4 Aralık 2024, Çarşamba
spot_img
Ana SayfaTHY EUROLEAGUEPace&Space Hegemonyası | 2 - Şutun Önemi

Pace&Space Hegemonyası | 2 – Şutun Önemi

Pace&spacing’in tempo dışındaki en önemli unsuru şutör bir takıma sahip olmaktır. Çünkü gerekli alan yaratıldığında üçlük atış bulmak çok büyük bir avantaj haline gelmiştir. Üçlüğü bir alternatif olarak görmek yerine oyunun ana karakteri haline dönüştüren takımların tempolu oyunda yaptıkları alan paylaşımı şutörün yüzdesini ve maçın skorunu büyük ölçüde belirlemektedir. Bu nedenle “şut” ayrıca incelenmesi gereken bir göstergedir.

Ne kadar net ribaund çekseniz ve hızlı oynayıp direkt potaya akın etseniz bile bütün bir maçı dış şut bulmadan tamamlamanız pek olası değil. Gardlarınız ne kadar delici olursa olsun dış şut sorunu yaşıyorsanız çözülmesi kolay bir takım haline gelirsiniz. Bu nedenle sadece kısalar değil, uzunlardan da şut beklenmesiyle bitiriciliğin önemi artmış durumda. Bu bağlamda alan paylaşımının en önemli ayağı şut tehdidi oluşturabilmektir. Bir takımın ne kadar fazla şut tehdidi olan oyuncusu varsa rakibin yardım savunması o kadar aksayacak demektir. İkili oyun sonrası uzunun devrilmesi veya kısanın direkt potaya gidebilmesi, forvetleri riske edilemeyecek takımlar için çok daha kolay olmaktadır. Bu nedenle son dönemde tempolu basketbolda şutör kısaların, yarı sahada pota altında etkili olan yavaş oyunculara tercih edilmesi gibi bir durum ortaya çıkmıştır.

NBA’deki kritik şut istatistiklerinin bazılarına bakacak olursak; ilk bölümde incelediğim dönem için (2000-2016) takımların maç başı denediği üçlük atış sayısı ortalama 13.7’den 24.1’e kadar çıkmıştır. Bu nedenle NBA’de üçlüğün skordaki payı ortalama olarak 2000-2001’de seviyesindeyken 2015-2016’da %25 seviyesine gelmiştir. Bu istatistiği geliştirenin, alan bulan şutör kısalar olduğu açıktır. Bireysel bazda bu işin uzmanları olan S. Curry ve K. Thompson’un performansları rekorları altüst etmiştir. Curry geçen sezon 402 üçlük isabeti bulurken Thompson 276 isabet bulmuştur. Onlardan önceki oyuncu ise bir NBA efsanesi olan Ray Allen’dır ve 2005-2006’da 269 isabet bulmuştur. Yine aynı dönemde şut başına bulunan sayı ortalaması yaklaşık olarak 1.17’den 1.22’ye kadar çıkmıştır. Ayrıca bu sürecin ivmesinin kesilmesi de pek muhtemel değildir. (Üçlük temelli şut o kadar önemli hale geldi ki NBA’de S. Curry – K. Thompson devrimi sonrası üçlük çizgisinin geriye çekilmesi önerileri bile gelmektedir.)

Bir diğer kritik nokta da dört numaralardır. Bu sistemin uygulanması için minimum düzeyde penetre, pas ve şut tehdidi olan dört numaranın varlığı olmazsa olmaz. Bu nedenle modern basketbolda dört numaralar kalın kısa forvetlerden seçiliyor. Çemberi savunan “kaleci” dışındaki oyuncuların hepsinin hareketli ve şutör olması bir zaruriyettir. Euroleague’de son final-four takımlarına bakarsak; CSKA’nın De Colo ve Teodosic gibi kısalarına Hines gibi esnek bir uzunun nasıl alan açtığı ve Vorontsevich’in şut tehdidi; Fenerbahçe’de her zaman sahada üç şutörün yer alması ve potayı çok iyi savunan Vesely – Udoh’un orta mesafe şut tehlikesi, Laboral’in yine oyunu tam sahaya yıkmaya çalışan kısalarına ek olarak Bourousis gibi şutör bir uzunla oynaması, Kuban’ın Delaney gibi bir lidere sürekli alan yaratarak Singleton ve Randolph gibi hareketli uzunlarla sürekli ceza kesmesi, onları diğer takımlardan kabaca ayıran özellikler olarak göze çarpmıştır. Sürekli eşleşme sorunu yaratan ve akışkan hücum eden bu takımlar geçen sene Avrupa Basketbolunun tepesine çıkmıştır. Olimpiyatlarda da birçok takım (yaşlı Arjantin bile) bunu yapmaya çalışmıştır. Agresifliği bir adım ileri götüren Avustralya’nın, taktiksel olarak çöküş yaşadıkları Sırbistan maçı hariç, keyif vermesinin nedeni de kabaca budur.

İşin “spacing” kısmının doğru yapılabilmesi için sıkı çalışmaya ek olarak parkede her zaman şut tehdidi olan oyuncularla yer almanız gerekmektedir. Bir veya iki şut tehdidiyle oynayan takımlara karşı rakibin yardım savunması daha iyi işlerlik kazanacak ve amaçlanan tempo – momentum kaybedilecektir. Bu konuda yukarıda verilen final-four takımları örneklerine karşılık, Efes’in bu sene forvetlerinin perde çıkışında veya dipte istikrarlı şut bulamaması, işin gardlara kalması ve gelen yardımlarla hücumun tıkanması anlamını taşıyabilir. Bu açıdan Perasovic geçen seneki gibi bir takım yaratmaya çalışacaktır. Yine Blatt’in Daçka’da ve Ataman’ın Galatasaray’da kurmaya çalıştığı yapı, sahada sürekli olarak en az üç penetre ve şut tehdidi olan oyuncu ile var olabilmekle ve topun hızlı dönmesi ile yakından ilişkilidir. Bu açıdan kadrosu oturmuş Fenerbahçe tabii ki bir adım öndedir. Bu çerçevede sahadaki kaliteli hücum seçenekleri arttıkça yan parçaların da verimi artmaktadır. Örneğin; Melih Mahmutoğlu’nun Milli Takımımızda  Fenerbahçe’deki kadar güvenli ve yüzdeli atamamasının nedeni büyük ölçüde bu kalite, ritim ve kimyayla alakalıdır. Bu nedenle sıradan bir pick&roll sonrası dipte bekleyen oyuncunun Jaycee Carroll veya Ryan Broekhoff olması ile Sasha Pavlovic veya Derrick Brown olması arasında dağlar kadar fark vardır.

50-40-90 Kulübüne Dahil Olabilmek

Türetilmiş istatistikleri temel alan bu kulübe girmek için bir oyuncunun 82 maçlık NBA normal sezonunda en az 300 saha içi, 82 üçlük ve 125 faul isabeti bulup sırasıyla %50, %40 ve %90 isabet oranı sağlaması gerekmektedir. Bunu NBA tarihinde başaran sadece 7 oyuncu var: L. Bird, R. Miller, M. Price, D. Nowitzki, K. Durant, S. Nash ve S. Curry. Tarihte bu istatistiğe yaklaşan oyuncu sayısı da çok fazla değil.

Bu veri günümüz basketbolunda çok daha önemli hale geldi diyebiliriz. Zira sadece ceza şutuyla var olan oyuncular az faul aldığı veya penetre üstü fazla sayı bulamadığı için bu istatistiğe dahil olamıyor. Bu nedenle bu istatistiği karşılayan bir oyuncunun hem iyi süreler alması hem de rakipten faul alabilmesi – bir başka ifadeyle penetresinin, şutunun veya pota altı bitiriciliğinin güçlü olması gerekli. Nitekim bu kulübün lideri bu istatistiği dört sezon boyunca tutturmuş olan pace&space’in bence tartışmasız en iyi yöneticisi olan Steve Nash'tir. (Nash yine dört defa da bu istatistiğin kıyısından dönmüştür.)

Bu istatistiği Euroleague’e uyarlayarak mücadele ettiğimiz ligi incelemeye çalışmak faydalı olacaktır: (Siz farklı yöntemler geliştirebilirsiniz.) Maç süresinin de farklı olduğunu düşünerek Top-16’ya kalan takımların oyuncularından, en az 24’ü üçlük olacak şekilde 72 saha içi isabeti ve 30 faul isabetini %50 ikilik, %40 üçlük ve %90 serbest atış yüzdesiyle yakalayanları bulmaya çalıştım.  (Geçen sene takımlar play-off’a kadar 24 maç yaptı. Ek olarak takım yapısına göre oyuncuların kullandığı top sayıları değişecektir. Ayrıca play-off ve sonrasına erişen oyuncuların toplam şut sayılarının artışı küçük bir avantaj gibi görünse de maç zorluğu bu durumu fazlasıyla dengeleyecek – hatta bir dezavantaj teşkil edecektir.) Eğer hata yapmadıysam, çıkan sonuçlar hayli ilginç. 2015-2016 Euroleague sezonunda (play-off ve sonrası dahil) Dixon, Datome, Heurtel, Teodosic, Delaney, Kuzminskas, Bertans ve Carroll gibi birçok oyuncu isabet sayısı ya da yüzde nedeniyle küçük farklarla bu istatistiği ıskalıyor. Keskin sınırları tutturan ve istatistiğe dahil edebileceğimiz sadece dört oyuncu var. Birincisi tahmin edebileceğiniz şekilde MVP De Colo. İkincisi isimse tanıdık bir uzun olan Saric. İlginç olansa diğer iki oyuncunun Brose Baskets’ten çıkması: Strelnieks ve Miller.

Adı geçen bütün oyuncuların hepsinin iyi birer Euroleague sezonu geçirdiği aşikar. Sonuçta, tabii ki bu istatistik salt bir bireysel hücum istatistiğidir. Takımın hücumdaki yaratıcılığı, top dağılımı, savunmacınızı nasıl durdurduğunuz, maç sonlarında ne kadar ayakta kaldığınız gibi kritik göstergeleri salt bu veri ile göremeyiz. Ancak takımınızda böyle bir oyuncu varsa işler çok daha kolay olacaktır.

Oyuncu yerine takım bazında baktığımızda da, tıpkı NBA’deki gibi, Euroleague’de de hızlanan oyuna ek olarak, kullanılan üçlük sayısının zamanla arttığı görülmektedir. (Euroleague istatistik hesabında NBA’in hala gerisinde.) Euroleague takımları bu yolla kullandıkları top sayısını ve hücum başına buldukları sayıyı daha da artırma yolları aramaktadır.

Sonuçta; pace&space’in uygulanabilmesi için kısaların hepsinin şutör, delici ve pasör olması bile yeterli olmayabiliyor. Çember savunmasına ek olarak uzunlardan en az birinin de şut tehdidinin – en azından orta mesafede – olması ve kısalara yer açmayı bilmesi oldukça kritiktir. Yeniden vurgulamak isterim ki, bu yolla rakibin yardım savunması neredeyse sıfırlanacağından 80 sayı barajını aşmak oldukça kolaylaşacaktır.

Özetlersek; günümüzde tepeye oynayan takımların hepsinin çok yönlü  birçok oyuncusu, bir başka ifadeyle yüksek hücum gücü bulunmaktadır. Ritim bularak momentumu ele geçirmek oldukça kritik olduğundan Mahmuti’nin 2000’lerin başındaki Efes’i gibi rakibini savunmada boğarak 60-55 maç kazanan takımları günümüzde pek göremiyoruz. Aynı şekilde son final-four maçlarının iyi takım savunmalarına rağmen skorlu geçmesinin nedeni budur. Takımlar tempoyu sürekli ayarlayarak hücum seçeneklerini çoğaltmaya çalışmaktadr. Gelecekte diyalektik temelli başka gelişmeler de olacaktır. NBA ve Avrupa Basketbolu birbirinden çok şey öğrenmeye devam edecek ve yeni ekoller doğacaktır. Ancak oyunun yavaşlaması kısa vadede ihtimaller dahilinde görünmemektedir.

TOGAN KARATAŞ

BENZER HABERLER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Reklam -spot_img

Son Haberler