Mutluluğun, her andan keyif almanın, birlikteliğin; taktiğe, beceriye, yeteneğe karşı üstünlüğünün en somut örneği Fenerbahçe.
Geçen yılki takımla bu seneki arasındaki farka bakınca, akla kimyanın sözlük karşılığı geliyor sanki.
Öylesine birbirine bağlı, eksiklerini kapatmaya çalışan, birbirinin ayağına basmayan, egolarını değil dışarıda bırakmak gidip çöpe atmış bir takım ki Fenerbahçe… Bu karakterleri bir potada eritmek ve kimyayı yaratmak işin profesörü Obradovic için zor olmadı.
İşin teknik, taktik kısmını bir kenara koymak gerek Fenerbahçe’nin muazzam sezonun anlatırken. Çünkü onlar bunun üstünde bir görev tanımı yaratmış ve yaşları, tecrübeleri, omzundaki apoletleri ne olursa olsun hepsini ‘takım’ için bertaraf etmişlerdi.
Aidiyet… Fenerbahçe’nin bu sezon yarattığı sinerjinin şifresi olsa gerek. Ve adanmak… Her koşulda bir arada kalmak, yıkılmamak.
Obradovic de söyledi; ‘Herkes Vesely sakatlandığında sezonun bittiğini düşündü. Bense oyuncularıma işte şimdi karakterinizi gösterme zamanı dedim ve son şampiyonu süpürüdük.’
Bu bile Fenerbahçe’nin ulaştığı karakter seviyesini gösteriyor.
Gerçekten de Vesely sakatlandığı zaman birçoğumuz Fenerbahçe’nin koca bir sezonu neredeyse çöpe atacağını düşünmüştük. Ama o ana kadar en çok eleştirilen, 1 milyon Euro’luk buy-out’unun karşılığını veremeyen Kalinic sorunu çözen isim oldu. Vesely sakatlandı, Kalinic sorumluluk aldı. O anlarda Bogdanovic, ısınmaya Vesely formasıyla çıkıyordu; mesaj netti, 'sen yoksun ama biz senin için Final Four’a gideceğiz.' Ve Berlin vizesi alınır alınmaz mikrofonlara gelen Datome’den çıkan ilk cümle, ‘Bu zaferi Jan için kazandık.’
Büyük bir başarı gelmiş ama bir oyuncu da çıkıp kendisine pay çıkarmıyordu.
Lig TV’de yayın yaptığımız sırada Obradovic’i konuk ettiğimizde ona geçen yılla bu sezon arasındaki farkı sordum. O da önce ‘kupa’ dedi ama sonra açtı: ‘Takım içindeki mutluluk bu kadar üst seviyede olunca biz de başarı kapısını açtık. Her oyuncu maça, idmana mutlulukla geldi, işlerini her zaman yaptı. Unutmayın bu takım 74. maçına çıktı.’
74 maç; dile kolay, üstelik nispeten daha dar rotasyonda ve psikolojik kırılmaların yaşandığı bir yılda…
Her takım bir ribauntla Euroleague şampiyonluğunu kaybettikten sonra ayağa kalkamayabilir. Ama Fenerbahçe bunu karakteriyle öylesine çözmüş ki; 74. maçın 29. dakikasında Fenerbahçe, Efes karşısında 40 sayıyla öndeydi. Dakika 29, Fenerbahçe 78 – Efes 38… İnanılır gibi değil…
Ve Fenerbahçe bunu şutu olmayan uzun rotasyonuyla, ilk kez Euroleague oynayan oyun kurucusuyla, NBA’den kötü sezonlardan sonra dönen yıldızlarıyla yaptı.
Üstelik Obradovic, bunu kimya profesörlüğünün yanına sanki 'oyuncu mühendisliği' doktorası eklercesine gerçekleştirdi.
NBA’de bench ısıtan Udoh, şimdi bir blok kralı ve NBA’e belki de iyi bir kontratla dönecek. Keza Vesely…
Dixon, Karşıyaka’dan gelirken Fenerbahçe’ye nasıl uyum sağlayacak deniyordu. Erken atışları ve savunmadaki tembelliği topa baskıyı düşürür yorumu yapılıyordu. Efes karşısında 3 dakikada 5 top çalıp maçı bitirdi. Obradovic gibi bir coach sezon içinde sahaya girip savunmada savaşan Dixon’ı kucakladı.
Bogdanovic, sade bir skorerken şimdi faul alan, temastan çekinmeyen, en kritik yerde sorumluluk alan, ribauntlara giren, savunmada sert kalan, karar veren, takımını maça sokan bir isim haline geldi. Pheonix Suns, belki de şimdi havalimanında Bogdanovic için yola çıkmıştır bile.
Datome; rönesans ressamı (Caner Eler’e selamlar) 4 numaradan oyunu açar ama bir Bjelica olur mu derken Obradovic onu kısa forvette oynattı. Fenerbahçe oyunu 3 numaradan açtı. Belki toplu oyuncunun savunmasında aksadı ama Fenerbahçe’nin akılalmaz yardım savunmalarında başrolü aldı.
Spanoulis’in yardımcı aktörü Sloukas için bu takımda liderlik alamaz görüşü ortaya atıldı. Ama sezon ilerledikçe Sloukas, oyuna girip maçın rengini değiştiren, potaya giden, Udoh – Vesely ikili oyunlarını devreye sokan adam oldu. Final Four’da oyunun momentumunu değiştiren potaya gidişleriyle bir eleştiri daha yerle yeksan oldu.
Melih için bu seviye yüksek deniyordu. Ama o bençten gelip maç değiştiren adam oldu. Obradovic, 'Geldiğimden beri takımda olan tek isim Melih. Onu ben kaptan olarak seçtim' diyerek bir mühendislik girişiminden daha yüzü ak çıktığını gösterdi.
'Ne mutlu ki eleştirilere, söylenenlere pek kulak asmıyorum. En iyi bildiğim işi yapıyorum' derken Obradovic, taktik anlayıştan çok karakteri ön plana koyup gerisini kendisi yapıyordu.
Obradovic, 'Evet zor bir adamım. Benimle çalışmak zor. Ama oyuncular biliyor ki onları çok seviyorum. Ben onları daha iyi yapmaya çalışırken onlar da beni insan olarak geliştiriyor ve beni daha iyi bir coach haline getiriyor' diyerek payı hep oyuncularına verdi. Coach ve oyuncu arasındaki güven ve sevgi, bu cümlede yatıyor olsa gerek…
Sevgi, güven, birliktelik, karakter… Ve bir bütün olmak…
Nizhny Novgorod'dan ayrılan ve Darüşşafaka Doğuş'un yardımcı antrenörü olması beklenen Bagatskis, bir makalesinde başarıyı şöyle tanımlıyordu:
'Bir takımın başarısı soyunma odasından anlaşılır. Eğer orası bir kilise gibiyse başarılı olamazsın. Ama soyunma odasında oyuncular eğleniyor, konuşuyor, şakalar yapıyorsa, oyuncu orada olmaktan keyif duyuyorsa.. yani bir bütün olmuşsa ancak başarı gelebilir'
Sanki bu sezonki Fenerbahçe'yi anlatmış öyle değil mi?