Türkiye’nin tek kanal dönemi… Ülke topraklarında Devlet Televizyonu olan TRT yayında. Devlet televizyonu derken aklınıza farklı şeyler, güncel uygulamalar vs gelmesin. Kurulduğu günden itibaren standartların çok üstünde bir seviye ve vizyona sahip bir kurum TRT…
Hani şu torundan dedeye, evin salonunda toplanıp o tek kanalda Avrupa Artistik Patinaj Şampiyonası seyrettiği, Kuğu Gölü balesi bakıldığı yıllar… Dönemin Daire Başkan vekili Tarcan Günenç ve Haber Dairesi Spor Haberleri Müdürü Çetin Çeki, sohbet ederken içeri arkadaşları Faruk Bayhan girer. Bayhan o dönem Film İşleri Bölümü Müdürlüğündedir. Günenç ve Çeki’yi her zaman kullandığı ve bir film makinesinin kurulu olduğu odaya çağırır. Birlikte Bayhan’ın makineye taktığı filmi izlemeye başlarlar. Dizinin pilot bölümü, 3 basketbolseveri şimdiden sarmıştır bile… Önce gündüz kuşağına sonra kısa zamanda karşılaşılan ilgi nedeniyle Prime Time’a çekilir adı Beyaz Gölge olan dizi.
NBA’de Bulls forması giyerken yaşadığı sakatlık oyunculuk kariyerini sonlandırır Ken Reeves’in. Üniversiteden oda arkadaşı olan Lise müdürünün çağrısına kulak verir ve Los Angeles’ta Carver Lisesi’nde basketbol coach’luğuna başlar. Carver Lisesi diğer devlet okullarından farklı değildir. Öğrencilerin yani oyuncuların büyük bölümü belaya, suça ve türlü musibete bulaşmış tiplerdir. Üstelik de bir beyazın onlara coachluk etmek istemesine başta sıcak bakmayacakları aşikardır. Coach Reeves’i hücum setleri, savunma drilleri, şut mekanikleri dışında başını ağrıtacak pek çok sorun bekliyordur; ırkçılığın marjinlere attığı kalbi temiz çocukları adam etmek…
Dizi Türkiye’de çok tuttu. Fakat hayatı durduran diğer diziler, Dallas’tan, Kökler’den veya Kaçak’tan onu farklı kılan bir şey vardı. Coach Reeves ve takım, ülkenin basketbol sahalarında, hatta mahalledeki ağaca tutturulmuş tel potaların altında canlanmıştı. O sıcak öykü, ülke basketbolunun yelkenlerini fazlasıyla doldurmuştu. Bu güzel spor belirli çevreden çıkmıştı artık. Mahalledeki çocuklar takımdaki isimleri ağızlarına pelesenk etmiş ve onlar gibi giyinmeye her şeyden önemlisi onlar gibi basketbol oynamaya başlamıştı. Abartmadan söylemeye çalışalım ama dönemin Türkiye’sinde takımın pivotu Coolidge belki de Kareem Abdul-Jabbar kadar popülerdi.
Dizinin başrol oyuncusu Coach Reeves sayesinde pek çok genç kafasına antrenör olmayı koymuştu. Ancak basketbol antrenörlüğü de diğer sporlardan farklı bir hal almıştı. Türkiye’de Basketbol antrenörüne mahsus coach denir. Coach’un diğer antrenörler gibi bu sporun eğitimini vermesinin yanı sıra bir de takımdaki oyuncuların özel hayatları ile yakından ilgilenen onlara aynı zamanda yaşam Coachluğu yapmak gibi özel bir görev tanımı vardır. Sanki böyle yapmazsa eksik olduğu düşünülür. İşte bu algı hep dizideki Coach’tan sebeptir. Coach oyuncularını takip eder “tıpkı beyaz bir gölge gibi”
Altyapı milli takımlarıyla madalyalar kazandıran Coach Taner Günay bu diziden etkilenerek antrenörlüğe adım atmış isimlerden biri. Gerçekten de oyuncularıyla olan ilişkileri de buna benzerlik gösterir. Zira altın madalya maçında son molada oyun çizerken bir anda oyuncusuyla 3 saniye göz göze gelip “anladın sen onu” diyecek telepatik iletişimi yakalamıştır çünkü. Diğer Türk antrenörlerin de istisnasız yüreklerine dokunduğunu onlardan dinledim.
Coach Reeves’in takımını anlatan dizi Birleşik Devletler’de de belirli başarıyı yakaladı. Zira çok büyük bölümü Siyah aktörlerden oluşan bir dizi 54 bölüm yayında kalarak üstün bir rekora imza atmıştı.
Dizide oyunculardan Jackson’un öldürüldüğü bölümde de Türk izleyicileri göz yaşı dökmüşlerdi tıpkı takım arkadaşları gibi. Coach Reeves rolünü canlandıran Ken Howard’a da binlerce kilometre öteden döktükleri gibi…