Düşük kalitede bir maç olsa da Galatasaray’ın potansiyelini düşündüğümüzde rakibinden kat be kat üstün olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Galatasaray belki final gerginliğinden, belki zor ‘dağları aşmanın’ verdiği özgüvenden öylesine stresli gözüktü ki… Biraz silkindiği anda farkı 8 sayıya kadar çıkardı. Sondaki hatalar ‘derede boğulma’ tehlkesini hissettirse de ufak kıpırdamalar Strasbourg’a yetti.
Ataman’ın sıkışan oyunu Davis’le çözmesi kontrolü Galatasaray’a getirirken Lasme’nin de boyalı alanı kapatması Strasbourg’un tıkanmasına neden oldu. Ancak uzunların faul problemine girmesi Campbell’ın istediği alanları bulmasına yol açtı. Burada temel sorun kuşkusuz kısa savunmasıydı. Hem toplu, hem topsuz savunmadaki ‘farkındalıkta’ ciddi düşüşler yaşandı. Buna karşın Galatasaray rakibinin 8 sayı öne geçtiği son 2 dakikada kırılma yaşamadı. Bu bile mental açıdan Sarı Kırmızılıların daha üst seviyede olduğunu gösteriyor. Bunu 3/18 ile şut atılan, 15 top kaybının yapıldığı, hatta 3 periyotta 59 sayı yenen bir maçın ardından bile söyleyebiliyoruz. Biraz topun döndüğü, sahaya iyi yayıldığı anda iki takım arasında fark gün gibi ortaya çıktı.
Belki de bu Ataman ve oyuncuların genel olarak yaşadığı hayal kırıklığını açıklayabilir.
Bazı zamanlar bu tip kötü oyunlar dikkatin çekilmesi için bir fırsat da olabilir. Ataman’ın, ‘en kötü oyunumuzu oynadık, takımımı tanıyamadım, özür diliyorum’ sözlerinin altında da bu yatıyor.
Çünkü İpekçi’de ortalamasında, her zamanki basketbolunu oynamak Galatasaray’a farklı bir şekilde kupayı getirecektir.
Rakibin deplasman karnesini, Strasbourg’taki kötü oyunu, rakibe saygıyı unutmadan Galatasaray, sert bir girişle kontrolü ele alacaktır. Bu kez stresten arınmış, çok daha ciddi bir Ataman takımı göreceğimizden şüphe yok…
Bu sadece muharebe; savaş Çarşamba günü zaferle bitecektir….