Usta yazar ve basketbol yöneticisi Yiğiter Uluğ, Ergin Ataman'ın büyük başarısını, Hürriyet Pazar'a yazdı.
50 yaşında… Koçluk kariyerinde yirminci sezonu… Çarşamba gecesi Galatasaray Odeabank’la kariyerinin üçüncü Avrupa Kupası’nı kucakladı ve basketbol tarihimizin tartışmasız en başarılı antrenörü haline geldi. İki farklı ülkede, çalışmış olduğu toplam sekiz kulüpte, üçü lig şampiyonluğu olmak üzere, 15 kupanın kazanılmasında başrolü oynadı.
1.Hırs ve özgüven
Yıl 1996… Koraç Kupası’nı kazanan Efes, Avrupa’da kupa kaldıran ilk Türk takımı unvanıyla tarihe geçmiş; Ergin Ataman, o takımı yaratan Aydın Örs’ün yardımcısı… Sezonun sonunda artık kendi kanatlarıyla uçma zamanının geldiğine inanıyor ve o dönem en güçlü rakip olan Ülker’in başkanı Orhan Özokur’dan randevu alıyor. Henüz 30 yaşında, genç bir antrenör adayı olarak Ülker’in başına geçmeye talip olduğunu söylüyor. Başkan Özokur, o heyecanlı delikanlıya “Seni takdir ediyoruz. Çalışkan ve hırslısın. Fakat daha çok gençsin. Bizim gibi iddialı, her yıl şampiyonluğa oynayan bir takımı kaldıramazsın” cevabını veriyor. Bu sözler Ataman’ın özgüvenini yıpratmaktansa, tam tersine, onu kamçılıyor. Kafasındaki projelerle birlikte Ankara’nın yolunu tutuyor ve Türk Telekom’la anlaşıyor. O sezon, play-off yarı finalinde Ülker’i eleyen Telekom, tarihinde ilk kez finale yükselerek Efes’in rakibi oluyor. 1996 yazında Ataman’ı “yetersiz” bulan Ülker yönetimi, 2003’te başarılı koçla uzun süreli bir kontrat imzalıyor.
2. Liderlik
Gittiği her yerde iddialı, hatta sivri sayılabilecek demeçlerle geniş taraftar kitlelerinin harekete geçmesini, tribünlerin kısa sürede dolmasını sağlayabiliyor. Geçen yıl bugünlerde finansal sıkıntılar yüzünden kolu kanadı kırılmış, Arroyo gibi en önemli yıldızını sezon ortasında elinden kaçırmış olan moralsiz Galatasaray’ı, zaman zaman yönetimle çatışma pahasına ayağa kaldırdı. Takımın, hatta kulübün önüne geçti. Yaz aylarında kimsenin inanmadığı, sosyal medyada dalga geçilen bir hedef göstererek, “Eurocup’u kazanarak Euroleague’e döneceğiz” dedi. Önce yüzleri, sonra binleri, en nihayet on binleri inandırdı, peşine taktı.
Benzerini, 2011-12 sezonunda Beşiktaş’ta yapmış, camiayı ayağa kaldırmıştı. O sezon NBA’deki lokavtı fırsat bilerek kısa süreliğine de olsa Deron Williams gibi bir yıldız ile milli pivot Semih Erden’in siyah-beyazlı formayı giymesini sağladı. Heyecan verici bu hamlelerle ivme kazanan Beşiktaş, Williams ile Semih’in ayrılmasından sonra da Arroyo ve Bonsu gibi cuk oturan takviyelerle şampiyonluğa koştu. Biri Avrupa’da olmak üzere üç kupayla noktalanan o sezon, Beşiktaş basketbol tarihinin en parlak sayfası oldu.
3. İkna kabiliyeti
Beşiktaş’taki ilk döneminde, 2007-08 sezonunda Eurocup’ta ilk 14 maçın 13’ünden galip çıkmışlardı. Ancak yaşanan ödeme güçlükleri, sezon sonuna doğru takımda havanın bozulmasına neden olmuş ve İtalya’da tek maç üzerinden oynanan çeyrek finalde, son saniyede Galatasaray’a boyun eğerek favori gösterildikleri kupadan elenmişlerdi. Bu tecrübeden hareketle, Beşiktaş’taki ikinci döneminde öncelikle mali disiplinin sağlanabilmesi için uğraştı. Takım sponsor bulamayınca, o zamanki başkan Yıldırım Demirören’in babası Erdoğan Demirören’e giderek, ne kadar iyi bir kadroya sahip olduklarını, kaynak bulunursa şampiyon olacaklarını söyledi. Milangaz’ın desteğini aldı. Sponsorun sayesinde maaşlar hiç sekmeden ödenince, bir sezonda üç kupa geldi.
Ataman aynı role, geçen yaz da Galatasaray çatısı altında soyunmak durumunda kaldı. Sponsorluk görüşmelerinde, Odeabank Genel Müdürü Hüseyin Özkaya’nın ikna edilebilmesi için epeyce dil döktü. Sonuçta, istediği miktarlarda olmasa bile, sarı-kırmızılı takımın Eurocup’ta zirveye oynamasını sağlayacak bir bütçe yarattı. Düzenli nakit akışıyla, oyuncuların geçen yılki sorunları yaşamasının önüne geçildi
4. Otoriterlik
Oyuncularıyla yerli-yabancı ayırmadan tatlı-sert denilebilecek bir ilişki kuruyor. Çoğu zaman kritik anlarda tercihi onlara bırakarak, oyuncusunun yeteneğine, karakterine ve deneyimine ne kadar güvendiğini ortaya koyuyor. Bu “Size güvenim sonsuz” mesajı, bazı durumlarda karşılık bulamadığında, oyuncularını kendilerine getirmek için ilginç yöntemler uyguluyor. Kaybedilen bir Karşıyaka maçı sonrası, İzmir dönüşünde saatin gece yarısına yaklaştığı dakikalarda Abdi İpekçi Salonu’nu açtırıp, takıma ceza idmanı yaptırması, akla gelen ilk örneklerden… Geçen sezon Ankara’da yine takımın kötü oyunla kaybettiği bir maçın sonlarında mola almış ve oyuncularına küstüğü için, o molada hiç konuşmamıştı. Allahtan, küslükleri uzun sürmüyor ve takım kısa sürede toparlanıyor.
5. Vefa
Efes’teyken uzun yıllar birlikte çalıştığı, onun ayrılmasından sonra da koçluk görevine getirilen Oktay Mahmuti ile dostluğu, rakip olarak sık sık karşı karşıya gelseler de güçlenerek devam ediyor. 2007 yazında Mahmuti’nin Benetton’a transfer olmasında, Ataman’ın İtalya’daki bağlantılarını devreye soktuğu ve süreci hızlandırdığı söylenir.
2009 yılında Efes’teki ikinci döneminde, eski ustası ve ağabeyi Aydın Örs’ün “Danışman” veya “Teknik Koordinatör” gibi bir sıfatla kulübün başına geçmesini önermişti. Pek çok koçun iktidarını kimseyle paylaşmamak ve koltuğunu sağlam tutmak adına uzak duracağı böyle bir fikrin, bizzat Ataman’dan gelmiş olması kulüpte son kararları veren Tuncay Özilhan’ı şaşırtmış olmalı ki, öneri reddedildi.
Yıllardır asistanı olan Yağızer Uluğ’un bu sezonun ortasında Beşiktaş’tan koçluk teklifi alarak ayrılması sürecinde ona en büyük desteği verenlerden biri oldu. Yardımcısını, kulübün resmi sitesinden “Onun kariyeri için bu kararın daha iyi olacağına inanıyor ve başarılar diliyorum” sözleriyle uğurladı.
6. Dünya vatandaşı olmak
Çocukluk döneminde maddi sıkıntı yaşamamış olması, iyi bir eğitim alması en büyük şanslarından biri elbette… Babasının işi nedeniyle ilkokula İtalya’da başlayıp, daha sonra İtalyan Lisesi’nde okuduğunda, günün birinde Çizme’de basketbol antrenörlüğü yapma şansı bulacak ilk Türk olacağını nereden bilebilirdi? Ancak bu avantajlarla yetinmedi ve kendisini geliştirmek için her fırsatı değerlendirdi. 1999 yılında Amerika’ya, Stanford Üniversitesi’ne giderek ünlü koç Mike Montgomery’nin ekibinde yer aldı. İngilizcesini ilerletti, bilgisini, görgüsünü derinleştirdi.
7. Vizyon
2001 yılında İtalya’ya, Siena’ya transfer olduğunda, kulüp o güne kadar kayda değer hiçbir başarısı olmayan ve arada Avrupa Kupaları’na katıldığında sevinen orta halli bir organizasyondu. Ataman, kulübün sponsorlarıyla yaptığı toplantılarda onlara bu “kendi yağıyla kavrulma” felsefesinin doğru olmadığını, büyük düşünmeleri gerektiğini anlattı. “İstanbul’dan gelen çılgın koç”un aklına uyarak bütçeyi arttıran Montepaschi yöneticileri, o sezonun sonunda kazanılan Avrupa’nın 2 numaralı kupasını (o zaman adı Saporta’ydı) koyacak yer bulamadılar. Ertesi yıl, Ataman çıtayı daha da yükseltti ve Euroleague’de Final Four oynadılar. Ataman sonrası onun koyduğu vizyonu sürdüren Siena, hatırı sayılır bütçelerle yıldız oyuncu transferleri yaparak, İtalya’da şampiyonluklara abone oldu, Euroleague’de üç kere daha Final Four bileti aldı.
Şimdi yine çoğunluğun inanmakta güçlük çekeceği bir hedef koyuyor; Türk Milli Takımı’nın zorlu elemeleri aşarak bu yaz Rio Olimpiyatları’na katılacağını öne sürüyor. Takımın başında Ergin Ataman olduğuna göre, neden olmasın?
YAZI: YİĞİTER ULUĞ / HÜRRİYET PAZAR