Fenerbahçe BEKO için saha avantajını ele geçirdikten sonra, serinin evindeki iki maçında motivasyonu, savunma sertliğini hep yukarıda tutup, “basit hata” adedini minimuma indirmesi ve kenardan gelen isimlerden katkı Final-Four’a giden yolun anahtarıydı…
Serinin ikinci maçında da zaten bu senaryonun “kararlılıkla” uygulanması galibiyeti getirmişti… Dün bu plan da genel hatlarıyla “kusursuza yakın” işliyordu. Üstüne üstlük, Olympiakos cephesinde Vezenkov’la birlikte Canaan, McKissic, Papanikolau, Walkup, Fall gibi isimler hiç devreye girememiş, 3 sayı isabet yüzdesi adeta “yerlerde” sürünüyordu!.. Fenerbahçe’nin de çizgi gerisinden isabet oranı düşük olsa da, Nigel-Hayes, Pierre, Motley hatta Guduric vasatın altında kalsa da potaya atak ederek üretilen sayılar, Dorsey’nin sorumluluk alması, Jekiri’nin oyunun iki yönünde de Motley’ye ihtiyaç hissettirmeyecek seviyedeki müthiş katkısı ile de galibiyet “geliyorum” diyordu… Olympiakos’un neredeyse tüm silahlarının “tutukluk” yaptığı oyunda Sarı-Lacivertliler’in “vurup gitmesi” için zemin hazırdı… Ancak farkın açıldığı anlarda aşırı özgüvenle “bireyselliğin” ön plana çıkması, hücumdaki tercih hatalarını getirince, Olympiakos’ta da ikinci periyotta oyuna dahil olan Sloukas adeta takımını tek başına ayakta tutunca dengeler değişti… Fenerbahçe’nin hücumda bozulan kimyası, savunmaya da olumsuz etki edince Yunan ekibi göz açıp kapayana kadar öne geçti, devreyi de önde kapadı.
Üçüncü periyoda da maça başlar gibi başladı Kanarya… Dorsey&Jekiri ikilisi ile üretmeye devam eden Sarı-Lacivertliler, müthiş savunma ile Olympiakos’a sadece 7 sayı izni verdiği bu periyotta 16-7’lik üstünlükle son çeyreğe 6 sayı önde girdi. Son çeyreğe de 9-6 ile girip, 33.02’de, bitime 7 dakika kala 9 sayılık avantajı buldular (60-51)…
9 sayılık fark, böylesine düşük skorlu bir maç için çok önemliydi… Ne yazık ki “bir çırpıda” eridi; gitti… Vezenkov ve özellikle de Sloukas gibi deneyimli, yetenekli ve de “akıllı” oyuncuların olduğu bir rakibe farkı eritecek ivmeyi vermemeniz gerekir… Ve ne yazık ki o ivmeyi yakalama fırsatını Olympiakos’a tanıdı Kanarya!.. Yunan ekibinin faul hakkı erkenden dolmuşken, bunu avantaja dönüştüremedi. Bunu en iyi yapacak isim olan Guduric’ti. Ancak ne ceza atışlarını sokabildi, ne de potaya gidebildi!.. Her hücumda duvara tosladık, Olympiakos tempoyu arttırıp, çoğunlukla Sloukas ile ters eşleşmeyi yakalayıp, sürekli potaya gitti. Vezenkov da 6. denemesinde 2. üçlüğü potaya gönderince, 60-51’den sadece 3,5 dakika sonra 13-0’lık seriyle 4 sayı gerideydi Sarı-Lacivertliler!.. O geri dönüşteki 3,5 dakika Itoudis, geri düşene kadar mola almadı!.. Bu da büyük hataydı… Mola sonrası 9-2 ile yanıt verdi Kanarya… Dorsey ve sonrasında 38.17’de Calathes’in üçlüğüyle kırılma anlarına 3 sayılık avantajla giriyordu Sarı-Lacivertliler… 1 dakika kala Vezenkov’un üçlüğü ile skor eşitlense de bitime 3.9 kala Guduric’in basketiyle galibiyeti avuçlarının içine almak üzereydi… Ancak mola sonrası topla buluşan Sloukas, Pierre’den feykle kurtulup, kendisini karşılayan Nigel Hayes’in üzerinden topu çembere yolladı… En iyi yaptığı işi yaptı eski Fenerbahçeli guard… Bu atışa yapacak hiçbir şey yoktu… Zaten işi bu noktaya getirmeden, o son top, “son topların ustası” Sloukas’ın elleriyle buluşmadan sona ermeliydi maç; olmadı… İster “kalp kıran yenilgi” deyin, ister “kahreden”… Son anları oynamayı çok iyi bilen bir guardı olan böyle bir rakibe karşı, işi son topa bırakmadan kazanmak gerekiyordu…
Böyle bir son, kazanan cepheye müthiş bir sevinç yüklerken , kaybeden için ise “yıkım” olabiliyor… Bu yenilginin ardından ayağa kalkıp, iki gün sonra aynı seviyede oynamak hiç kolay değil… Ama profesyonelliğin bir gereği bunu yapmak… Dün bu seri adına netleşen en önemli detay artık “ev sahibi” avantajı denen kavramın geçerliliğini yitirdiğidir!.. Fenerbahçeli oyuncuların, seriyi son maçı taşıyabilmek adına mental olarak ayağa kalkması şart…