Fenerbahçe BEKO, Play-Off üçüncü maçında Paris Basketball’u bu sezon evinde 2., toplamda 5. kez yenerek Euroleague’de Final-Four biletini cebine koyan ilk takım oldu.
Aslında sezon başından bu yana ortaya koyduğu basketbol kalitesine, takım kimliğine, direncine, kararlılığına ve tüm bunların paralelinde istikrarlı yükselişine bakıldığında Sarı-Lacivertliler Abu Dabi’de olmayı fazlasıyla hak etmişti.
Oyuncusundan coachuna, yönetimine kadar ‘bir bütün olmayı’ başardı yine Kanarya… Sezon başında üst üste gelen sakatlıklara rağmen çözümü kendi içinde üretmeyi başaran, ardından sakatların dönüşü, McCollum takviyesinin ‘cuk’ diye oturması, Baldwin’in sakatlık sonrası kafaca kendini bu düzenin içine adapte etmesiyle taşlar yerine oturdu. Ve toplamda 7, üst üste 2. Final-Four geldi.
Elbette geçen sezon ortasında ‘kendi kurmadığı’ takımın başına gelip F4 yapan, bu sezon ise kafasındaki şablonu ‘nokta atış’ transferlerle hayata geçiren ve yine F4 hedefini bulan
coach Saras Jasikevicius alkışı fazlasıyla hak ediyor… Dahası, Litvanyalı teknik adam, üst üste 5. kez, 3 farklı takımla Final-Four’a yükselen 3 coachtan biri konumuna da gelmiş oldu bu başarıyla…
Hepsi birbirinden karakterli, iyi niyetli, takım olgusunu fazlasıyla özümsemiş oyuncu grubunda ‘paylaşımın’ ön planda olması gözle görülür bir şekilde başarının fitilini ateşleyen en önemli unsurdu.
Dün Paris’teki üçüncü Play-Off buluşmasında da yine yukarıda saydığımız artılarını ve tabii rakibine göre ‘daha kaliteli ve daha geniş bir rotasyona sahip olmanın’ avantajını kullandı Kanarya… İki önemli uzunu Sertaç ve Melli’nin yokluğunu dahi hissetmeden oyunun büyük bölümünde sahanın hakimiydi. Maçın başında rakibinin bilindik baskın kimliğini açığa çıkarmasına, koşmasına ve coşmasına izin vermeden oyunu kontrol etti. Tabii, tarihte ilk kez yer aldığı Euroleague’de ilk kez Play-Off yapan Paris’in, kaybetmesi halinde havlu atacak olmasının getirdiği baskı da bariz biçimde görülüyordu. Bu, Fransız ekibinin şut yüzdesini de net biçimde olumsuz etkiledi. Serinin ilk 2 maçında Shorts, Ward, Hifi üçgenine endeksli skor üretiminin yarattığı yıprantı da cabasıydı. Fenerbahçe cephesinde ‘çeşitlilik’ yine ön plandaydı ama Tarık Biberovic, yine büyük oynadı. Yine Paris adına ‘can yakan’ üçlükleri maçın en kritik anlarında çemberden geçirdi. İkinci maça 20 sayı ile damga vuran Tarık, bu kez 5/7 üçlük isabetiyle 21 sayı üretirken, uzatmanın başında peş peşe bulduğu 7 sayı ile de fişini çekti Paris’in… Bazen McCollum, bazen Baldwin, ‘gerektiği anlarda’ Nigel Hayes, bazen de Guduric, oyunu hiç forse etmeden sorumluluk aldılar. Birch ve Bango da Sertaç ve Melli’nin yokluğunda aldıkları süreyi iyi değerlendirirken, özellikle ikinci yarının büyük bölümünde Hayes’in beş numara olduğu, Pierre’li 5 kısalı düzen de hiç sırıtmadı. Kısacası Fenerbahçe BEKO, yine kendi içinde çözüm üretme becerisini sahaya yansıtıp, seriyi kısa kesti ve Paris’i tarihindeki ilk Play-Off serisinde ‘süpürerek’ devre dışı bıraktı. Ne yalan söyleyelim, Paris de NBA’den esintiler sunduğu ilk sezonunda Euroleague’e başka bir hava getirdi, renk kattı. Herkesin çekindiği, pes etmeyen karakteriyle ‘belalısı’ olduğu bir takım olmayı başardılar. Onları da bu açıdan tebrik etmek gerek…
Sarı-Lacivertliler, artık Final-Four yarı finalinde rakibinin kim olacağını bekliyor… Eğer Anadolu Efes, son şampiyon Panathinaikos’u eleyebilirse finalde bir Türk takımın izleme garantisi olacak… Ama aksi taktirde tıpkı geçen yıl Berlin’de olduğu gibi bir Fenerbahçe BEKO-Panathinaikos kapışması daha izleyeceğiz… Ve artık eminiz ki Panathinaikos, bu kez karşısında daha dirençli, daha nitelikli, takım kimliği daha iyi bir kıvama gelmiş, kazanma alışkanlığı olan ‘pes etmeyen’ bir Fenerbahçe BEKO bulacak.