“Onun hayatımdaki etkisini kelimelerle açıklayamam.” – John Stockton
“Biz 18 yıl boyunca beraberdik. Bu süre evlilik için dahi uzun bir zaman!” – Karl Malone
The Last Dance belgeselinde 1997 ve 1998 finallerini kaybeden tarafın koçu olarak izlediğimiz Jerry Sloan 78 yaşında hayata gözlerini yumdu. Sloan NBA çevreleri tarafından muhtemelen pick&roll (p&r) aşkı, rekabetçiliği, disiplini, mütevazı tutumu ve basın toplantılarındaki özgün cümleleri ile hatırlanacak. O sadece bir Utah Jazz efsanesi değil, Chicago salonunda 4 numaralı forması asılmış bir Bulls efsanesiydi. 1978’deki saygı duruşu öncesi Bulls’ta emekli edilen hiçbir forma olmamıştı. Hatta alternatif basketbol evreninde Magic Johnson’u draft eden Bulls’un koçu olarak tarihe şampiyon koç olarak da geçebilirdi. Ne yazık ki yazı-turada şansı yüzüne gülmedi.
Genç yaşta hırsıyla dikkat çeken Sloan, Illionois’daki McLeansBoro Lisesi’ndeyken sabahın erken saatlerinde antrenman için ödünç aldığı topları çembere değdirmeden isabetli atış idmanı yapar. Ardından Evansville Üniversitesi’nde basketbol oynamaya devam eder.
Üniversitedeki iki yıldan sonra NBA’de bir sezon Bullets forması giyen Sloan, NBA’deki takım sayısının 10’a yükseldiği 1996-67 sezonundan itibaren 10 yıl boyunca Chicago Bulls formasını terletti. Oyuncu Sloan, Bulls’ta çok iyi savunma yapan, ortalama üstü bir skorer guard/forvet olarak takımını playoff’a taşıyan ve Jordan dönemi hariç takımın tek “grup” şampiyonluğunu alan takımın önemli parçalarındandan biri olmayı başardı. Belki fiziksel olarak benzediği Maravich kadar gösterişli bir oyunu yoktu ancak başarıları ve iş ahlakı ile “Original Bull” olarak adlandırılacak kadar saygı duyulan bir figürdü.
Emekliliğini açıkladığı 1976’da, zamanında okuduğu üniversitede koçluğa başladıktan beş gün sonra bu görevden ayrılmayı tercih eden Sloan o dönem ölüme çalım atar. Çünkü o sezon Evansville’in tüm oyuncu ve koç ekibi bir uçak kazasında vefat eder. İki yıl sonra Bulls’ta önce oyuncu gözlemcisi ve asistan koç olarak çalışan Sloan nihayet 1979’da başantrenör olur. Uçak kazazedesi olmaktan kurtulan Jerry Sloan’un ilk büyük basketbol şansızlığı 1979 draftı birinci sırasını yazı-tura ile kaybeden Bulls’un Magic Johnson yerine ortalama bir kariyeri olan David Greenwood ile çalışmaya başlaması olur. Bulls’ta playoff görmesine rağmen büyük başarılar elde edemeyen; üniversitesi ile Utah Jazz oyuncu gözlemciliği ve asistan koçluğu arasında gidip gelen yılların ardından 2011’de bitecek olan 23 senelik Utah Jazz koçluğu serüveni 1988’de başlar. Koçluğu boyunca Utah şehrinin istikrarlı bir playoff takımına sahip olmasını sağlayan Sloan, Stockton & Malone ikilisinin de yıllar içinde büyümesine yardımcı olacaktır. Pick&roll üzerine kurguladığı ve perdelemeye dayalı özgün “flex offense”i ve dirençli savunma anlayışı Utah Jazz’in uzun yıllar ligin en iyi takımları arasında olmasını sağlar.
Üniversite koçu Rene Herrerias’ın Kareem’i durdurmak için 1967’de geliştirdiği bu oyun planını Sloan bir üst seviyeye taşır. Her oyuncunun yer değiştirdiği, oyun kurucunun hücumu yönetirken tüm takımın perdelemeler yaptığı, alçak post’taki oyuncunun rahatlaması için “cut”lardan faydalanılan bu yapı adam adama savunmaların egemen olduğu 90’larda Bulls hanedanlığına çarpmasa rahatlıkla şampiyonluk alabilirdi. Stockton ve Malone önderliğinde toplu ve topsuz oyundaki perdelemeler sonrası devrilme, dışa açılma, boş koşu yapan (cut) oyuncuyu veya yaydaki şutörü (örneğin; Hornacek) bulma gibi birçok alternatifi olan p&r temelli “flex” hücum sistemi dönemi için devrimci sayılabilir.
Nitekim Sloan’un 90’lardaki flex offense’ini 2000’li yıllarda da çok kez izledik. Hatta emekli olduktan sonra dahi “P&R nasıl oynanır ve nasıl savunulur?” seminerleri veren Sloan bugünün pace&space oynayan takımlarına dahi ilham vermiştir diyebiliriz. Fakat tüm bunları yaparken “Onlara (Stockton&Malone) hiçbir zaman koçluk yaptığımı düşünmedim. Sadece onların oyununu her gece en iyi koltuktan izleyen biriydim.” diyecek kadar da mütevazıydı.
Koçluğu boyunca oyuncularından her maç maksimumu bekleyen, fiziksel açıkların mücadele ile kapanacağını savunan ve disiplinden vazgeçmeyen Sloan’un Jazz’i Stockton&Malone dönemi boyunca hiçbir sezon playoff’ları kaçırmadı. 1997 ve 1998’de 60 galibiyetin üstüne çıkan takım NBA Finallerini kazanamasa da tarihe “kaybedenler arasındaki en iyilerden biri” olarak geçmeyi başardı. Yaşlanan takım 21. yüzyıl başında düşüşe geçti ve nihayet 2003’te Stockton&Malone dönemi sona erdi. Bu noktada 90’lardaki başarılı yıllar Sloan’un karşılaştığı bazı nesnel zorlukların fark edilmesini engelleyebilir. Zira Salt Lake City gibi küçük bir şehrin oyuncular için Los Angeles veya New York gibi bir çekim merkezi olması mümkün değil.
Öte yandan kulübün iki efsane oyuncusunun ayrılmasıyla birlikte 2003-04 sezonu öncesi “ligin en kötü takımı olması beklenen” Utah Jazz, Sloan yönetiminde 42 galibiyeti görmeyi başarır. 2007’de playoff’lara geri dönen Sloan 2011’de takımdan ayrılır. O dönem takımın guardı olan Deron Williams ile yaşanan sorunların bu süreçte etkili olduğu (tam olarak kabul edilmese dahi) söylenebilir. Zira Matt Harpring’in deyimiyle basketbolu bir oyundan çok bir taktik ve mücadele alanı olarak gören Sloan’un, Stockton’dan farklı olarak kararlarına uymayan ve iş ahlakı asla o seviyede olmayan Williams ile sorun yaşaması doğal.
Sloan sert karakteri ile oyuncularını zorlayan ancak onları fiziksel ve mental açıdan her zaman kollayan bir karakterdi. (Jeff Van Gundy’nin sahadaki kavgayı engellemek için Alonzo Mourning’in ayağına yapışması hatırlanır ancak Sloan’un bir maçta Malone’a çok sert bir faul yapan 2.06’lık uzun fovet Kenyon Martin’e kafa tutması pek hatırlanmaz.) Sloan kimi çevrelerce zaman zaman A planına fazla bağlı kaldığı ve aşırı disiplinli olduğu için zamana ayak uyduramayan – eski kafalı bir koç gibi görünebilir. Oysa eğlencenin ana sürükleyici olduğu günümüz basketbol dünyasında dahi başarının yolu “eski ahlak”tan yani disiplinden geçmektedir. Nüfusu 200 bini geçmeyen bir kentte, 20 kez playoff’a kalma başarısı gösteren Sloan’un ismini basketbolda ilham alınacak figürlerin arasında saymak hiç de beyhude olmayacaktır. Bu güzel oyuna adanmışlığını “Emekliliği pek düşünmedim, sonsuza kadar koçluk yapacakmışım gibi gelirdi.” sözleriyle ifade eden Sloan, şampiyonluk yüzüğünü parmağına hiç geçirememiş olsa da tüm yönleriyle örnek bir basketbol insanıydı. Stockton’un son saniye üçlüğü ile kazanılan 1997 Konferans Finalleri sonrası söylediği gibi; “Önemli olan denemeye devam etmektir. Mücadele hiçbir zaman bitmez.”
Jazz organizasyonuyla toplamda 34 sene geçiren 23 yıllık koçluk kariyerinde Jazz ile normal sezonda 1223 maç kazanan ve 20 kez playoff’a kalan, nihayet 2009’da Hall of Fame’e seçilen Jerry Sloan bu satırların yazarı için NBA tarihinin en büyük 10 koçundan biri olarak kalacak. Bu anlamda şampiyon olamayan koçların en iyisi olarak da değerlendirilebilir. (Kimileri Don Nelson veya başkasını yazabilir.) Tutkusu, çalışkanlığı, disiplini, vazgeçmeyen yapısı ve istikrarı ile bir kulübün ve belki de dolaylı olarak NBA’in tarihini değiştiren Jerry Sloan 1977’de ölüme attığı çalımdaki gibi NBA’de de biraz daha şanslı olsa bugün çok daha fazla konuşulan bir figür olabilirdi. Bir efsane olmasına rağmen hiçbir sezon yılın koçu seçilemeyen Sloan’un Chicago’dayken Magic Johnson’a koçluk yapma şansını elde edememesi, adım adım olgunlaştırdığı Utah Jazz’in tarihin en büyük hanedanlıklarından birine çarpması ve oyuncuların pek ilgisini çekmeyen küçük bir şehrin takımını çalıştırması gibi faktörler göz önüne alındığında ne kadar büyük bir koç olduğu rahatlıkla anlaşılabilir. 2010’larda playoff yapamadığı dönemde Utah Jazz için “Onları uzun süre playoff dışında göremezsiniz. Döneceklerdir.” algısı yerleştiyse bu, Sloan’un yarattığı kültür sayesindedir.
“Kazanan” tarafta olmadığı için zaman zaman hakkı yenen ve kıymeti anlaşılamayan “underrated” efsanenin Phil Jackson’dan Gregg Popovich’e kadar birçok büyük koçun saygısını kazanması ve mentör olarak görülmesi boşuna değil. Bu denkleme oyunculuğu da eklemlendiğinde ne kadar büyük bir basketbol figürünü kaybettiğimiz sanırım daha iyi anlaşılır. Jerry Sloan belki en tepeye çıkamadı ama Sisifos gibi taşı yuvarlamaya her zaman devam etti ve bu çabasını hiçbir zaman “anlamsız” olarak görmedi. Oyunculuk ve koçluk kariyeri boyunca çalışmaya ve mücadele etmeye devam eden Jerry Sloan bugün ve gelecekte ilham arayan herkes için Utah Jazz’in bir dönem logosunda da yer alan Wasatch Sıradağları gibi görkemli bir kaynak olmaya devam edecektir.
TOGAN KARATAŞ