22 Kasım 2024, Cuma
spot_img
Ana SayfaLİGLERDiğerKalite Farkı ve Fazlası

Kalite Farkı ve Fazlası

Cumhurbaşkanlığı Kupası’nın normal şartlardaki favorisi Fenerbahçe’ydi. Euroleague’de final oynamış, ana rotasyonunu korumuş, Obradovic gibi bir deha önderliğinde birlikte oynama alışkanlığı kazanmış, düzeni belli olan bir takıma karşı son dönemde her sene olduğu gibi bu sene de yeniden yapılanan Efes’in çok fazla şansı yoktu. Nesnel şartlarda Fenerbahçe maça önde başlayacaktı zaten. Sonuçta da öznel faktörlerden (güncel performanslar) sürpriz çıkmayınca Fenerbahçe kupayı müzesine götürdü.

İstatistiklere baktığımızda ilk gözüme çarpan şey devre arasında Efes’in üçlük istatistiğinin 0/6 olmasıydı. Bu sadece yüzdesiz atmaya değil, aynı zamanda denemeye de korkan bir takım yapısına işaret ediyor. Zira Fenerbahçe çok yüzdeli atmamasına rağmen devreye 4/16 ile girmişti. Maç sonu ise Efes 4/15, Fenerbahçe 9/27 şeklindeydi. İkinci yarıda istekli oyunuyla daha agresif görünen Efes, tecrübeli Fenerbahçe’yi bir türlü yakalayamadı ve birkaç kopma anında hep geri adım attı. Bu noktada Fenerbahçe sürekli reaksiyon verirken Efes’in kalitesi ve öz güveni maça gerçek anlamda ortak olmaya yetmedi. Maçın sekiz sayıyla 77-69 bitmesi kimseyi kandırmasın, maçın büyük bölümünde kontrol, Bogdanovic sahada olmamasına rağmen her pozisyon için elit seviyede silahları olan, Fenerbahçe’deydi.

Fenerbahçe içeriden ve dışarıdan hem çok iyi hücum opsiyonlarına sahip hem de gerektiğinde yayı ve çemberi birlikte çok iyi savunabiliyor. Nunnally’in ihtiyacı olan zaman dışında fazla bir engeli yok takımın. Kadro da neredeyse yerinde durduğu için bilinen analizleri daha fazla tekrarlamaya gerek yok. Euroleague’nin iki favorisinden biri olan Fenerbahçe’nin hücumda biraz tıkanmış olmasınınsa Efes’in zaman zaman istekli savunması kadar sezon başında olmamızla da ilgisi olduğu unutulmasın. Efes cephesinde ise kadroda net atıcıyı geçtim, ceza kesici bile yok. Perasovic, Laboral’de hızlı gardların yanında Bourousis ve Bertans gibi iki net atıcıyla pace&space oynamaya çalışırken Efes’te böyle bir durum söz konusu değil. Efes’in elindeki dört ana forvetin (Cedi – Honeycutt – Thomas – Brown) birbirini tamamlaması söz konusu değil, daha çok ikame edici parçalar olarak göze çarpıyorlar. Üstelik rakipte Vesely ve Udoh gibi iki kule varken Omic’in oynamaması hücum ribaundlarının verileceğinin işaretiydi. Atletik forvetlerden Honeycutt ciddi ribaund katkısı vermiş olsa da Efes’in maç kadrosunda Fenerbahçe’nin uzunlarını savunacak tek oyuncusu Dunston’dı ve o da haliyle yoruldu. Heurtel dışında atıcılık rolünü üstlenecek Cotton ise kadroda yoktu. Nitekim Efes’in devrede 27’de maç sonunda ise 69’da kalması tesadüfi değil. Cotton ve Omic eklense bile bu kadronun Avrupa’nın elit takımlarına karşı bu oyunla 70 sayıyı bulması bile çok zor olacak. Zira şut tehdidinden yoksun ve çember savunma alışkanlıkları gelişmemiş Efes’in oyunu büyük ölçüde tempo ve pick&roll’lere kalıyor. Tempoyu kesebilecek, momentumu vermeyecek takımlara karşı bir de pick&roll hücumu aksayınca ve yardım savunmaları gelince Efes hücumda boğuluyor. Üstelik Efes’in gardları yarı saha düzenlerini pek sevmeyen, açık alanda oynamak isteyen oyuncular olduğundan takımın dengeleri de bozulmaya müsait. Hele ki Efes’in maça başlayan beşi gibi bir kadronun, beşe beş maçta herhangi bir Avrupalı elit takımı yenmesi mümkün değil. Nitekim Efes’in değişik savunma kurgularına rağmen ivme sürekli Fenerbahçe’deydi.

Efes için sezonun olası özeti (ve Fenerbahçe ile olan kalite farkı), Datome'nin ilk yarıda üçlük attığı noktada – sol dip – ikinci yarıda (iyi maç çıkartan) Honeycutt'ın benzer pozisyonda tereddüt etmesi ve verilen hücum ribaundlarına karşı çözüm bulunamaması olabilir. Üçlük isabeti bulan Thomas’ın veya Heurtel’in varlığı ile gözü kapalı şut sokabilecek Datome veya Dixon gibi oyuncuların varlığı arasında ciddi fark var. Bu nedenle Efes Ivkovic’in dağınık bıraktığı yapı üstüne en çok bir adım atabilir gibi duruyor bu haliyle. Çünkü atletizm avantajı söz konusu olsa da kadro mühendisliği geçer not alır diyemiyorum. Açıkçası Efes’in bu kadar deneyimden sonra hala bile bile ladese düşmesi, kendi kendini bağlayan bir takım kadrosu kurması ilginç. Efes’in bütçesi bu sene Fenerbahçe veya Daçka düzeyinde değil ama benzer seviyedeki bütçe ile Ergin hocanın Galatasaray’da kurduğu kadro çok daha fazla sorun çözme potansiyeline sahip.

Evet, sezon başı üç Euroleague takımımız da yeniden yapılandı ve Efes koç dokunuşuyla tabii ki Galatasaray veya Daçka’dan daha iyi olabilir. Ancak bu durum Efes’in kadro mühendisliğinin sıkıntılı olduğunu ve rollerin Blatt’in Daçka’sı kadar oturmadığı gerçeğini de değiştirmiyor. Ek olarak Efesli bazı oyuncuların kalite dışında karakter sorunu olduğu da ortada (Brown gibi). Obradovic ve oyuncuları arasındaki o hırs dolu bakışları ve takımın saha içi yardımlaşmasını Efes’te görme olasılığımız yüksek değil. Bu noktada Euroleague’e iki deplasman maçıyla başlayacak temsilcimiz için çanlar erkenden çalmaya başlayabilir. Yine de kadrosu oturmuş olan kaliteli bir takıma karşı sene başında gösterilen direnç ve bazen başarıya ulaşan tempo ve değişik savunma varyasyonları Efes için bir umut olabilir. Zira her şey yolunda gitse bile Efes’in yapabilecekleri sınırlı ve onları çok iyi yapmaktan başka bir çaresi yok.

Sonuçta, bu gözlemler sadece dünkü maça özgü değil; hazırlık maçları ve kadrolar gösteriyor ki bu iki takım arasında ciddi farklar var. Yine de hiçbir takımı kısa vadeli performans üzerinden değerlendirmek doğru sayılmaz. Ancak kazanmak için kalite kadar güven ve alışkanlık da olmalıdır. Sonuçta dün daha iyi – hazır olan ve hak eden taraf kazandı. Fenerbahçe’yi kutlarım.

Not: Fenerbahçe’nin şampiyonluğunu kutlayan Anadolu Efes’i tebrik ediyorum. Basketbol böyle daha güzel.

BENZER HABERLER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Reklam -spot_img

Son Haberler