Takım sporlarında yıldız oyuncuların ayrıcalıklı olmasına alışkınız. NBA gibi şov yönünün ağır bastığı, global çapta yayın ve ürünlerin pazarlandığı bir organizasyonda bu ayrıcalık bir kat daha fazla oluyor. Yıldızlar mutlu olmalı ki, yüzleri gülsün, daha fazla bilet satılsın, daha büyük bütçeli sponsorlar bulunsun, maçlar ulusal kanalda yayınlasın. Aynı zamanda maddi kazanç demek olan bu durumun getirileri uzar gider. Takım sahipleri günün sonunda kâr etmek istediği için yıldızlar bir yerde otoriteyi ele geçirerek karar verici konumuna geldi. Bu durumun bir sınırının olması gerektiğini ve son yıllarda bu sınırın aşıldığını düşünüyorum. Yıldız oyuncu GM’in, koçun hatta takım sahibinin de üstüne çıkabiliyor. İstediği oyuncu alınıyor, istemediği koç, GM gönderiliyor. Yıldız, takımdan ayrılmasın ve sözleme uzatsın diye her türlü taviz verilir oldu. Yıldız oyuncu takım üzerinde en güçlü otorite olmaya başlayınca NBA’de koç olmanın kriterleri de değişti. Artık Larry Brown örneğinde olduğu gibi otoriter koçlara yer yok NBA’de. Koçlar yumuşak güç olmak zorunda ve sert çıkışlar yapmaları gibi bir ihtimal yok. Oyuncuları da zorlayamazlar. Koçlar bir mutlak otorite olmaktan çıkıp ağabey pozisyonuna geçmeye başladı. Koçun taktik bilgisi, oyunu okuması ikinci planda kaldı. Yıldız oyuncuyu memnun etsin, bolca sırtını sıvazlasın yeter. Bu tür koçların tek mahareti yıldız oyuncularla kurulan iyi iletişim değil. İyi giyinen, güler yüzlü, diksiyonu düzgün, başarılı bir oyunculuk kariyeri veya lobi gücü olan, her şeyden önemlisi medyayla ilişkisi kuvvetli, kulis yapan, kişisel PR’ını yapmada başarılıysanız bu durumun nimetlerinden yararlanmak için iyi koç olmanıza gerek yok. Yıldız bir ismin talebiyle işiniz hazır. Hem de öyle Erik Spoelstra ve Frank Vogel gibi video izleme sorumluluğuyla başlayıp, ardından yıllarca asistan koçluk yaparak büyük emek harcamanıza gerek yok. Bir iki yıl asistan koçluk yapıp, yıldız oyuncuların gönlünü kazandığınız an medya ve diğer lobi desteğiyle ne kadar potansiyelli koç olduğunuz haberleri yayılır ve kısa sürede baş antrenör olarak bir takımın başında bulursunuz kendinizi.
Bu tür koçlara verilecek somut örneklerden biri Jason Kidd. Brooklyn Nets ve Milwaukee Bucks koçu olarak görev yaptığı 5 sezonda % 37 play-off galibiyet oranı yakalayabilen Kidd, son iki sezonu Lakers asistan koçu olarak geçirdi. Yeni sezon öncesi artık Lakers head koçu olma ihtimali ortadan kalkınca hemen lobiler devreye girdi ve koç arayan takımlar arasında adeta paylaşılamadı. Önce Damian Lillard bir röportajında Kidd’in adını vererek Portland koçu olmasını istediğini söyledi, Ardından Orlando Magic cephesinden bir ilgi oldu ama her ikisi de hayata geçmedi. Ardından Dallas yönetim ve teknik kadrosunu baştan aşağı yenileyen Luka Doncic, yeni koç adayı olarak Jason Kidd’i işaret etti ve Kidd oyuncu olarak şampiyonluk yaşadığı Dallas Mavericks’e koç olarak geri döndü. Jason Kidd’i bu kadar paylaşılmaz yapan özellik taktik ve teknik bilgisi ve oyuncu gelişimindeki başarısı değil. Öyle olmadığını Milwaukee Bucks macerasında göstermişti. İlginçtir Bucks’tan kovulduğunda da takımın yıldızı Giannis Anteteokounmpo kendisini arayarak, şayet Kidd arzu ederse kararın değişmesi için yönetimle konuşabileceğini söylemişti. Jason Kidd’i ve diğerlerini bu denli vazgeçilmez yapan komple bir halkla ilişkiler paketi olmaları.
Jason Kidd bu konuda tek isim değil. Eski Lakers şu anda da Sacramento Kings koçu olan Luke Walton, 7 yıl Oklahoma City Thunder, 5 yıl Wizards koçluğu yapan Scott Brooks, New Jersey Nets’e iki NBA finali oynatmanın gerçek nedeninin Jason Kidd olduğunun anlaşılmasına kadar 15 yıl Hornets, Cavaliers ve Lakers koçu olarak bu başarının ekmeğini yiyen Byron Scott gibi farklı örnekler de var. Hepsinin ortak noktası kaliteli veya genç yeteneklerle dolu kadrolarla başarısız olmalarına rağmen medya, lobi ve yıldızların desteğiyle “gençleri geliştiriyor”, “takım içinde çok seviliyor” vb yorumlarla görevde kalmaları veya kısa sürede bir başka takımda iş bulabilmeleri. Kariyerinde hiç play-off maçı oynamayan ve Lebron James’ın play-off yapamadığı tek sezonundaki koçu olan Luke Walton bütün istikrarsız grafiğe rağmen Kings koçu olarak görevinin başında. Hatta sözleşmesinin uzatılacağı konuşuluyor. Çünkü Luke, Boston Celtics efsanesi Bill Walton’un oğlu, vasat bir oyuncu olmasına rağmen iyi sayılabilecek pas yeteneği sayesinde Kobe ve Gasol’ün merkezinde olduğu Lakers kadrosunda yer buldu ve 2 şampiyonluk yüzüğü kazandı. Medyayla arası çok iyi ve Sacramento Kings’in yıldızı De’Aaron Fox’un kendisiyle çalışmaktan mutlu olduğu biliniyor. İlk Cavaliers döneminde Lebron’un kalbini kazanarak yılın koçu ödülünü bile alan Mike Brown bir diğer örnek. Brown, Cavaliers’tan kovulmasının ardından süperstarlar karması Lakers kadrosunda yaşattığı hayal kırıklığı ile gerçek yerini buldu ve asistan koç olarak Golden State’e geçti.
Öte yandan kulisciliğin, kişisel PR’cılığın, yıldızlarla kurulan iyi ilişkinin koçluğa giden yol olması yeni değil. Pat Riley’i bu durumun öncüsü sayabiliriz. Lakers’ta Paul Westheat’ın asistanıyken kaçan şampiyonluğun nedeninin Koç Westheat ve onun sistemi olduğuna Magic Johnson’ı ikna ederek koçun adeta altını oyan Riley, Magic Johnson’un Başkan Jerry Buss’a yaptığı baskılar sonucu 36 yaşında üstelik sezon ortasında Lakers koçu olmayı başardı. Briyantinli saçları, karizmatik duruşu, hitabet gücü, kısa sürede medyayla kurduğu iyi ilişkilerle PR’cı koçların bütün özelliklerine sahip olan Riley’in göreve geliş şeklini tartışabiliriz ama şansını çok iyi kullandığı ve elit bir koç olduğu gerçek. Lakers, Knicks, Heat gibi takımlarda zekâsı, taktik bilgisi ve koçluk yeteneğini defalarca ispat etti ve şampiyonluklar kazandı. Bugünkü versiyonlarının farkı başarısız geçen sezonlara rağmen sırf yıldızları yanlarına alarak görevde kalmaları veya yeni takım buluyor olmaları ve bu duruma kulüp yönetimlerinin ve GM’lerin seyirci kalması. Yıldızlar pohpohlanmak ister, ilgi ister, şöhretin nimetlerinden faydalanmak ister, bütün bunların yanında mutlu olduğu sistem ve karar verici unsur olma eklenirse yıldız basketbolcu için ideal ortam sağlanmış olur. Kulüp yönetimleri sırf oyuncuyu karşısına almama adına bu gidişata müdahale etmiyor ama bu tepkisizlik oyuncuyu tamamen kaybetmeye de neden olabilir. Çünkü bir süre geçip de şampiyonluk gelmediği zaman yıldızımızın isteği bu defa şampiyonluk kazanabileceği bir takıma takasını ister ve ayrılır. Bu konuda en somut örnek Kevin Durant. Oklahoma’da Koç Scott Brooks’un bütün yetersizliğine rağmen en büyük destekçilerinden oldu ama bir süre geçip de şampiyonluk yüzüğünün olmadığını fark edince ardına bile bakmadan Golden State’e gidip, Stephen Curry ve Klay Thompson’la kolay yoldan iki şampiyonluk kazandı. Kulüpler bu olasılığı göz ardı etmemeli. Jason Kidd, Luke Walton, Scott Brooks gibi isimlere şans verilmesine karşı değilim. Ancak elde ettikleri şansı kullanmadıklarında onları görevden alacak irade olmalı kulüplerde. Asistan koç olarak koç ve oyuncular arasında köprü görevi verilebilir. Böylece hem oyuncu memnun olur hem de takımın yetenekli bir koçla başarılı olmak için bir şansı olur.