada, şu anda uygulanmakta olan teşvik kuralını da biraz modifiye edebiliriz: Beşinci yabancıdan itibaren lisans ücretleri 200-250-300 bin lira gibi astronomik rakamlara çekilir. Bu paralar toplanır ve sezon sonunda en az yabancı oynatan, kendi altyapısından çıkan oyunculara en fazla süre veren takımlar arasında bölüştürülür. Böylece çok sayıda yabancıya fren konulmuş, yetiştiriciler de ödüllendirilmiş olur.
Gelelim ikinci lige… Ne demektir ikinci lig? Camiası, ekonomik gücü, kaynakları ve altyapısıyla birinci lige aday olan kulüplerin yarıştığı lig, değil mi? Ama bizde öyle değil. Bir kere, ikinci ligin bu kadar şişkin olması (18 takım) yanlış. Ülkemiz koşullarında en tepedeki organizasyona hazır bu kadar çok kulüp olamaz. Geçen sene Pi Koleji ve Göztepe örneklerinde gördüğümüz gibi, uzaktan davulun sesine kanıp bu işe dalan, sonra da arkasına bakmadan kaçan maymun iştahlı yatırımcıların oyuncağı olmamalı ikinci lig… Yabancı oyuncular hariç her şeyiyle (kenti, salonu, taraftarı, sponsoru) birinci lig düzeyinde olan, çıkması durumunda birkaç yabancı takviyesiyle orada tutunmanın hesaplarını yapan kulüpler rekabet etmeli bu ligde… Bunların sayısı da en fazla on olabilir. Hiç yabancının yer almadığı, 10 takımın kıyasıya yarıştığı, zevkli, çekişmeli ve dengeli bir lig düşünün…
Bol sıfırlı bütçelere çıkmak istemeyenler de aşağıda, bölgesel liglerde kapışır. Bu yolla hem Beko BL daha cazip hale gelir, hem koçlar her maçta “onu çıkarırsam, yerine yerli, bunu çıkarırsam yerine yabancı sokmam lazım” diye parmak hesabı yapmaktan kurtulur, hem de iç piyasadaki uçuk ücretler aşağı çekilir.
Fakat gayet iyi biliyoruz ki, bu birilerinin işine gelmez. En çok da etkili ve yetkili koltuklarda oturanların…
BENZER HABERLER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Reklam -spot_img

Son Haberler