Sevgili okuyucularım, tezkere Tayyip ve Davutoğlu Ahmet’in stepnesi, koltuk değneği
olan Devlet Bahçeli’nin de verdiği fedakarca destekle Meclis’ten geçti.
Bundan sonra Mehmetçik gerektiğinde kara harekatına sokulacak, uçaklarımız havadan bombalayacak, yabancı askerler Türkiye’de üslenecek.
İyi de, biz kime karşı savaşacağız?
Başımızı bu belalara Esad’ı devirip Şam’da cuma namazı kılmak uğruna soktular.
Şimdi bizim düşmanımız kim?
Esad mı, IŞİD mi, yoksa PKK mı?
IŞİD’e yardımları kim yolluyordu? 49 rehineyi teslim almak için hangi ödünleri verdiler?
İnanılır gibi değil, bu olayda bile “MİT 49 rehineyi başarılı bir operasyonla kurtardı” yalanını piyasaya sürdüler. Oysa o 49 kişi sınırda IŞİD tarafından MİT’e teslim edilmişti. Ortada operasyon moperasyon yoktu.
Şimdi IŞİD Suriye’de Esad’ı devirmeye çalışıyor, bizim aymazlar da öyle! O halde biz şimdi IŞİD’le müttefik mi olduk?
Başımızın yıllarca belası olan PKK’ya ve onunla birlikte IŞİD’e silah ve cephane yardımlarını kim gönderdi, bu iktidar değil mi? Adana’da yakalanan TIR’lar nereye gidiyordu?
* * * *
Sınırlarımız yolgeçen hanı olmadı mı? 160 bin sığınmacı son iki hafta içerisinde Türkiye’ye yeni bir göç dalgası oluşturmadı mı?
IŞİD’le savaşmak bahanesiyle sabah sınırı yürüyerek geçen PKK’lılar akşam aynı sınırdan geri dönmüyor mu?
Güneydoğu’nun dört bir yanında Kürtçüler gösteri yaparken, bayrağımızı, okulları ve Atatürk heykellerini yakarken, bizi yönetenlerin bir şey söylediğini hiç duydunuz mu?
Hele Necdet Bey ordusunun “Misliyle karşılık verilmiştir” açıklamaları dışında bir tepkisi oldu mu?
* * * *
İmralı’daki Apo iyice şımarmadı mı? Her gün ziyaretine heyetler gitmiyor mu? Ne isterse yapılmıyor mu?
Devlete posta koymuş, istekleri 30 Eylül tarihine kadar yerine getirilmezse kıyameti koparacağını söylememiş miydi?..
Ve istediği her şey 30 Eylül tarihli Resmi Gazete’de yayınlanıp yürürlüğe sokulmadı mı?
Şimdi eğri oturup doğru konuşma zamanı gelmedi mi?
Hep birlikte haykıralım mı?
“Apo sen kazandın!”
Sonunda da “TSK ile PKK omuz omuza” diye bağıralım mı?
* * * *
Sevgili okuyucularım, sizlere soruyorum… Yukarıda sorduğum soruların hangisinin yanıtını verebiliyorsunuz? Güya gazeteciyim, ben şahsen neler olduğunu anlamadım ve çözemedim.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bir iktidarın çıkarları ve oy hesapları uğruna günün birinde böylesine kucaklara düşeceğini, aşağılanacağını, küçük düşürüleceğini, terör örgütleriyle pazarlık masalarına oturup yalvarmak zorunda kalacağını hiç aklınıza getirir miydiniz?
Ben anlamadım, aklım o kadarına basmadı!
Anlayan varsa bildirsin!
Maçtan bile korkuyorlar!
Sevgili okuyucularım, basketbolda geçen sezon lig şampiyonluğunu Fenerbahçe Ülker, Türkiye Kupası’nı Pınar Karşıyaka kazanmıştı. Türkiye Kupası için Ankara’da oynanan Anadolu Efes-Pınar Karşıyaka final maçını ben de -Pınar Karşıyaka’nın Divan Başkanı, çocukluk arkadaşım Sadri İşçimenler’le birlikte- izlemiştim.
O ne muhteşem seyirci idi!.. Gök gürültüsü gibi tezahürat yapıyor ve her zaman olduğu gibi maç boyunca slogan atıyorlardı:
“Mustafa Kemal’in askerleriyiz.”
“Türkiye laiktir laik kalacak.”
Binlerce Pınar Karşıyaka taraftarının hep bir ağızdan haykırışı belleğimde unutulmaz anılar bıraktı.
Maçı Karşıyaka kazandı ve Türkiye Kupası’nın sahibi oldu.
* * * *
Şimdi sırada geçen yılın lig şampiyonu Fenerbahçe Ülker’le Türkiye Kupası’nı kazanan Pınar Karşıyaka arasında oynanacak Cumhurbaşkanlığı Kupası maçı var.
Bu maç 8 Ekim Çarşamba günü oynanacak ama nerede ve nasıl!..
Önce maçın her nedense AKP’nin kalesi olan Konya’da oynanmasına karar verildi ve gerçekler hemen ortaya çıktı:
Geçen yıl Mersin’de düzenlenen Akdeniz Oyunları’nın açılış ve kapanış törenlerinde hükümet bilet sattırmamıştı. Satışa göstermelik olarak çıkarılan on binlerce bilet birkaç dakika içerisinde kim olduğu bilinmeyen kişiler tarafından güya kapatılmış, törene katılacak olan Tayyip’e karşı atılacak olumsuz sloganların önü böyle kesilmişti. Şimdi de maçı Konya’ya alıp aynı planı uygulamaya sokuyorlardı.
Amaç Pınar Karşıyaka’nın ateşli ve Atatürkçü taraftarlarının Konya gibi bir yere gelmesini önlemekti. Geldikleri takdirde zaten bilet bulmaları mümkün olmayacaktı.
Dün etrafa söylentiler yayıldı ama doğrulanmadı:
“Maç 8 Ekim günü Ankara’da oynanacak.”
* * * *
Maçın nerede oynanacağı henüz bilinmiyor. Ankara’da oynansa başka dert, Konya’da oynansa başka!
Cumhurbaşkanlığı Kupası’nı Tayyip bizzat kendisi elleriyle vermek istiyormuş.
İyi ama hem Pınar Karşıyaka, hem de Fenerbahçe taraftarı bu iktidara karşı. Bunların bir araya gelip aynı salonda atacağı Atatürkçü sloganlar, yuh ve ıslık sesleri Tayyip ve ekibini acayip rahatsız eder, sinir sistemlerini hoplatıp zıplatır, kupayı verdiğine vereceğine pişman eder.
O halde ne yapmalı!
İşi biraz daha ağırdan alıp -nerede oynanacaksa- o salonun biletlerini hokus pokus yöntemiyle önceden yandaşlara peşkeş çekip iki takımın seyircisini de dışarıda bırakmalı!
* * * *
Şu yapılan ince hesapları görüyor musunuz! 8 Ekim günü basketbolda yılın en önemli kupa maçı oynanacak ama nerede oynanacağı açıklanmıyor. Aslında yeri belli de korktukları için açıklamaları mümkün olmuyor…
Çünkü spora bile siyaset soktular…
Çünkü seyirciden korkuyorlar!
Çünkü alavere dalavere yöntemiyle iki takımın, ama özellikle de Pınar Karşıyaka seyircisini salona almamanın peşindeler.
Yakında şöyle bir açıklama duyarsanız hiç şaşırmayın:
“Maç biletleri satışa çıkmış, ancak 10 dakika içerisinde tümü satılmıştır!..”
Bilin ki peşkeş ve Tayyip’i rahatlatma operasyonu tamamlanmıştır!
O zaman bilin ki biletlerin tümünü, aynen Mersin’deki Akdeniz Oyunları’nda yaptıkları gibi yandaşlara verdiler, beleşten onlara dağıttılar.
Bakalım padişahımız hazretleri nasıl ferman buyuracak, keyfi nasıl arzu edecek, neler olacağını hep birlikte göreceğiz.
Olur da maç taraftara açık tutulursa, ben Tayyip’in yerinde olsam o salona hiç girmem!.. Neme lazım, tehlikeli bölgedir, otururum oturduğum yerde!