Yazının 1. bölümünü okumak için tıklayınız: Bu Yaz Yeni Bir “7 Numara” Çıkar mı?
B Grubu: ABD’den Kaçma Savaşı
Ev sahibi Brezilya, Arjantin, İspanya Litvanya, Hırvatistan ve Nijerya’nın mücadele edeceği B Grubu, A Grubuna göre daha dengeli ve rekabete açık bir grup. Nijerya dışında herhangi bir takım grubu lider bitirebilir. Öte yandan çeyrek finalde ABD’den kaçmak için büyük ihtimalle ilk üçe girmek gerekecek. Bu nedenle sadece çeyrek finale kalmak değil, aynı zamanda grubu üst sıralarda bitirmek madalya hedefi için oldukça önemli.
Ev sahibi olarak direkt turnuvaya katılan Brezilya 30 yaş ortalamalı – yaşlı bir kadro ile mücadele edecek. NBA’de süre alan Barbosa ve Huertas gibi tecrübeli gardları ve Nene ve Varejao gibi yine tecrübeli iki uzunu olan Brezilya’nın bence kritik oyuncusu Utah Jazz’da bu sene zaman zaman ilk beş başlayan gard Neto olacaktır. Barbosa’nın iki numaradan geldiği Huertas’ın ise altıncı adam olabileceği sistemde Neto’nun oyunu nasıl yönlendireceği maçların gidişatı açısından çok önemli. Splitter gibi oyun zekası yüksek bir uzundan ve Cablaclo gibi bir forvetten mahrum kalan Brezilya’da, birçok takımda olduğu gibi, yan parçaların ne yapacağı çok önemli. Yukarıda saydığım beş oyuncunun dördü büyük ihtimalle ilk beşte yer alacaktır. Ek olarak özellikle şutör gard Benite’nin katkısı takımın fark yaratmasını sağlayabilir. 2004’te Arjantin’i olimpiyat şampiyonu yapan kadronun başında olan Magnano’nun çalıştırdığı ekip, ev sahibi olmanın etkisiyle grubu lider bitirmek isteyecektir. Ev sahibi takımların seyirci ve hakem desteğiyle ilerlediğini düşünürsek, Brezilya’nın bir avantajı olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle ilk karşılaşmalarında güçlü Litvanya’yı yenerlerse özgüven kazanabilirler. Bunun yanında yine ev sahibi olmanın getirdiği stresle ilk maçlarda zorlanmaları da bir olasılık olarak masada dursa da tecrübeli kadronun bu stresi yenip zamanla vites artırabilecek yeterli potansiyeli var. Bu açıdan Brezilya evinde madalya kazanmak için çok büyük bir mücadele sergileyecektir.
2015 FIBA Amerika Turnuvası finalisti olarak Rio’ya gelen ve ezeli rakibi Brezilya ile aynı gruba düşen Arjantin’in omurgasını hala Ginobili, Nocioni ve Scola oluşturuyor. Bu üçlünün yaş ortalaması ise 37! Bu da haliyle arka arkaya maçlar çıkartmalarının zor olduğu anlamına geliyor. Bu üçlü dışında kısa pozisyonunda Campazzo ve Laprovittola gibi skor üretebilecek ve forvetten zaman zaman oyun kurabilen Dallas Mavericksli Brussino gibi oyuncular kadroda yer alıyor. Ancak şu an takımı olmayan eski yıldız Delfino’nun kadroda olmasından da anlaşılabileceği gibi, şu an FIBA sıralamasında dünya dördüncüsü olmalarına rağmen, 2004’te olimpiyatları kazanan altın jenerasyonun çok uzağındalar. Her ne kadar sahada her şeyi yapabilen üç yaşlı kurtu olsa da kısıtlı kadrosu olan Arjantin için öncelikle gruptan çıkmak iyi bir hedef olacaktır. Jenerasyonunu yenileyemeyen Arjantin’in maç maç ilerlemesi ve yorgunluk faktörüne çok dikkat etmesi gerekecek. Bu nedenle Türkiye’nin son yıllarda yaptığı gibi bazı hedef maçları yüksek performansla oynayabilirler. Maç içerisinde Euroleague’de sert/agresif oynayan ve çok yönlü olan Nocioni’yi hem kısa hem uzun forvet olarak izleyebiliriz. İşler yolunda gitmezse, ki bu düşük olmayan bir olasılık, 39 yaşını tamamlayan Ginobili ve arkadaşlarının turnuvaya erken veda etmesi benim gibi Ginobili hayranları için biraz üzücü olur. Ancak bu tabloya rağmen son iki olimpiyatta yarı finale kadar çıkan bu takım yine epik bir başarıya imza atabilir. Sonuçta hiçbir zaman Manu Ginobili’nin takımını küçümsememek gerektiğini de bir not olarak düşelim. Ginobili, Nocioni ve Scola’yı hafife alırsanız sizi oyun zekalarıyla yeneceklerdir.
Son Avrupa Şampiyonu apoletiyle turnuvaya gelen ve ABD’nin ardından FIBA sıralamasında dünya ikincisi olan İspanya son 10 yıldaki büyük başarılarına bir olimpiyat şampiyonluğu eklemeyi çok isteyecektir. 2008 ve 2012 Olimpiyatlarında finalde ABD’yi yenmeye çok yaklaşan İspanya bu sefer bunu yapabilir mi? Yedi NBA, beş Euroleague oyuncusuyla mücadele edecek olan takımın bence, tıpkı Fransa gibi, bir şansı var. Geçen sene turnuvaya istediği gibi başlayamasa da Gasol’ün destansı performansıyla şampiyon olan İspanya, yaş faktörünün de etkisiyle yine zamanla vites artırabilir. Rubio, Lull, Rodriguez, Calderon gibi üst düzey oyun kurucuları olan Scariolo’nun 30 yaş ortalamalı kadroyu esnek kullanarak takımı ileriki turlara hazırlama ve olası ABD eşleşmesine kadroyu diri çıkartma şansı mevcut. Tıpkı ABD ve Fransa gibi 12 oyuncuyla oynama şansı olan İspanya’nın yılların eskitemediği ve beşinci olimpiyatına hazırlanan Navarro gibi bir şutörü ve kanatlarda etkili olabilecek Fernandez, Abrines ve San Emeterio gibi forvetleri rotasyonun oldukça geniş olmasını sağlayacaktır. Pota altında ise kardeşi Marc ve kural gereği gelemeyen Ibaka kadroda olmamasına rağmen (Kadroda sadece bir “naturalized” oyuncu yer alabilir ve bu oyuncu Mirotic olacak) Gasol’ün yükünü hafifletebilecek Hernangomez, Claver, Mirotic ve yaşlı kurt Reyes gibi alternatiflerin varlığı (Bu yazının yazıldığı an itibarıyla İspanya’nın FIBA’nın web sitesindeki kadrosu hala 13 kişiydi. – Bu kadrodan bir oyuncu daha kesilecek.) İspanya’yı en büyük madalya adaylarından biri yapıyor. Euroleague’de ve NBA’de tempolu oynamaya alışkın olan bu oyuncular, grubu lider bitirmese bile yarı final veya finalde ABD’ye karşı kafa tutabilecek yeteneğe sahip. Pasör, delici ve şutör gardların yanında şutu olan uzunları ve tamamlayıcı oyuncularıyla İspanya eğer günüde olursa hedef maçlarında yine çok büyük işler başarabilir. Üstelik ABD’de düzenlenen 2002 Dünya Kupasında beşincilik maçında ABD’yi yenen İspanya takımından bugün de kadroda olan Navarro, Calderon, Reyes ve Gasol’ün muhtemel ABD maçında 2008 ve 2012’nin rövanşını almak için diğer oyuncularla birlikte ekstra motivasyonla oynayacakları da aşikar. Bu çerçevede İspanya, Avrupa ve Dünya Şampiyonası altınlarının yanına Olimpiyat altınını eklemek için mücadele edecek olan ve ABD’nin bile hafife almaması gereken bir takım konumundadır.
Litvanya… Bu küçük Baltık ülkesinin basketbolda başardıklarına hayran olmamak elde değil. Turnuvaya Avrupa ikincisi olarak direkt katılan Litvanya’da kritik pozisyon oyun kurucu pozisyonu olacak. (Devşirme oyuncu tercih etmiyorlar.) Litvanlar tam bir takım oyuncusu olan Kalnietis’in istekli ama yorulunca dalgalanan oyununa (Eurobasket 2015’de toplamda asist ve top kaybı lideri) mutlaka bir çözüm bulmalı. Seibutis’in ikili oyunlar sonrası direkt potaya giderek Kalnietis’in yükünü azaltmayaya çalışacağını biliyoruz. (Sorunu şöyle netleştirelim, bu sene basketbolu 39 yaşında bırakan Kaukenas bu takımda rahatlıkla süre alabilirdi.) Ancak günümüz basketbolunda gardın yapacağı top kayıpları momentumun çok çabuk kaybedilmesine neden olabildiğinden, kritik anlarda forvetten Madridli Maciulis ve çok iyi sezon geçirip NBA’e giden Kuzminskas’ın bire birlerini de izleyebiliriz. Grigonis de bençten gelerek önemli katkı verebilir. Pota altında Valanciunas ve Jankunas gibi üretken ve savaşçı oyuncuları tecrübeli Javtokas ve bu sene draft edilen Sabonis ile yedekleyen Litvanya’nın gard rotasyonu dışında çok iyi kadrosu olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. (İspanya gibi Litvanya da yazı yazılırken 13 kişilik kadroya sahipti.) Bu noktada ilk beşte Valanciunas’a eşlik edecek oyuncu değişebilir, çünkü Kazlauskas’ın özellikle forvetlerde birçok hamle şansı olacak. Bu noktada Kuzminskas’ın gerektiğinde uzun forvet oynayarak takıma ayak çabukluğu kazandırması, takımın seçenek sayısını ve esnekliğini artıran bir unsur. Kalnietis ve Seibutis’i yedeklemesi beklenen Kariniauskas ve Juskevicius’un ne kadar süre alacağı ise belirsiz. Bu çerçevede iki/üç numara pozisyonunda bençten gelip üçlük atarak gidişatı değiştiren gösterişsiz Milaknis önemli bir eksik olabilir. Özetle, Kalnietis’in tüm turnuvayı 30+ dakika ile geçirmesi ve yine dengesiz işler yapması muhtemel. Ancak Litvanya’nın bu dezavantajı, oyunu alçak posttan kurarak avantaja çeviren esnek bir oyun yapısı da olabilir. Öte yandan Litvanya’nın dünyanın en büyük basketbol ekollerinden biri olduğu ve hiçbir koşulda maçı bırakmayacağı gerçekliğinden hareketle, bize seyir zevki yüksek ve taktik dolu maçlar seyreteceklerini söyleyebiliriz.
Torino’daki elemelerde yarı finalde Yunanistan’ı, finalde de uzatma sonrası ev sahibi ve yıldızlar topluluğu olan İtalya’yı yenen Hırvatistan elemelerin en büyük başarısına ulaşan takım olarak Rio’da mücadele edecek. Ukic, Simon, Bogdanovic, Saric ve Bilan ilk beşiyle mücadele eden Hırvatistan’ın bençten gelen Hezonja ve Planinic gibi fark yaratabilecek oyuncuları da mevcut. Sırbistan’daki duruma benzer şekilde kadroda üç Cedevita ve iki Cibona oyuncusu yer alıyor. 8-9 kişilik rotasyonu tercih eden koç Petrovic’in (Drazen Petrovic’in ağabeyi) takımı oldukça mücadeleci bir görüntü sergiliyor. Her pozisyonda kaliteli oyuncusu olmasına rağmen dar olan rotasyon, maç içerisinde NBA yıldızları durakladığı zaman sıkıntı yaşamalarına neden olabilir. Elemelerde standardının üzerine çıkan Simon’un Bogdanovic ve Saric’in skor yükünü azaltması bence en önemli faktördü. Bu nedenle Brezilya’daki turnuvada NBA yıldızlarının oyununun yanında bence en önemli konu Simon’un istikrarı. İki numaradan oyun kurabilen Simon, elemelerdeki gibi solak olmanın avantajını da kullanarak iyi oynarsa takımın hücum çeşitliliği gelişir. Yoksa Bogdanovic ve Saric’in her maç toplam 40-45 sayı seviyesine yükselmesi gerekebilir. Bu iki oyuncu sahadayken çok iyi ribaund çeken ve yay gerisinden iyi yüzde yakalayan takımın bu yıldızların oyununu rahatlatması gruptan çıkmanın anahtarı olacaktır. Bu çerçevede Simon ve yapabilecekleri belli olan Ukic’in dışında maç içerisinde sürekliliği/momentumu koruma görevi Hezonja’ya düşebilir. Bu açıdan Hezonja’nın altıncı adam gibi oynadığı ve dört kısaya dönebilen sistem zaman zaman oldukça üretken ve yıpratıcı olabilse de bütün turnuvanın 8 kişiyle çıkarılması kolay değil. Bu noktada kısalarda Stipcevic ve Kruslin, uzunlarda ise Arapovic’in kısa sürede çok doğru işler yapması gerekebilir. Ancak Saric’in oyununu olgunlaştırırken arzusunu ve hırsını koruması (elemeler Torino MVP’si oldu) ve Bogdanovic’in yüzdeli oyunuyla hem içeriden hem de dışarıdan çok tehlikeli oldukları da bir gerçeklik. Bu bağlamda Tomic gibi değerli bir uzun olmadan buraya gelen Hırvat takımının kalitesine ek olarak yürekli oyunu ve arzusu grubu karıştıracaktır.
2015 Afrika Şampiyonu olarak turnuvaya direkt katılan Nijerya ise kıtasını temsil eden tek takım olacak. Gelecek sene Portland Trail Blazers’ta takım arkadaşı olacak olan forvet Aminu ve pivot Ezeli ve Detroit Pistons’ın draft ettiği forvet Gbinije’nin yanında geçen seneki turnuvada takımın ribaund ve asist lideri olan ancak şu an kulüpsüz olan Lawal gibi bir oyuncuya sahip olan Nijerya’nın ikinci olimpiyatı olacak. 2012’de sadece Tunus’u yenerek elenen Nijerya, olimpiyatlarda ilk kez kıta dışından bir takımı yenmeye çalışacaktır. (2012 elemelerinde Litvanya ve Yunanistan’ı yenmişlerdi.) 2015 Afrika Şampiyonası MVP’si şutör gard Oguchi’nin formda oyunuyla bir şansları olabilir. Forvet ve uzun rotasyonu fena olmasa da bu zor grupta Nijerya için gerçekçi hedef, takvim nedeniyle yorulan bir rakibi yenerek maç kazanmak olacaktır. Bu zor gruptan çıkmaları ise çok çok büyük bir başarı olur.
Çok sert maçların oynanacağı bu grupta ikili, üçlü hatta dörtlü averajların oluşması muhtemel. Bunların yanında turnuvanın Güney Amerika’da yapılması ev sahibi Brezilya ve ezeli rakibi Arjantin için ekstra bir motivasyon anlamına gelecektir. Buna rağmen nihai olarak ABD dışındaki madalya adaylarının Avrupalılar olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Gelelim ana başlıktaki soruya: “Bu yaz yeni bir 7 numara çıkar mı?” Cevabım, çok zor ama imkansız değil. Normal koşullarda ABD her maçı rahatlıkla kazanacaktır. Ancak Fransa ve İspanya gibi ABD’ye kafa tutabilecek takımlar eğer günlerinde olursa ve ABD’nin temposu aksarsa bir şans olabilir. Euroleague’deki taktiksel stratejilere alışkın olan Avrupalılar bu durumu küçük bir avantaja çevirebilirler. Oyun ABD koçu Krzyzewski’nin set çizmeye mecbur kalacağı noktalara gelirse, dolayısıyla ABD alışık olduğu oyunun dışına çıkarsa yenilmezlik serisi, çok düşük bir ihtimal olsa da, sona erebilir. Parkede maçın her anında en az dört koşan, birbirine alan yaratan ve şutu olan oyuncuyla oynayan ABD’yi yenmek için şut tehdidi en büyük anahtar, zira ABD’nin temposuna ulaşmak çok zor. ABD’nin oyunu belirleme ve sahada oyun olarak lider olma pozisyonunu bazı noktalarda yıkmak için doğru paslaşmayla gelen yüksek şut yüzdesi ve çok dirençli – yardımlaşmalı savunma gerekli. Sahanın her yerinde kısa sürede çok doğru kararlar verip, gerekirse perdelerle doğru şutu bulmak veya doğru yardımı getirerek kopma noktalarında momentumu ele almak oldukça kritik. Bunlar için de çalışma, inanç, tam konsantrasyon ve karakterli oyun olmazsa olmazlardan… Sonuçta ABD ile oyun anlamında eşleşmek için öncelikle mental olarak eşleşmek gerekli. Bunu yapabilen güçlü takımların da olsa şansı olacaktır. Aksi takdirde ABD birkaç dakika içerisinde maçı kopartıp kalan dakikaların anlamsızlaşmasını sağlayabilecek büyük bir potansiyele sahip. Basketbol konuştuğum arkadaşlarımla sıkça vardığımız ortak nokta basketbolun momentum sporu olduğudur. Günümüzde bu daha da önemli hale geldi. Çünkü rüzgarı arkasına alan güçlü takımlar artık maçı daha kolay kopartabiliyor. Bu açıdan momentumu ABD’ye kaptırmak maçın birkaç dakikada 20+ olmasına neden olur. Bu noktada koçlara da büyük görevler düşüyor. Çünkü ABD’yi bozmadan, onlara oyununuzu kabul ettirmeniz neredeyse imkansız. Ayrıca Avrupa’da Spanoulis, Diamantidis, Papaloukas, Jasikevicius gibi yarı saha patronlarının nesli tükendi ve ABD’nin oyunu tam sahaya sürüklemesine cevap verebilmek için 2006’da Papaloukas ve Spanoulis’in yaptığının çok daha fazlasını yapmak gerek. Teodosic, De Colo ve Rodriguez gibi gardların bunu yapıp yapamayacağını sizin gibi ben de çok merak ediyorum. Bu açıdan ABD’ye karşı oyunu dengeleme potansiyeli olan takımlar İspanya ve Fransa diyebiliriz. Tüm bunların yanında 48 saatte bir maç oynayacak olan takımlar çok büyük bir galibiyetin ardından sürpriz mağlubiyetler de alabilir. Ancak turnuva oynamayı bilen takımların asıl kaliteleri çeyrek final ve sonrasında daha iyi belli olacaktır. Ayrıca hedef maçlarında sürpriz bir oyuncu çıkartan takımlar bir adım önde olacaktır. Öte yandan Manu Ginobili ve Pau Gasol gibi bazı efsaneleri muhtemelen son kez büyük bir turnuvada izleyecek olmamız da sevinç ve hüznün hem oyuncular hem de basketbolseverler için katlanmasına neden olabilir.
Son not: ABD rüzgarı kesilmez değildir. Hayal edebilen ve çalışan başarır. Sorun şu ki, ABD’liler 2000’lerden ders aldı, gelişti ve rakibi küçük görmemeyi öğrendi. Diğer bir ifadeyle çalışma yeteneği yener, tabii yetenek çalışmıyorsa…