Tam 160 gündür THY EuroLeague'de maç oynanmadı. Sezon başlarken hiç hesapta olmayan salgının adım adım Avrupa'ya gelmesinin ardından organizasyon yönetiminin kararı sezonu şampiyon belirlemeden yarım bırakmak oldu. İnsan sağlığının değerini herhangi bir birimle ölçemediğimizden, en doğru kararın verildiğine dair şüphemiz yok. İzole bir şekilde, oyundaki en önemli unsurlardan biri olan taraftarlardan uzak ve sporcuların aklındaki bir sürü soru işaretiyle sezonun zorla devam ettirilmesindense, gelişmeler takip edilip hem mental hem fiziksel olarak hazır oyuncularla yeni bir sezona başlamak (küçük bir ihtimal olsa da taraftarlarla beraber) aslında daha iyi bir seçenek gibi duruyor. Peki müstakbel sezonda bizi neler bekliyor? Öncelikle, şu anda bizi yeni bir sezon bekliyor mu ya da ne zaman bekliyor? Bunu kestiremiyorum. Takvimler her ne kadar belli olsa da, haftalık sürelerde bile çok fazla sayının değiştiği bu salgın döneminde, kesin ifadelerle beklentilere girmek hayalcilik gibi duruyor. Spor (ve tüm toplumsal) etkinliklerin(in) çok az olduğu yaz günlerinde, yeni sezonda nelerle karşı karşıya kalabiliriz sorusunun cevabını bulmaya çalıştım. Karşınızda COVID 20-21 Sezonu THY EuroLeague, iyi seyirler.
Anadolu Efes:
Geçtiğimiz sezonun hem istatistiksel hem de oyun olarak en iyi takımı Anadolu Efes, kadrosunu tamamen koruyarak gelecek sezon da aynı performansı göstermek istiyor. Shane Larkin önderliğinde yüksek tempolu oyunla başarıya ulaşan Efes, Moerman’ın dönüşüyle beraber aslında tamamen ezberlediği oyun şablonuna da geçmiş olacak. Ergin Ataman, geçtiğimiz sezon Moerman’ın geç gelen ameliyat kararı sonrası piyasada serbest oyuncu bulmak da zorken Singleton hamlesiyle bir kumar oynamıştı. Yeteneği herkes tarafından bilinen ancak bunu “canı istediğinde” gösteren Singleton, Lokomotiv Kuban macerası sonrası ilk defa gösterdiği istikrarıyla Anadolu Efes’in başarıya giden yoldaki en önemli oyuncularından biri oldu. Yeni sözleşmesiyle 2+1 yıl daha kulüpte kalacak tecrübeli isim gelecek sezon bize hangi Singleton’ı izletecek hep beraber göreceğiz. Dunston’ın yokluğunda olağanüstü performans gösteren Pleiss ve Sertaç, Singleton’ın ardından gelecek sezon gözlerin üzerinde olacağı oyuncular olacak. Ana oyun planını parkedeki oyuncuların gözleri kapalı uyguladığı temsilcimiz, bütçelerin azaldığı bu zorlu dönemde önemli isimleri takımda tutarak sezona yine en büyük Final Four adaylarından biri olarak başlayacak. Fakat her ne kadar kadro kalitesi korunmuş olsa da, yüksek yaş ortalaması ve +1 yıllık sözleşmeler Efes’in önündeki en büyük handikap gibi duruyor. Şu an yeni sözleşmelere sahip; 35 yaşındaki Simon, 34 yaşındaki Dunston, 32 yaşındaki Beaubouis ve 31 yaşındaki Moerman ana rotasyonun parçaları olarak yüksek tempolu oyunda ne kadar daha bu rollerini koruyarak devam edebilecekler kestirmek güç. Ancak son dönemlerin başarılı takımlarının beklenti ve bütçelerini düşürerek yola devam ettiği bu organizasyonda, Anadolu Efes yine bölüm sonu canavarı rolünü sürdürecek gibi gözüküyor.
Fenerbahçe Beko:
Anadolu Efes için korunan kadro istikrarı yüzünden yeni yazılabilecek şeyler ne kadar kısaysa, Fenerbahçe Beko için o kadar uzun. Yıllar sonra gelen koç, bütçe, oyun yapısı, takım iskeleti değişikliklerinin ardından karşımızda yepyeni bir takım olacak. Öncelikle koçtan Igor Kokoskov’dan başlayalım. Zeljko Obradovic’ten sonra alınabilecek en iyi koçlardan birini takımın başına getiren yönetim, bu konuda oluşabilecek riskleri olabildiğince azalttı. EuroBasket 2017’de kupayı kaldıran Slovenya’nın koçu olarak tarihe geçen Kokoskov, aslında benimsediği oyun tarzı anlamında Obradovic’e çok da benzemeyen bir isim olarak dikkat çekiyor. Oyunculara parkede daha fazla özgürlük tanımayı seven Kokoskov, yüksek tempoda kurguladığı oyun planlarıyla başarıya ulaşıyor. EuroBasket 2017’de Doncic-Dragic ve Randolph’un üzerine kurgulanan takım, Vidmar ve Blazic’in de destekleriyle kupaya uzanmıştı. Geçmiş sezonun durağan-düşük pas tempolu ve kötü yerleşimli tıkanan hücumlarının ardından yeni Fenerbahçe Beko’nun neler yapacağı konusunda aşağıdaki video size fikir verebilir. Hücumlardaki hareketlilik, pas temposu ve hücum sonuçlandığında geriye kalan hücum sürelerine dikkatinizi çekmek isterim; muazzam.
Yeni transferlerle beraber duran kan dolaşımından tekrar akışkanlık sağlanmaya çalışılıyor. Takımdan ayrılan Luigi Datome ve Nikola Kalinic’in yerine alınan Edgaras Ulanovas, Dyshawn Prince ve Jerrell Eddie, benzer rolleri üstelenebilecek oyun tarzlarına sahip oyuncular. Takımda kalan Vesely ve Nando De Colo sürükleyici role sahip isimler olsa da, sırtı dönük oyun ile Ulanovas ve Prince’i sık sık izleyeceğiz gibi duruyor. Lorenzo Brown THY EuroLeague’de geçtiğimiz sezonun en verimli isimlerinden biriydi, 12.3 sayı ve 4.6 asist ortalamalarıyla sezonu tamamladı. Kızılyıldız’ın çoğu maçta en iyi ismi olsa da karşınızdaki beş kişiyi tek başınıza yenemiyorsunuz. Özellikle düşen bütçe göz önüne alındığında kendisi en iyi seçimlerden biri oldu. Sezon içerisinde Fenerbahçe Beko’ya karşı sergilediği performansla (13 sayı 6 asist 3 ribaunt, 68-56 Kızılyıldız galibiyeti) yükselişe geçen Brown, 16 maçın 15’inde çift haneli verimlilik puanına ulaşmıştı.
Jan Vesely’nin devamlılığı da gelecek sezonun belirleyici etkenlerinden biri olacak. İyi bir Vesely takıma jetpack etkisi yaparken, gününde olmayan Vesely (veya parkede olmayan Vesely) Fenerbahçe Beko’yu ikinci vitesin üzerine çıkartmıyor. Geçtiğimiz sezon 28 maçın 10’unda oynamayan Çek yıldız, takımdaki en etkisiz yılını geçirmişti. İyi bir Fenerbahçe Beko için iyi bir Jan Vesely gerekiyor.
Ancak sarı-lacivertliler için madalyonun bir de diğer yüzü var. Sıfırdan başlayan her oluşum gibi, 2020 model Fenerbahçe Beko da bazı riskleri bilerek oyuna başlayacak. Öncelikli olarak takımda THY EuroLeague tecrübesine sahip isimler azaldı; Jarrell Eddie, Johnny Hamilton ve Dyshawn Pierre ilk kez kendilerini en üst seviye basketbolda test edecek. Başarı elde etmek için büyüyen beklentilerle beklenen performansların birbiriyle eşleşmesi gerekecek. Bunun yanı sıra ülkesini ilk kez terkeden Edgaras Ulanovas ve Danilo Barthel belki de kariyerlerindeki en önemli sınavlarını verecekler. Koç Kokoskov’un kariyerinde ilk kez THY EuroLeague takımının başına geçmesi, NBA’den sonra Avrupa basketboluna tekrar adapte olabilmesi ne kadar kolay olabilecek? Bu da başka bir soru işareti. Ayrıca, düşen bütçeye rağmen taraftarın başarı geleneğinin sürmesini beklemesi, takım üzerinde oluşacak baskıyı daha da arttıracaktır. Sonuçta söz konusu takım yeniden yapılanmaya sebep olan son sezon hariç, Final Four’u sıradanlaştırmış hale getirmişti. Şöhretli isimlerle kabus gibi geçen yılın ardından, yeni isimlerle oluşacak yeni düzeni birlikte göreceğiz.
Barcelona:
Son yıllarda harcadığı paranın karşılığını almaktan çok uzak olan Barcelona da, tıpkı Fenerbahçe Beko (koçun kararı sonrası zorunlu olsa da) gibi çareyi takımın düzenini sil baştan yapmakta arıyor. Yeni koç Sarunas Jasikevicius ile Pesic sonrası değişmeyecek tek şey, koça çalınan teknik faul sayısı olacak gibi duruyor.
Eski koç Pesic’in hakkını da verelim, geçtiğimiz sezon önceki sezonlara göre çok daha iyi duran bir Barcelona vardı parkede. Mirotic’in ses getiren transferi sonrası beklentileri karşılamasıyla beraber Brandon Davies ve Malcolm Delaney’in de performansları takımı hep play-off potasında tutmaya yetti. Yeni sezonda Malcolm Delaney – Nick Calathes değişikliği kağıt üzerinde takımın yapısına katkı verecek gibi gözüküyor. Oynamaktan çok oynatmayı seven Calathes son yıllarda en iyi dönemlerini geçirirken; kadroda bulunan ve hareketli oyuna çok uygun Higgins-Hanga-Mirotic-Davies dörtlüsü geçtiğimiz sezonun da üzerinde bir oyun potansiyeline sahip. Son yıllarda sırasıyla 12-11-18 ve 22 galibiyet alan Barca, sunabildiği en iyi kalitede unu şekeri yağı şefin ellerine bıraktı. Burada yeni sezon öncesi en büyük soru işareti koç Sarunas Jasikevicius’un deneyimi olacak. Kariyerinde sadece Zalgiris Kaunas bulunan Saras için artık önünde apayrı bir yaşam var. Ülke dışında ilk kez, baskının en fazla olduğu kulüplerden birinde koçluk yapmak zorlayıcı ve yıpratıcı bir süreç olabilir. Tabii bu aşamada Jasikevicius’un en büyük şansı geride bıraktığı ihtişamlı oyunculuk kariyeri. Anlayacağınız, büyük kulüplerde büyük beklentilere alışık olan Litvanyalı koçun, bu konuda en büyük yardımcısı yine kendisi. Mücadele gücü yüksek ve potansiyeli ne olursa olsun geri adım atmayan takımları bize izleten Jasikevicius, tıpkı potansiyeli ve mücadele gücü gibi beklentileri de en yüksek seviyede olan takımla şampiyonluk özlemini dindirmek istiyor. En son 2009-2010 yılında şampiyon olabilen ve istikrarlı başarıya uzak kalan Katalan ekibi, doğru gelecek planlaması ve başarı vaat eden genç koçuyla Final Four gediklisi yıllarını geri getirmeye en yakın olduğu sezonlardan birini geçirecek.
Olimpia Milano:
Dünyanın moda devlerinden birinin takım sahipliği, her yıl harcanan yaklaşık 15 milyon euro veya üzeri bütçeler ve dolu tribünler. Takımdan gelip geçen Mike James, Jordan Theodore, Andrew Goudelock, Mindaugas Kuzminskas, Zoran Dragic, Ricky Hickman, Louis Scola ve Sergio Rodriguez gibi isimler. Tüm bu süreçte Olimpia Milano’nun en akılda kalıcı başarısı, 2017 yıl sonu döneminde yaptıkları yeni yıl temalı saha ortası logoları ve 2018/2019 sezonunda tanıttıkları deplasman formaları oldu. Şaka bir yana, her sene gözünü Final Four’a diken Milano ekibi en son Avrupa kupası kaldırdığında sene 1992’yi gösteriyordu. Doğru kimyanın bir türlü yakalanamamasının nedeni her sene farklıydı; yanlış kadro yapılanmaları, koç-kadro uyumsuzluğu, her sene tüm düzenin başa sarması.
Geçen sezona kadar bitkisel hayatta devam eden takımın başına Ettore Messina gibi bir usta geldikten sonra, hasta yaşam belirtileri vermeye başlamıştı. Sezon tamamlanamadığı için oynanmamış kısımlar için görüş belirtmek güç, ancak oynanan kısımdaki değişimler Milano için iyi şeylerin habercisi. Yapılan transferlerin ışığında, kişisel olarak gelecek sezon son yılların en iyi Olimpia Milano’sunu parkede göreceğiz diye düşünüyorum. Messina koçluğunda; Kyle Hines, Malcolm Delaney, Zach LeDay ve Luigi Datome transferlerinin yanı sıra takımda kalan Vladimir Micov, Sergio Rodriguez, Michael Roll, Kaleb Tarczweski bize güzel maçlar izletecektir.
Bu kadar olumlu cümlenin bir arada yer aldığı yazıda, konu Milano olunca tabii ki soru işaretleri ve eleştiriler de peşi sıra gelmeli. Öncelikli olarak takımın yaş ortalaması biraz yüksek; Hines 33, Micov 32, Roll 32, Rodriguez 33, Datome 32, Delaney ve Jeff Brooks 31 yaşında. Takımın önemli isimleri olarak değerlendirilebilecek oyuncuların olgunluk çağlarında modern basketbolun en önemli taraflarından biri olan tempolu basketbolu ne kadar ve hangi istikrarda sürdürebileceği merak konusu. Eğer Messina başka bir oyun tarzı ile parkede olmak isterse, bu sefer de kendi oyunları rakiplerin yapmak isteyeceği tempo karşısında ne durumda kalacak? Bunu da görmek gerekiyor. Tempoyu biraz daha düşürerek oynamak isteyen, savunmada direnç gösterebilecek bir Olimpia Milano (evet yanlış okumadınız) boşa geçen senelerin ardından Final Four’da yer alırsa bu duruma kimse şaşırmayacaktır. Ancak, işin kötüsü, tüm bu planlar tutmazsa ve başarısızlıkla sonuçlanan bir sezon olursa, takım tek konuda sahip olduğu istikrarını sürdürerek, yine kimseyi şaşırtamayacaktır.
CSKA Moskova:
Kupaya ulaşmaya en yakın takımlar eksiklerini tamamlayarak kadro kalitelerini arttırmaya çalışırken, yeni sezon öncesi kan kaybeden en güçlü takımlardan birincisi şüphesiz CSKA Moskova. Başkan Andrei Vatutin’in yeni sezon öncesi sürekli ekonomik sıkıntılardan bahsettiği (bütçenin %25-30 düştüğünü açıklamıştı) Rus temsilcisinde işler pek de iyi gitmiyor. Son yıllarda takımın direği haline gelen istikrar abidesi Kyle Hines’ı kaybederek transfer sezonuna giren CSKA, ayağını yorganıyla denk tutmaya çalışarak Nikola Milutinov ve Tornike Shengelia’yı kadrosuna kattı. Baskonia’daki artan performansıyla artık bir üst seviyeye çıkması beklenen Shengelia, sonunda gerçek sınavını vermeye çalışacak. Mike James’in enerjisi ve liderliği ile sürüklenen takım yarım kalan sezonu pek de istediği konumda (19 galibiyet ile 4.sıra) bitirememişti. Geçtiğimiz sezon daha iyi kadrosuyla bile iniş-çıkışların eksik olmadığı maçlar yaşayan CSKA Moskova, koç Dimitris Itoudis’e artık daha fazla iş düşecek bir düzenle yola devam etmeye çalışacak. En yüksek bütçelerle, en üst düzey oyuncu grubuyla uzun süredir zirvede duran takım, Itoudis’in Banvit günlerinden sonra ilk kez kendisinin iyi performansına en fazla ihtiyaç duyulacak sezonlardan birini geçirecek. Kulübün sahip olduğu ruhla her sezon gözü kapalı şekilde play-off potasına girme geleneği sürecek gibi dursa da, yolun uzun ve zorlu virajlarında depodaki benzin ne kadar yeterli olabilir? Burada bir durup düşünmek gerekiyor.
Real Madrid:
Anadolu Efes ile birlikte sezonun yarım kalmasına en çok üzülen takım Real Madrid, ekonomik anlamda gerileyen Avrupa basketbolunda, kadro istikrarını koruyarak iyi bir işe imza attı. (Yazının yayınlandığı anda Zizic dedikoduları henüz resmi imzaya dönüşmedi ancak sağlık kontrolünden geçtiği konuşuluyor). Bunun yanı sıra, NBA’den getirilecek Ante Zizic ile uzun rotasyonunda çeşitlilik de sağlanmış oldu. Birbiriyle uyumu yüksek oyunculardan oluşan ve oyunculara serbestlik tanıyan bir oyun mantalitesi ile koçluk yapan Laso’yla yola devam eden Madrid, Laprovittola’nın takımdan ayrılmak isteğine de olumsuz yanıt vererek, ismi NBA dedikodularına karışan Facundo Campazzo’nun da muhtemel ayrılığı sonrası kısa oyuncularının farklı yönlere dağılmasını istemiyor. Eğer Campazzo ayrılırsa yerine gelecek oyuncu da takımın performansına direkt etki edecek. Çünkü, Madrid ekibi bireyselliğin takım oyununa en uyumlu şekilde eklendiği oyun planıyla mücadele ediyor. Tüm takımı tek tek saymaya gerek yok; Anthony Randolph’tan Facundo Campazzo’ya, Walter Tavares’ten Sergio Llull’a kadar herkes görevini ezbere biliyor ve oynadığı basketboldan çok keyif alıyor.
Bir basketbol sever olarak, aynı anda yayınlanan 2-3 karşılaşma içerisinde en çok gözümün takıldığı karşılaşma hep Real Madrid’in içinde bulundukları olur. İzleyicilere göze güzel gelen basketbol sunabilen ve bunu yaparken de organizasyonun en başarılı ekiplerinden biri olmak kolay olmasa gerek. Yaşlanan oyuncuların kadroda bulunması; Llull 32, Carroll 37, Reyes 40, Fernandez 34 ve Causeur 32 yaşında, her ne kadar handikap gibi gözükse de, bu isimlerin yan parça olarak kenardan gelmeleri ve şartlar her ne olursa olsun her an hazır olmaları işi apayrı bir boyuta taşıyor. Henüz zamanında başlayıp başlamayacağı, tamamlanıp tamamlanmayacağı bile belli olmayan bir sezon öncesi, beyin jimnastiği yapılarak çıkarımlarla şampiyon belirlenmesi çok afaki kalsa da, Real Madrid’in tıpkı Anadolu Efes gibi var olan düzenini koruyup liderlik savaşı vermesini bekliyorum.