Letonya, Hırvatistan, Almanya ve Fransa'nın ev sahipliği yaptığı ve 24 ülkenin katıldığı 39. Avrupa Basketbol Şampiyonası'na, ilk eleme maçında veda ettik. Grup maçlarına istediğimiz arzu ve konsantrasyonla başladık. Açılış maçında, turnuvaya rüya takımı ile gelen İtalya'yı yenip; üstüne de ev sahibi Almanya'yı ilk periyotta adeta parkeye gömdük. İlk beşimizden istediğimiz standartta performans alıp, belli bir seviyede de bench desteği ile “Acaba turnuvanın sürpriz takımı olur muyuz”? sorusunu hem kendi içimizde, hem de kamuoyuna sordurttuk.
Şampiyonluk iddası olan iki ülke İspanya ve Sırbistan karşısında gördük ki; hem kadro derinliği olarak, hem de üretim potansiyeli olarak üst seviyenin çok altındayız.
Turnuvaya başlamadan önce, kendi kulüplerinde başrolde sorumluluk alan oyuncu sayımızın üst seviye için yeterli olmayacağını söylemiştik. Ergin Ataman'ın da takımın yapısını 7-8 kişiye indirip, kadroya aldığı Kartal, Barış, Furkan ve Oğuz'a minimum sürede sorumluluk vermesi gücümüzü iyice düşürdü. Toplam 6 maçta attığımız 470 sayının 100'ünü benchten bulurken, bu sayının da 44'ü, çok gerçekçi olmayan İspanya maçının dakikalarında geldi. Maç başına yaptığımız 17 asistin ise sadece 4,3'nü kenardan bulduk.
Bardağın dolu tarafına baktığımız zaman, “ölüm” grubundan alınan 3 galibiyet, takımın beraber oynama ve mücadele etme arzusu herkesi çok mutlu etti. Ama şampiyonluk hedefi olan İspanya, Sırbistan ve Fransa gibi yüksek profil takımlar karşısında, hem kadro derinliği olarak, hem de oyunda sürekliliği sağlayacak opsiyonu bulma anlamında çok geride kaldık. Herkesin sevdiği, sempati duyduğu, sahada son saniyeye kadar mücadele eden milli takımın gelecekteki tohumlarını atmış olsak da kalite ve basketbol olarak üzerine koymamız gereken bir çok detay olduğunu da söyleyebiliriz.
En çok eleştirilmesi gereken konu ise; 12 oyuncunun davet edildiği kadroda, süre ve sorumluluğu ağırlıklı 7-8 oyuncuya paylaştırmamız. Ülke basketbolu olarak, Avrupa Şampiyonası'na giden bir milli takıma, sahada performans gösterecek en az 10 oyuncu verebiliyor olmamız lazım. Eğer milli takım staff'ı bu oyuncuların performansına güvenerek onları kadroya dahil ettiyse, maçların içinde daha çok sorumluluk vermesi gerekirdi.
Alttan gelen jenerasyonu kaybetmeme adına projeler geliştirip, ileride ülkemizi A Takım seviyesinde temsil edecek en az 5-6 oyuncu çıkarmamız şart. Sonuçta U19 – U20 – genç ve yıldız erkek kategorilerinde, aynı yılda madalya kazanarak ülke basketbol tarihine geçmiş bir jenerasyondan bahsediyoruz. Ama biliyoruz ki oyuncuya sahada sorumluluk ve stres yüklemek çok önemli. Ciddi bir programa tabi tutmak kilit nokta ancak olayı sadece saha içi olarak düşünmemek lazım. Koçlar sportif gelişimin yanı sıra, sporcuların mental ve sosyal gelişimine de katkıda bulunmalı. Antrenörlerin yanı sıra, kulüplerin ve belki federasyonun da sporcu ailelerini bilinçlendirecek seminerler düzenlemesi veya küçük sınıflar kurması faydalı olabilir. Sonuçta ailelerin bilinçlendirilmesi en az sporcular kadar önemli.
Şampiyonada grubu İtalya yerine 3. bitirip, ilk turda İsrail, sonrasında da Litvanya'yı geçerek belki yarı final yolunu rahatça bulabilirdik. Ama önümüze daha ciddi bakıp, gerçekleri görme adına belki de hayırlısı oldu.
Akıttığın ter ve mücadelen için teşekkürler 12 Dev Adam.