NBA’de tek taraflı bir sezonu geride bırakıyoruz. Maçlarının 2/3’ünü kazanan 6 takım %50 galibiyet yüzdesinin altındaki rakiplerine karşı ezici bir üstünlük kurmuş durumda. Tepedeki Warriors, Spurs, Cavs, Raptors, Clippers ve Thunder o rakiplerine karşı oynadıkları 177 maçın 150’sini kazanmış. Yani oran %84. Geçen sezon bu rakam %76 (7 takım 171 galibiyet, 53 mağlubiyet) imiş.
Bir başka istatistik de Golden State Warriors’ın be en tepedeki rakiplerine karşı rakipsiz olması. Spurs, Cavs, Raptors, Thunder ve Clippers’a karşı 11 maçın 11’ini de Warriors kazandı. Tüm bu dengesizlikler içinde merakla beklenen konu Warriors’ın ‘kırılamaz’ denen Chicago Bulls’un 72 galibiyet rekorunun akıbetinin ne olacağı.
Warriors’ın bu tarihi yürüyüşündeki en büyük engel Oklahoma City Thunder’di (Clippers ile beraber). En azından öyle düşünülüyordu. Önceki gece OKC, Golden State’e karşı bu sezonki 3. maçını da kaybetmeyi başararak bu alanda tüm ‘anti-rekor’ severleri hayal kırıklığına uğrattı. 1 hafta da iki kez GSW’a iki gece önce de 22 sayı önde götürdüğü Clippers’a karşı kaybeden OKC’de haliyle “OKC neden böyle?” sesleri yeniden yükseldi.
OKC’nin şu anki durumunu destekleyecek bir istatistik de şu; Philadelphia 76’ers şu ana kadar 4. çeyreğe önde girdiği 10 maçı kaybetmiş. 76’ers toplamda 8 galibiyet 53 mağlubiyette. Ve bu alanda yarıştığı tek bir takım var o da Oklahoma City Thunder… OKC de son çeyreğe önde girdiği aynı sayıda maçı kaybetmiş.
OKC’deki yanlışları saymaya başlamadan önce ileriye dönük olumlu olabilecek şeylerden bahsetmek gerek. OKC, Warriors’a karşı Clippers’ın ardından en iyi eşleşmeye sahip. Yeteri kadar atletikler ve Bill Donovan’ın her perdelemede değişmeye dayalı savunması Curry çıldırmadıkça oldukça ise yarıyor. Bu önceki gece 15+ farkla kaybettikleri maçta dahi işledi. Westbrook ile Durant de GSW’yi iç-dış skor bombardımanıyla her maç zorlayabilecek kalitede.
Ve sorunlar;
Özellikle üst seviyedeki maçlarda yaşadıkları en büyük sorun kolay basket sayıları. Her basketlerini ciddi bir efor üzerinden üretmeleri gerekiyor. Yıllar önce Zeljko Obradvoic Panathinaikos’un başındayken San Antonio Spurs’e karşı oynadıkları bir maçın ardından Gregg Popovich, PAO’yu ve özellikle Obradovic’i kolay basketler bulma konusunda tebrik etmiş ve bunun modern basketbolda ne kadar önemli olduğundan bahsetmişti. Stresi yoğun maçlarda bulunan kolay basketlerin iki türlü etkisi oluyor; ilki rakibin savunma direncini düşürmek, ikincisiyse mental ve fiziksel olarak oyunun ilerleyen kısımlarına daha diri girmek.
Kolay basketin de tanımını yapmak lazım. Toplu oyuncunun sabitken topsuz tüm oyuncuların hareket halinde olduğu arka planda perdelemeler sonucunda pota altında ya da boyalı alana yakın bölgede takım arkadaşına boş pozisyon yaratma. Ya da ters eşleşmeleri hızlıca değerlendirme… Golden State, San Antonio Spurs hücumlarını biraz dikkatle izlerseniz ne demek istediğimi daha rahat anlarsınız.
Kolay basket sorunu kadar OKC’nin bir başka acı çektiği yer de set hücumları. Genelde ilk 6 saniye ya da 8 saniye sonunda eğer sonuca gidecek bir şekle gelmiyorsa da set hücumunun bir anda ‘isolation’a dönüyor. Aslı düşünüldüğünde ligdeki en elit 5 isolation oyuncusundan ikisini takımında bulunduran bir yapının başarılı olması gerekiyor ancak belirli bir seviyenin ötesinde yan roldeki isimlerin ellerini taşın altına koyması gerekmekte hem savunmada hem de hücumda.
Yan rol katkısı bu takımın bir başka büyük sorunu Serge Ibaka yeni kontratını aldığı günden bu yana gitgide bir hücum oyuncusuna dönüşmeye çalıştı. Ona o kadar parayı kazandıran savunmaya dayalı oyunundan da an be an uzaklaşıyor. Dahası savunmada o kadar temel ve basit pozisyon hataları yapıyor ki yaptığı blokların yararından fazla zarar veriyor. Bunu yeteneklerin kaybolması olarak düşünmeyin, daha çok oyununun bir tarafına odaklanırken güçlü yanını unutması olarak görmek lazım.
Tabii bir de Enes sorunsalı var. Enes’e geçtiğimiz yılki hücum performansının ardından maksimum kontrat veren OKC şu anda ona oynayacak 18-20 dakika bulmakta zorlanıyor. Nedeni de savunmada perdeleme sonrasında adam değişmedeki zamanlama ve pozisyon hataları. Sırtı dönük hemen hiç kimseyi savunamaması vs. vs.. Ibaka + Enes’e verilen ücret bu sene için 28,8 milyon $; NBA ‘salary cap’inin neredeyse yarısı. Durant ile Westbrook ise toplamda 37 miyon $’lık kontrat altında bu sene. Hadi Ibaka da Enes de bir şeyler üretiyor ancak kadronun geriye kalan kısmı esas rakiplerine göre 3. sınıf kalıyor. Bu sıkıntı yüzünden de Durant ve Westbrook uzun süreler almak zorunda kalıp maçın ilerleyen dakikalarında yorulmalarına yol açıyor.
Saha içinde bu problemler yaşanırken ofiste yıllardır süregelen sorunlar takımın bu hale gelmesine sebep oldu denebilir. Takım gerek ‘salary cap’ sınırlaması gerekese yanlIş kararlardan ötürü yıldan yıla sistematik olarak güçsüzleştirildi… Son 5-6 sezonda takımdan ayrılan isimler; Eric Bledsoe(draft günü takas edildi), Jeff Green, James Harden, Kevin Martin, Thabo Sefolosha, Reggie Jackson, Jeremy Lamb vs. vs.. Ve bu isimler o kadar kötü takaslarla kaybedildi ki sonuçta elde hiçbir şey kalmadı. Jeff Green ile Nenad Krstic’i Kendrick Perkins ve Nate Robinson ile takas ediyorlar. Ertesi sene Nate Robinson’ı serbest bırakıyorlar. James Harden takasında Jeremy Lamb ve Kevin Martin ile beraber 3 draft hakkı alıyorlar. Sezon sonunda Kevin Martin’i 31 yaşındaki NBA’de oynamayı dahi düşünmeyen Szymon Szewczyk’in draft hakları karşılığında takas ediyorlar.
İşler ertesi sezon daha da ilginçleşiyor. Savunma uzmanı ve iyi bir üçlükçü olan (ne gariptir ki(!) bu sezon tam aradıkları isim) Sefolosha’yı NBA şansı olmayan Schortsanitis + trade exception karşılığında, Reggie Jackson ve Kendrick Perkins’i de Enes, Novak, DJ Augustin ve Singler karşılığında elden çıkartıyorlar. Bu sezon başında da Jeremy Lamb’i sezon ortasında da DJ Augustin’i ve Novak’ı yollayarak Durant, Westbrook ve Ibaka etrafındaki tüm parçaları heba etmeye devam ettiler.
Hamle yapılması gayet doğal. Ancak yapılan hamlelerde istikrar ve mantık aranacaksa Sam Presti gibi yetenek bulmakta başarılı bir ismin aynı performansı takım mühendisliğinde başaramadığı tartışılmaz. Gidenler yukarıda, kalanlar ortada. Sonuç olarak OKC iyi bir takım ancak şampiyon olmamak için çabalayan da en çok kendileri hem saha içinde hem de saha dışında.