Anadolu Efes, kemik seslerinin geldiği, fiziksel mücadelenin basketbolun ilk kez bu kadar önüne çıktığı, belki de tarihin “en sert” finalinde Real Madrid’i geriden gelip yenerek üst üste iki kez Euroleague kupasını müzesine götüren tarihteki üçüncü kulüp oldu.
Finalin nasıl geçeceği aslında aşağı yukarı, bir gün önce yapılan basın toplantısından belliydi…
Real Madrid’in, Anadolu Efes’e karşı mevcut olan “sayz avantajını” sonuna kadar kullanmak için her yolu deneyeceğini, Micic ve Larkin gibi “elit” Efes kısalarını kalıplı oyuncularla savunacağını öngörmek zor değildi. Öyle de oldu… Real, maça Hanga, Abalde, Deck, Yabusele ve Tavares’le . Abalde, Micic’i, Hanga da Larkin’i gölge gibi takip ettiler. Ardından Taylor ve Fernandez de devreye girdi. Bazen de Llull ve Causeur onları durdurmak için her şeyi yaptılar.
Real fiziksel avantajını sadece savunmada kullanmadı tabii… Hücumda da Tavares’i sürekli topla buluşturup, dev pivottan sadece ilk periyotta 12 sayı, 7 ribaund çıkardılar. Ama tüm bu olan bitenler, Efes’i planlarının dışına çıkarmadı. Oyunu sabırla, Micic ve Larkin’in ikili oyun sonrası potaya giderek ya da çizgi gerisinden üreterek işlediler. Dolayısıyla Real’in, fizik avantajla maça hükmetme kabiliyeti, oyunu koparmaya yetmedi. Hem de Dunston’ın, daha 15. Dakikada üç faulle kenara gelmesine, yani halihazırda Pleiss dışındaki “yegane pivotu” da bir nevi devre dışı kalmasına karşın geri adım atmadılar. Bunda da en büyük pay, Pleiss’ın, Singleton’la birlikte – ki o Singleton, Olympiakos maçının da kilit isimlerinden biri olmuştu – çok ama çok sağlam durdular, Real’in potaya yaptığı ataklara karşı…
Bryant, belki Olympiakos maçındaki katkıyı veremedi hücumda… Ama O’nun da hem savunmadaki yardımları hem de aldığı 3’ü hücum, 8 ribaund Efes’in çok ama çok işine yaradı.
Üçüncü periyodun ortalarına kadar Real, fizik artısıyla momentumu elinde tutmaya devam etti. 24.25’te Hanga’nın üçlüğüyle de maçtaki en büyük farka (40-31) ulaştılar.
Efes, Micic ve Larkin’in yaratıcılığı dışında hücumda üretmekte çok ama çok zorlanıyordu. Efes’e acil bir “X faktör etkisi” gerekiyordu… 25 dakikadır aranan kan bulunmuştu: Tibor Pleiss!..
Alman pivot, geçen yıl Köln’de de kupayı kaldıran Anadolu Efes’in finaldeki etkili isimlerinden biriydi. Ve Tibor imdada yetişti! 26.50’deki üçlüğüyle geri dönüş için ateşi yaktı; saha içinde “ayaklanmayı” başlattı!..
Oyunun kalanında da “belirleyici unsur” olmaya devam etti Pleiss; şampiyonluğa giden yolda… Poirier’den bloğu yedi, düşmedi oyundan… İki dakika sonra da üzerinden vurduğu smaçla rövanşı aldı. Evet, Real Madrid gerçekten de fiziksel olarak ciddi fark yaratan bir takım… Ama “şutu olan uzun” konusunda da sıkıntılılar… Bu anlamda farkı yaratan da Pleiss oldu. Kimsenin potaya bakamadığı, artık savunmaktan, hücum etmeye mecali kalmadığı son bölümde 37.25’te Deck’in skoru eşitleyen üçlüğüne Micic’in cevabı ise çok kritikti…
Oyunun sonu da bir o kadar ilginçti… Real Madrid, taktik faullerle Efes’in hücum etmesini önleyeyim derken, adeta çorabı kendi başına ördü. Son 44 saniyede top hep Efes’in elinde kaldı ve süre de bu şekilde eridi, gitti. Ve Anadolu Efes, tarihte Euroleague kupasını üst üste kaldıran ilk Türk takımı, Euroleague tarihinde de 3. kulüp oldu. Geçen sene Köln’de seyircisiz salonda kupayı kaldırmışlardı, bu kez Stark Arena’da 20 bin seyirci önünde bu gururu yaşadılar.
Tebrikler; bu büyük başarıda imzası olan herkese…
Gökhan Türe