Bütün liglerde birçok kulüp mali açıdan zor bir sezon geçiriyor.
Liglerden ayrılmak durumunda kalan takımlar oldu.
Gelir-gider rakamları eksi bakiye verdiği için hemen hemen bütün kulüpler borçlu.
Hiçbir sezon bu kadar çok yabancı oyuncu, geciken ödemeleri nedeniyle kulübüne protesto çekmemiş ve sezon bitmeden ayrılmamıştı.
Bu duruma neden ve nasıl geldik?
Bunun bir tek cevabı var: Sorumsuzluklarla…
Orta gelirli bir ailenin reisi gidip yalı dairesini kiralar mı? İki ay sonra kirayı ödeyemeyince kendisinin ve aile bireylerinin düşeceği durumu öngörmez mi? Ev sahibi dairesini kime kiraladığını araştırmaz mı? Hatta bir yıllık peşin kira bedelini teminat olarak ilk baştan almaz mı?
Bir gün yalı dairesinde oturmayı düşleyebilirsin ama kaç paran varsa ona göre evde oturursun. İşlerin kötü gitmişse de şehir dışındaki daha ucuz mahallelere gidersin. Küme düşmek hayatın içinde de vardır, hoş değildir ama onursuzluk da değildir.
Kulüp yöneticilerinin yasalara göre sadece devlete olan borçlardan dolayı kişisel olarak sorumluluğu var. Yani devlet vergi, stopaj borçlarından dolayı kulüp yöneticilerinin yakasına yapışabilir ama eğer borç takımdaki profesyonellere, kulübün iş yaptığı şirketlere, esnafa ise yöneticinin mali bir sorumluluğu yok. Bir an için yöneticilerin kulübün borçlarından dolayı kişisel sorumlulukları olduğunu düşünün. Hangi yönetici olmayan paralarla transfer yapar?
Yıllardır herkes kulüplerin bütçe taslaklarının federasyon tarafından incelendikten sonra onaylanması konusunu konuşuyor. Tıpkı Batı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi. Geçmiş federasyonlar, "Bunu yaparsak basketbol küçülür, takımlar altından kalkamaz" mantığı ile hareket edip adeta kulüplerin kötü duruma düşmelerine çanak tuttu. En çok sorun bu sezon yaşansa da bundan dolayı bugünkü federasyonu suçlamıyoruz ama eğer bu konuda hiçbir şey yapmazlarsa onlar da sorumlular arasındaki yerlerini alacaklardır. Basketbol, sağlıklı kulüplerle büyür. Borç batağına düşmüş organizasyonlarla değil.
Kulüp yöneticileriyle konuşsanız size bir çok mazeret anlatacaklardır… "Sponsor buluruz sanmıştık, İDDAA gelirinin artacağını umduk."
Neye göre bu tahminlerde bulundun? Belli değil… Eskiden yaşlılar "ayaklarım sızlıyor, yarın yağmur yağacak" derlerdi ama ertesi gün günlük güneşlik de olabilirdi.
BSL'nin Avrupa'nın ilk birkaç liginden biri olduğu muhakkak. İçinde Euroleague ve Eurocup Şampiyonu barındıran bir lig mutlaka çok değerli ancak buna karşın yabancı oyuncular ve menajerleri tarafından en fazla istismar edilen lig olduğu da bir başka gerçek.
Bir oyuncuyu düşük seviyeli bir lige veya yabancıların aradığı şeylerin bulunmadığı bir ülkeye göndermek isterseniz maliyetler artar. Kötü ligin, yabancının aradığı şeylerin bulunamadığı ülkede çalışmanın maliyeti vardır. O maliyet, oyuncunun yaşayacağı mahrumiyetlerin bedelidir. Türkiye için böyle bir durum yokken neden Avrupa'nın herhangi bir ülkesine 100 bin euro çeken oyuncu menajeri, aynı oyuncu için Türkiye'den 200 bin euro istiyor? Bunun iki nedeni olabilir. Birincisi, bunlar nasıl olsa geç ödeyecekler mantığı ile hareket etmek…Ya da ve daha gerçek olanı Türkiye pazarının bu şekilde oluşmuş olması. Siz vermezseniz, 200 bin euroyu verecek başka enayiler var.
Mağazalarda etiketlere baktığınızda size kazık atılmak istendiğini hissetmez misiniz? İşte yöneticilerin o hislerine kulüp yönetimi sırasında da gerek var.
Bütün bu sorunlar sorumluluk hisseden yöneticilerle kulüplerin kendi içlerinde çözmeleri gereken konular ama maalesef çoğu kulüpte o sorumlu yöneticiler bulunmadığı için iş en büyük yöneticiye, yani TBF'ye düşüyor. Aksi halde gelecek günler daha da zor geçer.
Kaynak: Basketfaul