Anadolu Efes’in bu sezon pivot pozisyonunda “sıkıntılı” bir takım olduğu herkesçe malum. Lacivert-Beyazlılar’ın bu “açığı” büyük maçlarda daha belirgin biçimde ortaya çıkıyor. Buna rağmen Barcelona karşısında Dunston’ın olağanüstü gayretiyle bu bölgede en azından dengeyi sağladılar. Bu sefer de uzun forvetten, Singleton ve Moerman’dan beklenen katkı sınırlı kaldı…
Şampiyonluk olur, final olur, F4 olur… Efes, bu sezon “kısaların götürebildiği yere kadar” gidecek, orası net… Sorun şu ki bunu “yıpranmadan” nasıl becerebilecekler?.. Daha sezonun ortasına gelinirken, fiziksel olmasa da mental yıpranmanın etkilerini görmek mümkün... Oyun o kadar Larkin ve Micic’in üzerine yığılmış halde ki bu iki oyuncunun da şapkalarındaki tavşan adedi (!) her geçen maç azalıyor!..
Bu iki oyuncuyu “tamamlayıcı unsur” olan Beaubois ve Simon’un da “yaratıcılık” konusunda bilindik görüntülerinden uzakta olmaları oyunun akışkanlığına doğrudan etki ediyor. Dünkü maçta Simon&Beaubois ikilisinin toplamda 0/7 üçlük isabetinden öte sorun, Efes’in 40 dakikayı topu topu 9 asistle tamamlayabilmiş olmasıydı. Zaten Lacivert-Beyazlılar’ın, % 19,2 (5/26) 3 sayı yüzdesiyle Barcelona’yı evinde yenmesi mümkün değildi; olmadı da…
SERTAÇ YİNE MVP!
Barcelona’ya transferi sonrası Efes’in bu sezon yerini dolduramadığı milli pivot Sertaç Şanlı’nın, İstanbul’daki maçın ardından Barcelona’da da en yüksek verimlilik puanıyla MVP olması da ilginç bir tesadüftü.
OLMADI ATAMAN
Barcelona’nın uzun yıllardır Real Madrid ile birlikte “aleyhine hata yapılmayan” ender takımlardan biri olduğunu hatırlatmaya herhalde gerek yoktur. Hatta bu iki kulübün oynadığı takımların kritik dönemeçlerde “doğrandığına” da çokça şahit olmuşuzdur. Bu sezon Euroleague’de öyle bir hava esiyor ki sanki yıllardır kupaya hasret kalan Barcelona’nın bu hacetini gidermek için Euroleague bünyesinde neredeyse “seferberlik” ilan edilmiş!.. Anadolu Efes’in coachu Ergin Ataman da bunun farkında… Saha içinde gördüğü en küçük haksızlığa da bu yüzden tahammülü yok. Dün de üçüncü periyodun ilk dakikalarında Beaubois’ya çalınan bir faule şiddetli biçimde itiraz ederken, içinden İstanbul’da haksız bir şekilde oyundan atıldığı maçı geçirip “hadi, yiyorsa yine atın bakalım” diye geçirdiğine eminim. Velhasıl hakemler O’nu yine oyundan attı!.. Bu şekilde şiddetle itiraz eden ve teknik faule rağmen itiraz etmeye devam eden coachların oyundan atıldığına da çokça şahit olduk, oluyoruz. Tek fark, Ataman’a sabır göstermeden eylemi hemen hayata geçiriyorlar. Dolayısıyla olayın özüne, altında yatan gerçeğe bakıldığında Ataman’ın çok sert de olsa gösterdiği reaksiyona, oyundan atılmasına (bu durum son dönemde sıkça yaşanıyor olsa da) diyecek bir söz yok. Sonuna kadar haklı…
Ancak sonrasında, soyunma odasına giderken, kendisine tepki veren seyirciye gösterdiği reaksiyon da çok ama çok gereksizdi. Daha geçen sezon kupayı kaldırmış, hem ulusal hem de uluslar arası alanda tarihe geçmiş bir antrenörün öfkesini kontrol edememesi üzücü... Tribünlere yumruk sallayıp “Kupayı ben kazandım” da ne demek?.. Bunu zaten herkes biliyor… Bu kadar antipatik olmanın ne alemi var?.. Haklı iken haksız duruma düşmek işte tam da bu…