Önce ayakta alkışlayalım Olympiakos'u… Verdikleri mücadelenin, oyunun iki yönüne kattıkları zekanın, bütün sezon sürekli yükseliş gösteren grafiklerinin ve basketbola uzun süreli emeklerinin hakkını vererek… Kırmızılar, basketbolun deyimler sözlüğündeki tüm doğruları dün eksiksiz sahaya yansıttılar.
“Oyun kurucun kadar konuş” deriz. Spanoulis'in dün rakip Barça'nın pointguard'larından en büyük farkı atarken oynatması, oynatırken atması idi. 6 asisti, aldığı 6 faul ve maçın karar anında 7.5 metreden büyük bir inançla attığı üçlüğüyle point-guard'ın kralını oynadı. Onun paylaşımcı ruhuna ve karakterine Printezis, Papanikolaou ve Mantzaris de katılınca oyunu sürekli önde götürdüler. Barça'da Sada'nın savunmacı karakteri, Huertas'ın hücum gücü hepimizin bildiği doğrular… Onları yönetip yüceltmekle sorumlu Navarro ise sadece üretimde bulunup çevresini Spanoulis gibi besleyemeyince momentum hep Pireliler'de kaldı. “Gücün kadar mücadele edersin” doğrusunu da, Hines, Antiç ve özellikle son 7-8 hücuma sığdırdığı 4 hücum ribaunduyla Dorsey müthiş uyguladı.
İlk yarı final de ikinciden farklı değildi. Basketbolu aklıyla oynayan “Microsoft club” üyeleri yine kahramandı. Teodosiç ve Shved oynayıp oynatırken Panathinaikos'ta Jasikevicius, Diamantidis ve sınırlı teknik becerisine rağmen müthiş arzusu ve zekasıyla Kaimakogluo oyunu en üst düzeyde yönlendirdiler. Sonunda iki tarafın da finalist olabileceği maçta şans perisi kadrosu daha derin olan, Kirilenko ve Siskauskas gibi yıldızı daha bol olan CSKA'yı zor da olsa çekti çıkardı finale…
Basketbol adına bir mesaj da skorlardaydı: 68-64, 66-64… Bu maçlar sabaha kadar oynansa tüm 40 dakikaların sonunda benzer skorlar çıkardı. Artık rakibin point-guard'ını gerekirse N'Dong'un tuttuğu, bütün ribaundlarda Spanoulis'in gözüktüğü, yani herkesin her yeri büyük bir özveriyle oynadığı basketbolda sözlüğün en başına “Savunma ve mücadele olmadan asla” cümlesini yerleştirmeliyiz.