NBA Avrupa Bölgesi İş Geliştirmeden Sorumlu Başkan Yardımcısı sayın Naci Cansun beni kırmadı ve Türkiye ziyaretindeki yoğun programı içerisinde zaman ayırarak bu keyifli röportajı gerçekleştirdi.
Aslında NBA ve basketbol ile ülkemizde profesyonel olarak ilgilenen camianın tamamı sizi tanıyor ancak özellikle genç arkadaşlarımız sizi tanımıyor olabilir. Kendinizden ve şuanki görevinizden kısaca bahseder misiniz öncelikle?
NBA'de İş Geliştirmeden Sorumlu Avrupa Bölgesi Başkan Yardımcısıyım. Yani görevim, NBA adına benim ilgilendiğimi pazarlarda ne tip fırsatlar var neler yapılabilir bunları incelemek,araştırmak ve NBA'i Avrupa'da daha faal hale getirebilmek. İş geliştirmeyi biraz detaylandırırsam; spor yapılarının belli gelir kalemleri vardır. İçerikten elde edilen gelirler (yayın hakları, dijital haklar vs), sponsorluklar-NBA'deki tabiriyle- pazarlama ortaklıkları, merchandising yani lisanslı ürünlerin,üzerinde NBA logosu bulunan ürünlerin üretimi, dükkanlara dağıtılması, satışı kısaca sürecin yönetimi ve satış noktalarının belirlenmesi artı kontrolü, etkinlikler (global games kapsamında NBA takımlarının Avrupa'da yaptıkları maçların organizasyonu, 3×3 sokak basketbolu turnuvaları, gençlere ve çocuklara yönelik kamplar, turnuvalar,organizasyonlar ki özellikle işin içerisinde çocuklar olunca hassasiyet ve ciddiyet en yüksek mertebede oluyor, olması gerekiyor. Temel olarak yapmaya çalıştığım ve organizasyonun benim görevimden bekledikleri bunlar diyebiliriz. Ayrıca NBA'in geniş dünyasında bir çok farklı proje ve ortaklık da çıkabiliyor. Örneğin geçtiğimiz günlerde İngiltere Kraliyet Ailesi ile bir çalışma yaparak hem vahşi yaşamın korunması adına fonların yardım amaçlı aktarımını hem de İngiltere'deki koçların eğitimi için destek sağlamaya çalışacağız. Aslında görevimin önemli bir parçası ve NBA'in misyonu da Basketbol Sevgisini Dünyaya Yayabilmek . Kraliyet Ailesi ile yapılan ortaklıkta olduğu gibi bu tarz hamleler maddi beklentiler için yapılamaz zaten. Temel amaç başta çocuklar olmak üzere İngiltere'ye basketbolu bir yaşam biçimi olarak sevdirebilmek. Yani benim için temel iş NBA dünyasını takip edip bu dünyaya nasıl insan kazandırabilirim onu belirlemek. Bu kazanım her seviyede olabilir, izleyici, sosyal ortamlardaki takipçiler, pazarlama ortağı, yayıncı kuruluş, dijital ortak, maça gidecek seyirci. Benim amacım bu kanallardan biriyle insanlara dokunmak.
Bu göreve gelmeden önce NBA organizasyonu içerisinde hangi görevlerde yer aldınız ve kariyerinizin önceki dönemlerindeki çalışmalarınız nelerdi?
2010 Haziran'ında NBA'de Türkiye Başkanı olarak göreve başladım. Ondan önce de News Corp. firmasının,ülkemizdeki Fox kanalının da dahil olduğu, Türkiye yöneticilerinden biriydim. 4 sene boyunca çalıştım ve TGRT'nin FOX olduğu organizasyonda aktif rol aldım. 1999-2005 yılları arasında ise IMG Grubunun Türkiye temsilcisiydim. Spor geçmişim de aslında buradan geliyor, ağırlıklı futboldu oradaki görevim ama tabii ki basketbol da vardı. NBA işi ise bana tesadüf geldi alsında ben aramıyordum. Dolayısıyla sporun içerisinde çalışacak arkadaşlara benim tek bir tavsiyem var, doğru yerde durun. İşinizi yapıyorsanız zaten sizin aradığınız fırsat size geliyor.
Sizce bir gün ülkemizde basketbol futbolu geçerek birinci spor olabilecek mi?
Öncelikle ülkemizde bence atlanan önemli bir nokta var. Literatürümüzde taraftar diye bir kelime var ve onun haricinde de spor izleyicisini tanımlayabileceğimiz fazla kelime yok maalesef. Yurt dışına baktığımızda ise hayran kitlesi var ki hayranlığın da çeşitli seviyeleri var. Bunun haricinde izleyici var amacı sadece müsabakayı izlemek olan taraf olmayan insanlar yani.Ülkemizde maalesef bir sporu takip ediyorsan bir taraf tutma zorunluluğu var. Ama NBA'de böyle bir zorunluluk ve amaç yok. Örneğin benim kızım basketbol maçlarını izlemeyi çok seviyor fakat izlemesindeki sebep oyunun kendisi değil ponpon kızlar ve maskotlar. Türkiye spor kültürü açısından Avrupa'dan çok kopuk ya da geride değil, kendimizi hor görmemeliyiz bu konuda. Ülkemizde de farklı uygulamalar yapılabiliyor illa dansçı kızlar olmak zorunda değil. Geçtiğimiz günlerde kızımla Beşiktaş-İBB maçına gittik tribündeki bando çok keyifliydi, devrede de çocuklarla beraber maskotlar keyifli vakit geçirdi,gayet güzeldi. Yani maksat oraya maç izlemeye gelen insanlara,değişik yaş gruplarına, bayanıyla çocuğuyla, değişik izleyici kitlelerine hitap edebilen, kimin kazandığının dışında eğlendirici bir meşgale sunuyor olabilmen. Ben spor aşığı bir insanım, oraya maç izlemeye gidiyorum ve istemiyorum kızım 5 dakikada bir baba ben sıkıldım baba ben sıkıldım gidelim desin, zaten haftasonum kıymetli, ailemi bırakıp maça gidemiyorum. Bu noktada da ülkemiz yavaş yavaş geliyor bu seviyelere, o kadar kopuk değiliz. Asıl soruya gelecek olursam öncelikle kim kimi nasıl geçiyor ona bakmamız lazım. Çünkü NBA'in Amerika'da da hedefi NFL'i geçmek değil. Hatta David Stern'in çok güzel bir lafı da var bunla ilgili; “Biz Dünyanın her yerinde 2 numara olalım, benim için hiç bir mahsuru yok.” Bir başka deyişle “Futbol her zaman halkın oyunu olarak kalacaktır ama hiç bir zaman da basketbol kadar iyi pazarlanan ve şehrin nüfusuna hitap eden bir oyun haline gelemeyecektir”. Dolayısıyla burada elma ile armudu belki de karşılaştırmamak lazım. Bir başka önemli nokta da Türkiye'de futbol deyince neyi kastediyoruz; gerçekten bir futbol bilgisi ve sevgisinden mi bahsediyoruz yoksa bir kulüpçülükten mi. Sen Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş olarak futbolu dizginleyip basketbolu geliştirmek adına daha çok yatırım yaparsan basketbol futbolun önüne geçebilir.
NBA'in temelleri neler üzerine kurulu?
Birincisi sportmenlik; sadece kazanmaya değil, oyuna duyduğun tutkuya odaklanarak, oyunu severek, oyunun içinde kalmak için oynamak. İkincisi saygı; sadece takım arkadaşın düştüğünde değil, rakibin düştüğünde de yerden kaldıracaksın, sahada rakibe,hakemlere ve diğer insan odaklarına karşı basketbol dışı davranışlardan kaçınacaksın, sinirlerine hakim olacaksın ki NBA'de bunun da çok sert kuralları var. Üçüncüsü doğru davranış; aslında saygı ile bağlantılı ve sadece iyi bir atlet olmanın yeterli olmadığını karakterin de ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyor bizlere. Dördüncüsü de sadece NBA’in değil basketbolun en temel ilkesi olan takım oyunu.
Şuanda hangi ülkede ve şehirde ikamet ediyorsunuz?
Asıl ikametim Londra ancak ailem burada,Türkiye’de dolayısıyla burada da bir evim var. Yani çift lokasyonda birden ikamet ediyorum diyebiliriz.
NBA’in son yıllarda Türkiye’ye bakışı nasıl bir değişim gösterdi ve şuanda ne durumda?
Öncelikle NBA'in gözünde Türkiye inanılmaz değerli. Furkan Aldemir ile NBA'deki temsilci sayımız beşe çıkmış oldu ve 16 senedir de Türk oyuncusuz bir sezonu olmadı NBA'in. Bunun yanında FIBA sıralamasında, hem de karma sıralamada, Türkiye 7. sırada. Yani alt yapılar ve A takım seviyelerinde bayanlar artı erkekler olarak hesaplanan bu sıralamada toplam ülke puanına göre Dünya'da hatırı sayılır önemli bir yerimiz var basketbolda. Bunu yakalayabildiğimiz,karma olarak, başka bir spor branşı yok benim benim bildiğim. Basketbolda yerimiz sağlam. Ligimize baktığımızda ise rekabet açısından İspanya'dan sonra Avrupa'da ikinci olduğumuzu söyleyebiliriz. Almanya ve İtalya ligleri bizi zorlayabilir sonraki yıllarda.
NBA yayın hakları ülkemizde bir kuruluşun elinde değil ve Ocak 2015’te NBA TV’nin yayın anlaşması da ilgili kuruluş ile bitiyor. Sizce bu durum bir problem mi, geçtiğimiz yıllara göre ilgi neden düşük? League Pass uygulamasının kullanılması sizce daha mı iyi lokal bir yayıncı kuruluşun Türkçe maçları yayınlamasından?
Öncelikle League Pass kendi başına kesinlikle yeterli olamaz çünkü kendi içerisinde bir ürün. Hitap ettiği kesim ülkemizde de dünya üzerinde de çok belli. NBA'i fanatik biçimde takip edenler için sonradan izleme özelliğiyle ve maçların belli sekanslarını da tekrar izlemek isteyenler için öne çıkan bir uygulama. Yani Türkiye'de canlı yayın olup olmaması League Pass'i etkileyen bir durum değil, onun kulvarı apayrı. Benim mutlaka televizyonlarda NBA olarak bulunmam gerekiyor. Ama bunun doğru stratejisi NBA için çok kritik bir soru. Şuanda bizim yaptığımız piyasada pazarlık değil, doğru noktaları tespit etmeye çalışmak. Bizim NBA olarak nerelerde durmamız gerekiyor, insanlara nerelerden ulaşmamız gerekiyor bunları belirlemek. Çünkü maçlar gece yarısı ve herkesin her gece uyanık kalıp izlemesi zor bir şey. Benim için önemli olan bir kaç nokta var. Birincisi insanlar NBA izlemek istedikleri zaman nerede bulacaklarını bilmeliler. Bunu da belli bir istikrarla yapabiliriz ancak. Mesela bu sene Pazar akşamı maçlarını saat 22:30 diye fiksledik, eskiden olduğu gibi değişken saatlerde olmayacak. İkincisi ben NBA olarak izleyici kitlemi genişletmek istiyorsam, insanların bana rastlaması lazım, o şekilde ben kendimi yayabilirim. Kabul etmemiz lazım ki eğer NBA hastası değilseniz 2,5 saat ekran karşısında oturup maç izlemek zor bir iş, birçok insanın bunu yapacak vakti ve sabrı yok. Kritik olan ben NBA'i bilmeyen bir insanlara, nerelerde ne şekilde bulunursam kendimi doğru anlatabilirim sorusu. NBA dünyası sadece gece oynanan canlı maçlardan ya da onların tekrarlarından ibaret değil. Bu nedenle biz NBA Action, Inside NBA gibi programları da izlenebilir kılmayı düşünüyoruz. Yakın bir zamanda Türkiye'de kapsamına uygun olarak NBA programlarına bir çok kanaldan ulaşabilecek ve canlı yayın maçları da izleyebileceksiniz. Yani bir program spor odaklı X kanalında yayınlanırken, magazin odaklı başka bir program da daha çok eğlence-magazin odaklı başka bir Y kanalında yayınlanabilecek. Net olarak söyleyebilirim, All-Star maçını Türkiye'de canlı izleyebileceksiniz, yayın hakları konusu kısa zamanda çözülecek.
Tarafsız olduğunuzu biliyorum ama sizce bu sene NBA’in doğu ve batı finalleri nasıl olur?
Aslında en ufak bir fikrim yok… Geçen sene olsa sana Miami-San Antonio diyebilirdim. Ancak bu sene çok çekişmeli bir lig var. Doğuda Chicago,Clevland,Miami ön plana çıksa da Toronto ve Atlanta da istikrarlı takımlar konumundalar. Batı ise tam bir derya kuyusu durumunda. Memphis ve Oklahoma formlarıyla iddialı durumdalar, San Antonio bildiğimiz San Antonio, Golden State ise çok farklı ve göze hoş gelen bir basketbol oynuyor ki daha bu takıma Lee de geri dönecek, onları izlemek gerçekten büyük bir keyif. Dallas ve Houston da bana göre çok iyi takımlar hatta Cousins sakatlanmasaydı koç Malone görevinde olacaktı ki onlar da taş gibi takımlardı Cousins ile. Bence iki konferansta da kimin kimin ayağını kaydıracağı hakikaten belli değil. Ama bu senenin şampiyonu büyük ihtimalle batıdan çıkabilir diyebilirim. Bana göre geçen sene San Antonio'nun şampiyon olmasındaki en önemli etken de ilk turdan Dallas'ın zorlaması ile tepeye taşıdıkları basketbolu sezon sonuna kadar devam ettirmeleriydi. Bu nedenle zorlu batıdan gelecek takım, form tutmuş olacak, daha avantajlı olacak düşüncesindeyim.
Şuanki performanslarına göre NBA’de en iyi beşi sayın desem?
Ciddi zorlanırım ilk beşi saymakta ama sanırım Kobe, Lebron ve Curry'yi eklerim net olarak bu listeye. Curry çok beğendiğim bi oyuncu, şuanda genç olsam odama posterini asacağım bir yıldız.
Şuanda Euroleague ve NBA birbirine ne kadar yaklaşmış durumda?
Basketbol camiası diğer bütün sporlara nazaran çok daha kenetlenmiş ve bütünleşmiş bir aile. FIBA'ya baktığın zaman aslında FIBA dünya. FIBA Europe da UEFA gibi FIFA'yı alttan iten bir kuruluş değil, beraber çalışıyorlar ama farklı görevleri, misyonları var, rekabet de yok aralarında. NBA de bu ailenin aynı şekilde bir parçası, rekabet odağı değil yani. Futbolda ise La Liga mı Premier Lig mi ya da diğer ligler mi daha iyi diye saatlerce tartışabiliriz, çünkü konu liglerin arasındaki rakebet olur. Basketbolda ise dediğim gibi NBA diye bir gerçek var, FIBA var ve onun altında Eurolig diye uzun yıllardır doğru işlere imza atan FIBA'dan da bağımsız bir lig yapısı var ve bu yapıların hepsi birbirine çok yakın çalışıyor. Ama bir plan üzerinde beraberce yaptıkları bir çalışma yok, attıkları adımlar daha doğal-organik durumda. Örneğin Global Games'in planlanmasında NBA gidip tek tek takımlarla görüşmek yerine Eurolig ile görüşerek bu organizasyonu doğru ve kolay bir şekilde kurabiliyor. İşte bu rahatlığın da temeli hiçbir yapının bir diğerini tehdit olarak görmemesi aslında. Benim şahsi görüşüm şuanki teknolojiyle birlikte zaten iş küresel bir boyuta taşınmış durumda. Herkes buna ayak uydurmak zorunda sadece Eurolig ya da NBA değil bence aynı trendi futbolda da voleybolda da göreceğiz. Gittikçe kopan elit yapılar göreceğiz.Çünkü bu elit yapılar küresel heyecan uyandırıyor, küresel bir takip kitlesi elde ediyor ve benim gibi insanlar küresel bir şekilde bu değerleri işleyebiliyorlar. Oraya gelindiğinde herkes birbiriyle çalışmak zorunda kalacak ve gittikçe bu liglerin küreselleştiğini göreceğiz. Dediğim gibi bu sadece basketbolda değil futbolda da olacak. Şuanda ısınma turları bunlar; Liverpool'un gidip Singapur'da maç yapması, Arsenal'in gidip Amerika'da maç yapması, Chelsea'nin gidip Hindistan'da maç yapması, NBA'in Afrika'da düzenleyeceği Showcase Afrika, Afrika All-Star diyebiliriz. Bunların tamamı naturel gelişmeler, arka planda insanların oturup da biz şu noktaya gidiyoruz diye çalıştıkları işler değil. O günler geldiğinde bu birleşmeler nasıl gerçekleşir, birisi diğerinin altında mı olur, kim kimden neyi taklit eder bunları zaman gösterecek ancak daha da vakti var iki üç senede olabilecek işler değil. Ama Dünya bu yolda gitmek zorunda çünkü sporun altyapısı iletişim. İletişimin olmadığı yerde taraftar olmaz, iletişimin olmadığı yerde sporcu yetişemez. İletişim zaten bu organizasyonları küresel boyuta taşımış durumda, konu orada kapandı, sen artık bu çarkı tersine çeviremezsin.
Avrupalı oyuncuları ve koçları son dönemlerde daha da sık görmeye başladık NBA’de. Peki sizce Avrupalı hakemleri de görebilecek miyiz?
Aslında bir engel yok tabii ki, neden olmasın ama bu doğrultuda NBA hakemleri çok uluslu olsun diye bir proje ya da girişimde de duymadım açıkçası. Şunu da belirtmem lazım, NBA'de hakemlik apayrı bir noktada, çok profesyonel bir konumda dolayısıyla NBA'in insiyatifinde olan bir konumda değil, NBA'in orada hizmet aldığı bir kurum var. Bunun için ancak Avrupa'da basketbolun bir Collina’sının olması ve o “karakter abi”sinin çıkıp ben geldim, maç yönetecem demesi gerekecek belki de. Fakat NBA'de çok önemli kriterler var,farklı kurallar var. Şuanda Replay Center'ın da devreye girmesiyle artık Avrupa’dan daha da değişik bir noktaya gelinmiş durumda.
NBA Türkiye Basketbol okulları hakkında bilgi verebilir misiniz?
NBA'in %100 sahiplendiği bir organizasyon bir kere ve kesinlikle bunu franchising ile yönetmeyi düşünmüyoruz. Ülkemizdeki basketbol eğitim seviyesi yüksek olduğundan NBA'in amacı gelip de bu projeyle sıfırdan basketbolu öğretmek değil. Bizim esas işimiz daha çok mental. Dolayısıyla amacımız herhangi bir şekilde basketbol oynayan yetenekler keşfedelim, onları allayalım, pullayalım veya 5 yaşındaki çocuğa ben nasıl basketbol öğretirim değil.Olabildiğimiz kadar alt yaşlara inip,ki sistemimiz 6 yaşından başlıyor ve 16 yaşına kadar devam ediyor, basketbolu araç olarak kullanarak tamamen çocukların hayatları boyu kullanacakları kişilik gelişimleri eğitimine odaklanmak. Tabii ki bu eğitimi de oyunlar eşliğinde vermeye çalışan bir yapı olması amacımız. Sonuçta bu bir oyun aslında, biz maç diyoruz ama NBA buna oyun diyor. Diğer bir amacımız da buraya Amerika'dan gelecek teknik direktörün altında çalışacak diğer antrenörlerin eğitilmesi. Neden biz Türkiye'de bu pilot uygulamasının başarılı olacağını düşünüyoruz çünkü bizim “oyun” tarafımız zayıf. Bizim koçlarımız olaya direkt rekabetçi bakıyor, benim takımım karşı takımı yener mi diye olayı düşünüyorlar. İşte bu noktada odağı rekabetten çok pedagoji olan antrenörler hedeflerimizde olacak. Bu arada bu sistem dinamik ve sürekli yaşayan bir sistem olacak bu nedenle antrenörlerin başvurularına her zaman kapımız açık. Bunun dışında okulların sayısı veya hangi illerde olacağı belli değil yani tamamen projenin gidişatına göre gelişecek konular bunlar ve nereye kadar büyüyecekse NBA olarak desteklemeye hazırız.Belki hemen seneye örneğin Mersin'de okul açılmayacak ama bir kamp götürebiliriz.
Basketbol okulları için Avrupa'dan pilot ülkeler mi seçtiniz, başka hangi ülkelerde bu organizasyon var?
Çin ve Türkiye pilot olarak seçilmiş durumda ki buradan da NBA'in ülkemize ne kadar önem verdiğini görebiliriz. Çin'deki organizasyon farklı tabiki ülkemizden. Orada basketbol özellikle teknik anlamda daha farklı bir boyutta Avrupa'ya göre.Bu nedenle oradaki sistemi daha fazla basketbolun temellerine, teknik eğitime dayandırıyoruz ve daha çok Amerikalı koçun olduğu bir yapı kuruyoruz.Türkiye'de ise bir tane Amerikalı koç,teknik direktör olarak yönetecek bu organizasyonu. Çünkü ülkemizde basketbol eğitimimiz gayet iyi durumda ve bu eğitimi çok iyi verebilen kurumlar da var.
2015 yılı hedefleriniz nelerdir, ajandanızda neler var özellikle Türkiye adına?
Türkiye özelinde hedefimiz özellikle grassroots dediğimiz tabana, çocuklara ve gençlere yapacağımız çalışmalar olacak. Aslında aynı şekilde Avrupa genelinde de Junior NBA ve NBA Fit gibi projelerin artı sosyal sorumluluk projelerinin yaygınlaştırılması.
2015 Eurobasket’te Türkiye zorlu bir grupta yer alacak İtalya,Sırbistan,İspanya ve Almanya ile beraber. Sizce grupta ne yaparız, çıkabilir miyiz üst tura?
Bu tür ölüm gruplarından çıkmak konusunda tabii ki net konuşmak zor ama ben yine de bu gruptan %100 çıkacağımızı düşünüyorum. Neden dersen hep söylediğim gibi biz kendimizi biraz hor görüyoruz bence, bu takımlar da birbirlerine kaybedecekler nihayetinde, herkes herkesi yenebilecek durumda bu grupta. Bu arada bence gayet iyi bir genç nesil yetişiyor ve dünyayı takip ederek yetişiyorlar. Önümüzdeki seneye biraz daha oturmuş olacağımızı düşünüyorum. Bunda turnuvaya gideceğimiz kadro ve NBA temsilcilerimizin sağlık artı form durumları da çok etkili olacak. Henüz o bahsi geçen altın kuşağı yakaladığımızı düşünmüyorum ama Eurobasket'de dereceye girebilmemiz için de bir altın kuşağa ihtiyacımız olduğunu düşünmüyorum. Şuanda Avrupa'da diğer ülkelerde de A takım seviyesinde bir altın kuşak yok zaten. Alt yapılarda ise biz son yıllarda Fransa ile rekabet halindeyiz.
Sizce önümüzdeki yıllarda NBA'de ve dolayısıyla Dünya basketbolunda oyuncuların hangi özellikleri ön plana çıkacak, belirleyici olacak?
Bence basketbolda gittikçe öne çıkacağını göreceğimiz özellik atletizm olacak. Tabii ki basketbol oynuyorsan iyi şut atman lazım iyi pas atman lazım bunlar basketbolun temelinde öğretilen şeyler ama basketbolun olmazsa olmazı atletizm olacak. Dün mesela Furkan'ın NBA.com'a transferiyle beraber koyulmuş videosunu izledim ve altındaki yorumlara baktım. Kimse yaptığı smaçlara ya da alley-ooplara bakmıyor, vay be sahanın bir tarafından diğer tarafına koşabiliyor bu uzun diye bakıyorlar ki aradıkları bu. Bu nedenle eğer biz Türkiye'deki oyuncu gelişiminde de fiziksel özelliklere ve atletizme önem verirsek basketbolumuzu yukarılara taşıyabiliriz.
Son dönemlerde Avrupa liglerinin bir çoğunda kriz kapıya dayanmış durumda. Yunanistan ve İtalya gibi ülkelerde eskisi kadar bütçe ayrılmazken İspanya’da da sıkıntılar boy göstermeye başladı. Ülkemizde de büyükler de dahil bazı kulüplerimizde finansal yapıdaki sorunlar ortaya çıkıyor yönetim anlamında. Bu konuda öneriniz nedir, futbol ve basketbol şubelerinin profesyonel olarak ayrılması gerekiyor bence desem?
Bu konuya öncelikle şu açıdan bakmamız gerekiyor. Klüp yapıları içerisinde spora bakış açısı nedir? Eğer sen ayrı bir basketbol seyircisi yaratmak için bir çaba sarfetmiyorsan ve senin salonuna insanlar futbol formasıyla geliyorsa sen daha henüz basketbol taraftarını oluşturamamışsın demektir. İşte olaya buradan başlamamız gerekiyor. Günün sonunda para kazanılır para kaybedilir, o çok ayrı bir şey. Bizim spor kulüplerimizin yapması gereken değişik spor branşlarına özel spor seyircilerini nasıl yaratabilirim bunun çok iyi analiz edilmesi
gerekiyor ve bunun maalesef teknik bir formülü yok, bir branş için doğru olan yol diğer branş için doğru da olmayabilir. Basketbolumuzun başarılı olduğunu söyleyebilmemiz için ancak şu noktaya gelmemiz gerekiyor; Galatasaray-Fenerbahçe derbisinin oynandığı bir gecede, iki takımında da farklı rakiplerle basketbol maçlarının da aynı gece oynandığını ve salonların dolu olduğunu görebildiğimiz zaman.
Ülkemizdeki yabancı sınırlaması ve yeni kuralla yabancı sayısının artması hakkındaki fikirlerin nelerdir? Genç oyuncularımızın gelişimini nasıl etkiliyor sence?
Avrupa basketbolunda artık yabancı kuralının kalkması gerektiğini düşünüyorum yani kuralı Avrupalı basketbolcu ve olmayan olarak ayırabiliriz. Zaten mevcutta yabancı statüsündeki oyuncular arasından Avrupalı olanları çıkarırsak kalan sayı da net olarak demek istediğimi anlatacaktır. Bununla beraber gençlerimize önerim kafalarını kaldırmaları ve fırsatları değerlendirmeleri. Yurt dışına çıkmak, farklı liglerde oynamak ve farklı kültürlerle temas halinde bulunmak onların mental olarak da olgunlaşmasına ve iyi bir basketbolcu olabilmelerine destek verecek önemli kriterler.
Benim unuttuğum sizin eklemek istediğiniz önemli konular var mı? Son olarak özellikle genç basketbolseverlere ve NBA severlere mesajınız nedir?
Sporun eğlence olduğunu unutmayalım lütfen.