Belki ilk bakışta iki maçta yenen toplamdaki 57 sayılık fark kağıt üzerinde sadece ‘averaja yansıyan olumsuzluk’ olarak görülebilir… Üst üste iki yenilgiye ve 5. sıraya inmesine rağmen Fenerbahçe BEKO hala liderin sadece tek galibiyet gerisinde… Yani hala zirveye çok ama çok yakın… Ancak iki maçı da kaybediş biçimi ve rakiplerinin oyun kalitesi ile aradaki ‘uçurum’ artık ciddi biçimde tehlike sinyalleri veriyor… Fenerbahçe BEKO, evinde 30 farkla mağlup olduğu Monaco maçının ardından Barcelona deplasmanında da 27 farkla kaybederken dev ligdeki tüm takımlar için bir ‘av’ haline dönüştü… Üst üste gelen bu iki ağır yenilgi ve düşüşü kontrol altına alabilmek pek de kolay görünmüyor…
Elbette sakatlık konusunda yaşanan büyük şanssızlıklar, sezona 11 maçta 9 galibiyetle giren Sarı-Lacivertliler’de her şeyin bir anda tersine dönmesindeki en büyük faktör… Daha sezon başlamadan pivot pozisyonunu dordurması için transfer edilen Samanic’in ansızın takımdan ayrılması, daha sezon başında Wilbekin’in sakatlanıp devre dışı kalması, ardından diğer guardların peşi sıra gelen sakatlıkları derken Fenerbahçe, tıpkı geçen yıl olduğu gibi Euroleague’de ‘sakatlıklardan ve benzeri sıkıntılardan en çok canı yanan kulüp’ olma konusunda bayrağı kimseye bırakmadı. Ancak işin ‘çözüm’ kısmı da ne yazık ki bir o kadar ‘sancılı’ gidiyor Sarı Kanarya’da… NBA kariyeri her ne kadar tatmin edici olsa da performansı ‘tam aksi’ yönde seyreden Skylar Mays’in artık ‘katkı’ anlamında verecek bir şeyinin olmadığını ‘teknik olarak da netleşmesi’, uzun pozisyonundaki krizin de haftalardır bir çözüme kavuşturulamaması artık ‘kangrene’ dönüşmeye başlayan bir sorun… Mays ile olmuyor, olmuyor, olmuyor!.. Tıpkı futbol takımındaki Samet Akaydın örneğinde olduğu gibi top onun elinde (öbürünün de ayağında) iken herkesin yüreği ağzında ‘acaba ne zaman hata yapacak’ diye tırnak yiyip dişlerini sıkıyor…
Piyasada ‘elle tutulur’ bir uzun olmaması, NBA’de de kontratından çıkacak oyuncular için ocak ayının beklenmesi nedeniyle de eli kolu bağlı Sarı-Lacivertliler’in… Doğal olarak arayışlar sürüyor… Yani bir yanda ‘çaresizlik’ de var…
Dünkü Barcelona maçına gelecek olursak… Asist&top kaybı verileri aslında maçın özeti gibi… Barcelona cephesinde rakam +13 (21’e 8)… Fenerbahçe’de ise -7 (10’a 17)… Böyle bir maçta, böyle bir istatistiğin üstesinden gelmek, buna rağmen kazanmak için % 70’in üzerinde bir isabet yüzdesi tutturmalısın… 3 sayılık atışlarda 7/30 (% 23,3), 2 sayıda 17/32 (% 53,1) hatta serbest atışlarda dahi 8/12 (% 66,7) isabette kalmaları tolore edilebilecek bir istatistik değil… Sanki Fenerbahçeli oyuncular sahaya ‘nasıl olsa kazanamayız’ gibi bir ruh haliyle çıkmışlardı. Karşılarında da son derece kararlı, ne yaptığını bilen, oyunun iki yönünde de doğruları daha iyi uygulamaya koyan bir rakip vardı. Wade Baldwin’in sakatlanıp oyunu bırakması, Nigel Hayes’in çizgi gerisinden karavana atması, Tarık ve Guduric’in hiç katkı verememesi, Sertaç&Melli ikilisinin verimsizliği böyle bir maçta tolore edilebilecek faktörler değildi…
Son 5 maçın 4’ünü kaybeden Fenerbahçe BEKO’nun bu koşullarda Perşembe akşamı, üst üste 2 yenilgi alan Paris Basketball deplasmanından galibiyet çıkarması hiç de kolay görünmüyor…
Sırada Paris ile Partizan var,büyük ihtimalle onlara da kaybederek,çöküşü hızlanacak.
Eleştirilmesi gereken en önemli ve en kritik noktalara (Saras ve coaching problemi, motivasyon problemi, takım içi uyumsuzluk problemi) hemen hiç yer verilmeyen, tam tersine olarak, takımın şu anki berbat görüntüsünde en az rolü olan (Skylar Mays) kişiyi, yani zurnanın son deliğini bir numaralı sorumlu olarak taraftar önüne atan ve tamamıyla yanlış ve yanıltıcı bir eleştiri olmuş. Asıl söylenmesi gereken hiçbir şey söylenmemiş, böyle eleştiri olmaz, tutarlı ve yol gösterici eleştiriler bekliyoruz sayın Türe’den