Basketbolun efsane ismi, Ufuk Sarıca ve öğrencilerinin desteği hakettiklerini söylerken, “Bu takımdan en büyük beklentim, hazırlık maçlarında gözüken enerjilerini devam ettirmeleri. Sonuç iyi olursa çok abartmadan, kötü olursa da yerin dibine sokmadan yola devam etmeli, 2020’deki Olimpiyat Elemeleri’ni hedef olarak belirlemeliyiz” dedi.
Avrupa Şampiyonası ve ev sahipliği denince akla hemen 2001 geliyor. Sizin başantrenör olduğunuz o unutulmaz şampiyonayı anlatır mısınız?
2001’deki takım gerçekten 3-4 jenerasyonun en iyi isimlerinin bulunduğu bir takımdı. En eski jenerasyon Orhun ve Harunlar, sonrasında İbrahim, Hüseyin, Mirsad, Haluk, Asım ve en son Hidayet, Kerem, Ömer, Mehmet, Kaya… Çok yetenekli, kaliteli ve güçlü bir kadroydu ama o denli de egoların olduğu ve yönetilmesi zor bir takımdı. Uzun süreli bir çalışma dönemi geçirdik, oyuncuların hepsi fedakarlıklar yaptılar. Zaten o şampiyona bizim hedef turnuvamızdı çünkü ev sahibiydik ve ilk 4’e girdiğimizde Dünya Şampiyonası’na katılacaktık. Turnuvada inişli çıkışlı bir grafik çizdi. Ev sahipliği avantajdır ama oyuncular o baskıyı hissettiklerinde de kendi oyunlarının dışına çıkıyorlar. Favorilerden İspanya’yı grubun kader maçında yenince yolumuz açıldı. Çeyrek finalde Hırvatistan ve yarı finalde de Nowitkzi’li Almanya’yı uzatmada yenmiştik. Sırbistan’a da finalde son anlarda kaybetmiştik. Türk Basketbolu için önemli bir moral oldu bu, ‘Biz de yapabiliriz’ motivasyonu oluştu.
O kadar çok yıldızla takım yapmak kolay olmamalı…
Bizim dönemimizdeki oyuncuların her biri kendi takımlarının Avrupa çapındaki yıldızlarıydı. Hidayet NBA’den gelmişti, İbrahim Panathinaikos, Mirsad CSKA’daydı, Türkiye’de oynayanlar da lider vasfında oyunculardı. Dolayısıyla hepsi söz sahibi olmak isteyen isimlerdi. Kolay değildi ama ortada bir kalite vardı. Slovenya mağlubiyetinden sonra İspanya gibi bir rakibe karşı çıkarken ben soyunma odasında takımı gördüğümde kazandığımızı anlamıştım. Öyle bir hava yaratılmıştı ki, daha maça çıkmadan herkes birbirine sarılıyor, diğerinin göğsüne yumruk atıp motive ediyordu. Orada takım olmuştuk zaten.
Öncelikler farklı olmalı
Ev sahibi olduğumuz iki şampiyonada da final oynadık, sizce beklenti yine bu olabilir mi?
Müthiş bir jenerasyon basketbolu bıraktı ve yeni oyuncuların bayrağı alması gerekiyordu. Tohumlarını Ergin Ataman’ın attığı takım da bugüne geldi. Ergin Hoca’ya da teşekkür etmek gerekir, önemli katkıları oldu bu geçiş sürecinde. Bizim şansımız, onun yardımcısı olan Ufuk Sarıca’nın devam etmesi, yani istikrarın sürmesi. Ülkelerin değerlendirmesini yaparken üç kritere dikkat edilir. Milli takımın aldığı sonuçlar, yetiştirilen yıldız oyuncu-antrenör-hakemler ve kulüplerin başarıları. Son yıllarda Fenerbahçe’nin Euroleague, Galatasaray’ın Eurocup şampiyonu olması, Banvit’in FIBA Şampiyonlar Ligi’nde oynadığı final, Efes ve Daçka’nın Euroleague’de Final Four’u zorlaması çok önemli. Ama bence esas kriter milli takımın şampiyonalarda aldığı dereceler ve yetiştirilen oyuncular. Bizim zamana ihtiyacımız var. Onun için ben bu takımın hedefinin 2020’deki Olimpiyat elemeleri olması gerektiğini söylüyorum. Stratejik bir planla, 2020 elemelerine hazırlanılmalı. Bu demek değil ki, bu şampiyonada, 2019’da derece yapılmayacak. Öyle bir şey yok. Ama bazı fedakarlıklarla oyuncuları kazanmak da çok önemli.
Yetenek havuzu oluşturulmalı
4 yıllık plan, eklemeler dediniz ama oyuncu havuzu çok dar. Geçiş jenerasyonu diyoruz, takımda 30 yaş üzeri 4-5 oyuncu var!
Takımda bulunan tecrübeli isimlerin bir kısmının şampiyonanın ülkemizde yapılacak olmasının getirdiği önemden dolayı kadroda bulunduklarını düşünüyorum. 3-4 sene sonraki takımda belki bu oyuncular olmayacak. Dolayısıyla bizim yeni Cediler, Furkanlar, Melihler bulmamız lazım. 4-5 numaralı pozisyonlara yeni oyuncular bulmamız lazım. Bunun için de yetenek havuzu oluşturmalı, o çocuklar devamlı takip edilerek, maç yaptırılarak, güçlendirilerek, psikolojik ve kondisyon destekleriyle hazırlanmalı. Federasyonun Gelişim Liginin uzun vadede sonuç odaklı olumlu bir proje olarak görüyorum. Ben daha önceleri yabancı oyuncu kısıtlamasının oyuncunun gelişimi için tek başına yeterli olmayacağını savunuyorsam, şimdi de bu Gelişim Ligi’nin tek başına yeterli olmayacağını düşünüyorum. Burada göze çarpan oyuncuların yetiştikleri kulüplerde söz sahibi olması gerekir.
Yani yıldız yetişmeli…
Bizim problemlerimizden bir tanesi, alt yapı şampiyonalarında sonuca odaklı düşüncemiz. Madalya tabii ki güzel ama öncesinde oyuncu odaklı bir sistem getirip ondan sonra madalya kovalanmalı diye düşünüyorum. Yani bizim rol oyuncularımızı nasıl iskeletin ana parçası haline getireceğimizi düşünmemiz lazım. A Takım stafından başlayarak oluşturulacak bir teknik kurulun bu oyuncuları takip edip, eksiklerini gidermeleri için program hazırlayıp, ileride yıldız oyuncu sınıfına çıkarmak için çalışması gerekir. Rol oyuncusu çok fazla ama önemli olan onlardan bazılarını ana parça haline getirebilmek.
Her şey oyuncuda bitiyor
Kulüplerin başarısı ön planda. Kulüpler yatırım yapıyor ve haklı olarak başarılı olmak istiyor. Federasyonun yabancı kısıtlaması konusunda şu anda ne düşündüğünü bilmiyorum ama bir denge oluşturulmalı. Hem kulüplerin aleyhine olmayacak, hem de bir takım oyuncuların daha çok oynamalarını sağlayacak bir ortam oluşturulmalı. Ama her şey dönüyor dolaşıyor, oyuncularda bitiyor. Oyunculara basketbol eğitiminin dışında, bireysel eğitimler de vermek gerekiyor. Bir sporcunun nasıl yaşaması gerektiği, maç önü-sonu nasıl konuşması gerektiği, sosyal ve kültürel değerlerin anlatılması gibi konuların üzerinde durulmalı. Bunu yaparsak kendine güveni daha yüksek, hangi fedakarlıkla nerelere gelebileceğini bilen oyunculara sahip olabiliriz.
‘Yardımlaşma ve paslaşma’
Hazırlık maçlarında sizce umut veren neydi, Cedi mi, Furkan mı, takımın enerjisi mi?
Önemli ışıklar gördüm ben. Tek tek oyuncu söylemeyeyim ama takımın enerjisi ve açlıkla müthiş agresif oynanması, her yere bilinçli şekilde saldırması, en ufak bir ego izi olmadan herkesin birbirine yardım etmesi güzeldi. Benim sloganım hep ‘Savunmada yardımlaşma, hücumda paslaşma’ olmuştur. Takım olmaktaki en önemli kriterdir ve kolay gibi gözükse de öyle değildir. Hücumda da doğru sistemde oynanıyor, sete bırakmadan birçok şeyi halletmek için açık sahada oynuyorlar. Ufuk Hoca ile de konuştuğumuzda, bunun nedenleri konusunda tartışmasız gerçekler var. Herkesin de oynadığı oyundan zevk aldığı görünüyor. Sahadakiler mutlu olursa, o tribünlere de yansır. Bu takıma yapacağımız ilk şey üzerlerinde bir baskı yaratmadan onlara inanmak olmalı. Sadece bu turnuvalık söylemiyorum. En az 4 yıllık planla bu takıma bazı eklemeler yaparak, daha da ileriye götürecek hamleler yapmak gerekir. Bu turnuvada da bence ilk hedef sonuç odaklı değil, mücadele odaklı, savaşacak yürekli oynayacak bir takımın yaratılmasıdır. Zaten bunları yaptığı zaman da çoğu insanın beklemediği yerlere gelinebilir. Bu takım hazırlık döneminin başındaki karamsarlık havasını dağıttı. Biz takıma inanalım. Önce biz inanalım ki, onları da inandıralım. Aksi halde ortaya konacak performans da bizi tatmin etmez.
Hazırlık maçlarında çok üst düzey takımlarla oynamamak sıkıntı yaratır mı?
nBunu Ufuk Hoca ve teknik ekibi planlamıştır. Ona da değinmek istiyorum. Milli takımın başında son derece kaliteli bir teknik ekip var. Ufuk Sarıca’dan başlayarak, Ertuğrul Erdoğan, Erdem Can, Arda Demirbağ, kondisyoner İlker Belgutay, fizyoterapist Murat Çağlar ve diğer arkadaşlar… Ufuk Sarıca, oyunculuk dönemindeki liderlik özelliğini antrenörlük kariyerine de taşımış durumda. Takımına çok hakim. Ne yapması gerektiğini iyi biliyor ve güven veriyor. Demek ki bir bildikleri var. Benim dışarıdan şunla oyna salardı diye ahkam kesmem doğru olmaz. Belki de doğru yaptılar, takım kazanmaya alıştı ve moral kazandı. İstenmeyen sonuçlar alınarak bir turnuvaya katılmak mı, böyle katılmak mı dersen, çok genç oyuncunun bulunduğu bir kadro için ben de bunu tercih ederdim.
2001’de de 2010’da da ilgi çok daha fazlaydı, herkes şampiyonayı konuşuyordu, bu seneki sessizliği neye bağlıyorsunuz?
2001’de de biraz daha farklıydı. 12 Dev Adam şarkıları, reklamlar etkilemişti ama ilerleyen günlerde destek çok arttı. Takımın gideceği yolu görenler, başarıyı hisseden insanlar akın akın gelmeye başladı. Son hazırlık maçlarındaki seyirciyi fena bulmadım ben. Maçlar başlayınca daha bilinçli taraftarlar da gelecektir ve umarım takım kazandıkça bu destek günden güne artacaktır.
Eklemek istediğiniz son bir şey var mı?
Bizim bu çocuklardan başka oyuncularımız yok. Biz buyuz. Bu çocuklarla gurur duyalım onlara inanalım ve onları destekleyelim. Başarılı oldukları zaman çok abartmayalım, başarısızlıkta da yerin dibine sokmayalım. Bir takım dersler çıkarıp, 3-4 sene sonraki olimpiyat elemelerinde başarılı olacak bir ortak yaratalım. Ben başta Ufuk ve teknik heyeti olmak üzere tüm takıma başarılar diliyorum. İnşallah her şey pozitif olur.
Kaynak: milliyet