Turgay Demirel-Tanjeviç ikilisi ve maalesef onların dümen suyunda çırpınan Harun Erdenay, Milli Takım'a ilişkin o kadar çok yalan söylediler ki, onca yalandan 'gerçek bir takım' çıkamazdı zaten…
Abraham Lincoln demiş ki; “Bazı insanları her zaman, bütün insanları bazen aldatabilirsiniz. Ama bütün insanları her zaman aldatamazsınız.”
2011 yılında Avrupa Şampiyonası’nda ikinci turdaki üç maçı çok küçük farklarla kaybedip, ilk sekizin dışında kalan Türk Milli Takımı’nda koç Orhun Ene, “Ben bu şartlarda çalışamam. Çalışsam da başarılı olamam” diyerek görevi bıraktı. Ene’nin ‘bu şartlar’ dediği şey, ‘teknik koordinatör’ sıfatını taşıyan Bogdan Tanjeviç ile Başkan Turgay Demirel’in oyuncu tercihlerinden, kimin kaç dakika süre alacağına kadar her şeye karışması, Tanjeviç’in hızını alamayıp, Ene’nin yönettiği antrenmana müdahale edecek kadar haddini aşması, bunların sonucunda takım kimyasının yerle bir olmasıydı.
Başka bir ülkede yaşıyor olsak istifa kabul edilir, kısa sürede yeni teknik kadro arayışına başlanırdı. Ama Başkan Demirel ve taifesi, her zamanki alışkanlıklarını sürdürdüler: Olayı zamana bırakmak ve küllemeye çalışmak. Sorunu kamuoyuyla paylaşacak şeffaflığı ve cesareti göstermeden, kapalı kapılar ardında kararlar almak. Bu arada çıkan sesleri de çeşitli yalanlarla bastırmak…
Yalan 1: “Yeni koç arayışımızda Messina, Obradoviç, Ergin Ataman gibi adaylar, listenin en tepesinde. Kısa sürede biriyle anlaşmaya varıp açıklayacağız.” Ataman ve Obradoviç’e ciddi teklif götürülmediğini biliyoruz. Aylar geçti, Messina ile yapılan görüşmelerden de bir sonuç çıkmadı ve yaz başında yine kaldık Tanjeviç’in eline!
Dopinge savunma
13 Şubat’ta NBA yönetimi, Hidayet Türkoğlu’nun kanında methenelone adlı yasaklı maddeye rastlandığını ve milli oyuncumuza 20 maç ceza verildiğini açıkladı. Hidayet, Orlando taraftarlarından özür dilerken, bu ilacı, sakatlığı sırasında Türkiye’de beraber çalıştığı kondisyonerden aldığını söyledi. Hidayet’in Amerika’daki cezası nisan başında bitti ama NBA ile FIBA’nın doping konusunda yaklaşımları farklı olduğu için, FIBA’nın daha uzun süreli bir ceza vermesi bekleniyordu. Cezanın bir yıla ulaşması durumunda, Hido Avrupa
Şampiyonası’nda forma giyemeyecekti.
Başkan Demirel telaşla FIBA’ya koştu ve hem kaptanını korumak, hem de Milli Takım’ın madalya şansını arttırmak (!) için savunmasını kuyruklu bir yalanın üzerine kurdu.
Yalan 2: “Hidayet, takımını korumak için sorumluluğu üstüne aldı. Oysa iğneleri Orlando Magic’in doktoru yapmış.”
NBA’de hiçbir doktorun, oyunculara yasaklı madde içeren iğne yapamayacağını, yaparsa başına neler geleceğini bilenler bilir. Ama FIBA’da bunu bilmeyenler varmış ki, Hido’ya sadece altı aylık ceza çıktı, şampiyonada oynayabildi (“Keşke oynamasaydı” diyenler çoğunlukta, biliyorum).
Cenk Akyol krizi
Cenk Akyol, geçen yıl da Tanjeviç’le yıldızı barışmayan bir isimdi. Kampı terk etmiş ama olay medyaya “Belinde ağrılar vardı” palavrasıyla sunulmuştu. Bu yıl önce Akdeniz Oyunları için açıklanan aday kadroya çağırıldı. Sonrası malum… Kariyerinin en iyi sezonlarından birini oynayan Cenk, bir anda kendini Milli Takım’ın dışında buldu. Tanjeviç, konuyu ‘teknik sebepler’e sığınarak geçiştirmeye çalıştı. Olmayınca, başka bir sokağa saptı…
Yalan 3: “Zamanında onu oynatmak için İbrahim Kutluay’ı kestim. Cenk iki yıldır bana merhaba bile demiyor. Böyle bir oyuncuyu neden çağırayım ki?”
Bu işin selamla sabahla alakası olmadığını, artık çocuklar bile biliyor.
Tanrılar uyardı ama…
Barış Ermiş, ne yapsa Tanjeviç’e yaranamayan bir oyuncu… 2010’da Engin Atsür sakatlandığı için son anda kadroya alınmış, beş maçta toplam 34 dakika şans bulabilmişti. Bu yıl da kampa çağırıldı ama kadro 12’ye inerken kesildi. Son anda Ömer Onan sakatlandığında “Acaba bu, basketbol tanrılarının bir uyarısı mı?” diye sormuştum kendi kendime. Öyle ya, oyun kurucu pozisyonunda bu kadar zayıf bırakılmış bir takımda, Ömer’den boşalan yeri Barış’a vermek, akılcı bir son dakika hamlesi olabilirdi. Onun yerine hepimizi dumura uğratan bir açıklama geldi…
Yalan 4: “Ömer’in yerine Birkan Batuk’u seçtim çünkü Birkan, Ömer’e çok benzeyen bir oyuncu.”
Birkan’ın Ömer’le benzerliğini, Tanjeviç’in oynatmaya çalıştığı basketbolun neye benzediğini sizlerin takdirine bırakıyorum. Ben sadece şunu sorayım: Son bir yıl içinde millete bu kadar yalan söylemiş (önceki yıllara, Memo’ya yapılanlara falan hiç girmiyorum) adamların kurduğu bir düzenden ne bekliyordunuz? Bunca yalandan ‘gerçek bir takım’ çıkar mı?
Madalya alabilirdik
Turnuva başlarken, bizim için kabul edilebilir derecenin beşincilik ile sekizincilik arasında olduğunu, çeyrek finale kalamamanın başarısızlık olacağını yazmıştım. Maçları izliyorsanız, Avrupa şampiyonaları tarihinin en zayıf turnuvalarından birine tanık olduğumuzu siz de görüyorsunuzdur. Zaten öyle olmasa, Finlandiya ve Belçika gibi basketbol düzeyi çok aşağılarda olan ülkeler ikinci tura kalabilir miydi? (Yeri gelmişken, bizim ligimize koysak kadrosu düşmemeye oynayacak Finlandiya’nın elindeki kısıtlı malzemeyle, kendisi için en doğru basketbolu oynamasına, her top için canla başla mücadele etmesine şapka çıkarıyorum). Bence turnuvanın en büyük sürprizi, verseler (Belinelli hariç) tek bir oyuncusunu bizim takıma almayacağımız İtalya’nın, ilk turu şampiyonanın tek namağlup ekibi olarak geçmesi!
Herkesin zayıf kadrolarla geldiği bir turnuvada, biz iyi organize olsak, son olarak “Ben aslında ikinci tura konsantre olmuştum” diyerek ‘tüy diken’ Tanjeviç’in saplantılarından kurtulabilsek rahatlıkla çeyrek final oynar, hatta belki madalya alabilirdik. Daha iddialı konuşayım: Bu kadroyu tamamen aynı oyuncularla ligimizden herhangi bir koçun (Dikkat! Ataman, Mahmuti veya Ene demiyorum) eline versek, bu sonuçlar alınmaz, takım bir üst tura çıkardı.