Fenerbahçe BEKO için bu sezon, Sarı Miras’ı (Yellow Legacy) korumak, yüceltmek anlamına geliyordu…
Obradovic’le gelen başarıların devamını getirmek, üst üste beş kez Final-Four’da yer alan, bu başarıyı bir de şampiyonlukla taçlandıran Sarı-Lacivertli kulübün attığı sağlam temeller üzerine yeni bir yapı inşa etmek, kısacası sürekliliği sağlamak için yola çıkılmıştı.
Şu anda öyle bir tablo ile karşı karşıyayız ki bırakın devamı sağlamak, bu tabloyu korumak konusunda bile büyük soru işaretleri barındırıyor bu yeni oluşum…
Sadece bütçenin yarı yarıya düşmesi, kadroya yeni oyuncular eklenmesi, yeni isimlerin uyumu ya da yetersizliği ile açıklanabilecek bir durum da değil bu… Yapısal bir çıkmazda Kanarya… Sebebi de, en önemli yapı taşı olan COACH… İki kelime ile özetleyecek olursak KİMYA TUTMADI!..
Bunun üzerinde fazla eveleyip gevelemeye, konuyu dağıtıp ana sorundan uzaklaşmaya hiç gerek yok. Kokoskov ile oyuncular arasında ne saha içinde ne de dışında en ufak bir bağ olduğuna dair işaret yok. Oyun sistemi nedir, takımdaki oyuncuların rolleri nedir buna ilişkin fikir yürütmek, gözlemle izleyerek anlamak mümkün değil. Doğaçlama basketbol belki NBA’de para eder… Ama Avrupa’da, hele de fiziksel mücadelenin, savaşımın ön plana çıktığı, bireyselliğin kabul görmediği, düzenin hakim olduğu, kısacası TAKIM OLANIN YUKARIYA TIRMANABİLDİĞİ bir yapıda bu felsefe ile sonuç almak imkansız… Rakip coachların taktik hamlelerine karşı formül geliştirememek, hangi oyuncudan ne zaman, nasıl, ne düzeyde verim alacağına sezon ortasına gelindiğinde hala hakim olamamak, oyuncuları mental olarak hazırlama konusundaki “beceriksizlik” ve en önemlisi de sahada fark 30-35’lerde iken yansıttığı “vücut dili” Fenerbahçe ile ÖR-TÜŞ-MÜ-YOR!..
NBA’de asistan coach olarak uzun yıllar görev yapmış olmak, Avrupa’da kulüp seviyesinde baş antrenör olarak başarılı olacağınız anlamına gelmiyor. Yardımcı olmak farklı ama tüm yapıya hükmeden hakim karakter olmak bambaşka bir şey… Her iyi yardımcı antrenör iyi head coach olur diye bir kural da yok… Dolayısıyla Kokoskov’un, Fenerbahçe BEKO gibi son 10 yılda Euroleague’in elitleri arasına girmiş bir yapıda, hem de Obradovic gibi bir efsanenin ardından bunu başaramıyor olması kendisi açısından utanılacak bir durum değil… Ama saha içi sonuçlara dönecek olursak ortaya çıkan tablo Fenerbahçe için “yüz kızartıcı”!.. Ve her geçen maç, her geçen dakika bu görüntü biraz daha iç karartıcı hal alıyor…
Kriz kangrene dönüşmeden – ki takımdaki özgüven kaybıyla birlikte Fenerbahçe’nin her maç biraz daha zedelenen imajıyla buna ramak kaldığı da ortada – acil müdahale şart!.. Sarı-Lacivertli kulübün önünün açılması için iki seçenek var. Ya Kokoskov istifa edecek, ya da görevine son verilecek. Yani yolu yordamı ne olursa olsun sıkıntının ana sebebinden sıyrılmak gerekiyor. Obradovic döneminde de yardımcı antrenör olarak görev yapan Erdem Can akla gelen ilk isim… Ancak O da bu “yıpranmış” yapı içindeki rolü itibarıyla oyuncular üzerinde “itici güç” etkisi yaratabilir mi, soru işareti… Bu, ancak uzun vadede değerlendirilebilecek bir konu… Kısa vadede çözüm için ise sezon ortası olması itibarıyla “kalibre” seçenekler fazla değil. Türk antrenörler arasında, daha önce de Fenerbahçe’de, Tanjevic döneminde görev yapmış ve baş antrenörlük koltuğunda da oturmuş bir isim olan Ertuğrul Erdoğan akla gelen ilk isim… Kokoskov konusunda “sütten ağzı yanan” Gherardini’nin bu süreçte “yoğurdu üfleyerek yiyeceğine” eminim… Özellikle De Colo ve Vesely gibi egosu yüksek isimlerden düzen içinde faydalanabilme becerisine ve karizmasına sahip antrenör sayısı bir elin parmakları kadar… Çoğu da şu anda aktif olarak görev yapıyor. Dolayısıyla Gherardini’nin işi zor…
BUBBLE’I F.BAHÇE’YE TERCİH ETTİ!
Bu sezon Obradovic’in ani vedası ile gelişen ve bütçenin de yarı yarıya inmesiyle devam eden süreçte piyasayı “alelacele” süzmek ve transferleri çabucak bitirmek zorunda kalan Gherardini’nin, özellikle Ulanovas ve Hamilton konusunda “ketenpereye” geldiği ortada… Bunun sebeplerinden biri de, Kokoskov’un, Sacramento Kings ile yaz aylarına denk gelen NBA bubble’da yer alma sevdasıydı. O, İstanbul’a gelip de hem transfer sürecine hem de yeni düzene ayak uydurmaya çalışmak yerine, bubble’da son bir kez “figüran” olmayı tercih edince, takım mühendisliği işi de Gherardini’nin üzerine kaldı!.. Dolayısıyla Kokoskov’un hiçbir oyuncu üzerinde “şikayet” etme, “ben sihirbaz değilim” ya da “basketbolu ben icat etmedim” gibi abuk söylemler içine girmeye hakkı yok… O zaman bubble’ı değil, Fenerbahçe’de erken iş başı yapıp transferlere hakim olmayı tercih edecekti!..
Eddie hamlesi de böylesine sistemi olmayan, doğaçlama basketbol oynatan bir coachun oyun yapısına uymadı. Ama yeni düzende belki faydası dokunabilir. Fenerbahçe’nin en önemli ihtiyacı, Ekpe Udoh gittiğinden bu yana yerini dolduramadığı pivot pozisyonu… Modern basketbolun gereği hemen her takımda, özellikle de zirveye oynayan ekiplerde pivotlardan biri (ya da Valencia’da olduğu gibi ikisi – Dubljevic&Tobey) çizgi gerisinden de etkili, şutu olan bir uzuna ihtiyaç var. Hamilton’dan da çıkıp böyle bir hamle yapmak elzem…
YETMEZ AMA EVET
Marko Guduric’in Fenerbahçe’ye dönüşü iyi haber. Kendi şutunu yaratabilen, potaya gidebilen, kırılma anlarında sorumluluk alabilen, en önemlisi de oyun bilgisi açısından donanımlı, önemli bir isim Guduric… Ancak sadece O’nun gelişiyle krizin ortadan kalkacağını ummak gerçekçi olmaz. Sarı-Lacivertliler’in önce baş ağrısından (Kokoskov) kurtulması ve önünü görmesi gerekiyor. Vesely’nin sadece vücut olarak değil, kafaca da sahaya dönmesi de önemli… Alex Perez’in ne katabileceğini ise sakatlıktan kurtulup oynarsa göreceğiz…
ANADOLU EFES DÜZELİR Mİ?
Körle yatan şaşı kalkar misali, iki İstanbul takımından Anadolu Efes de Fenerbahçe BEKO’nun yaşadığı kriz benzeri bir sürecin içinde… Ama bu aşılmayacak türden bir kriz değil. Krizin kaynağı biraz da basketbol kalitesi olarak kriterin “geçen yılki çizgi” ile belirlenmiş olması… Bunun hem teknik ekip hem de oyuncu grubu üzerinde gerginlik yarattığını düşünüyorum. Larkin’in basketbola verdiği uzun ara, krizin ana unsuru… Sezon başından bu yana ondan verim alınamadığı için üzerine aşırı yük binen takımdaki diğer kısaların bu yüzün altında ezilmesi ve son dönemde verimlerinin düşmesiyle yenilgiler de arka arkaya gelmeye başladı. Sadece Larkin değil, uzun pozisyonunda da Dunston, Pleiss, Sertaç üçgeninde süregelen sakatlık evresi, bu üçlüden en az birinin veriminin beklentilerin altında kalmasına yol açtı ki bu da takım performansını olumsuz etkileyen faktörlerden biriydi.
Evinde çok maç kaybetti Efes… Ama sezon hala uzun ve bu kayıpları telafi edebilme fırsatı var. Sonuçta kadro, hala geçen yıl ligde fırtınalar estiren kadro… Kritik nokta, taşların ne zaman yerine oturacağı… Umarım iş işten geçmeden, Play-Off treni kaçmadan kriz son bulur…
GÖKHAN TÜRE