Serinin üçüncü maçında iki tarafın da yoğunluğu savunmaya vermesi, özellikle de Anadolu Efes cephesinin seyirci baskısı altında oyunun bu tarafında sivrilerek sonuca gitmek istemesi çok normaldi.
İkinci maç sonunda yaratılan “suni” gerginlik ortamının da Galatasaray’a fayda getirmeyeceği, Efes’in bu gibi atmosferlerle baş edebilme kabiliyetine fazlasıyla sahip olduğu da herkesçe biliniyordu.
Oyunun başlarında Galatasaray’ın, tıpkı ilk maçta olduğu gibi erken ve bunun da ötesinde “zorlama” atışlarla momentumu ele geçirip seyirci desteğiyle maçı kaosa sokma isteği sonuçsuz kaldı. Kötü seçilmiş şutlarda isabet yüzdesi çok düşük kalınca, üstüne üstlük pota dibinden dahi kolay sayılar kaçınca Sarı-Kırmızılılar bu istediğini hayata geçiremedi.
Anadolu Efes cephesinde de bu durumu avantaja dönüştürecek bir şut yüzdesi yoktu ortada… Onlar da en iyi yaptıkları işi yapmak, potaya gitmek yerine zorlama atışları forsa ettiler. Öyle ki İlk yarı tamamlandığında 3 sayı çizgisinin gerisinden 1/11 isabette, 29 sayıda tıkandılar kaldılar. İşin ilginç yanı bu berbat yüzdeye rağmen sadece 1 sayı gerideydiler!..
İkinci yarının başında Sarı-Kırmızılılar’ın 45 saniye içinde bulduğu 5-0’lık seri, kolay kolay mola almayan Ergin Ataman’ı belki de Efes tarihinin “en erken ikinci yarı molası” olarak tarihe geçti. Ancak bu mola o kadar yerinde bir karardı ki, G.Saray’ın tıpkı ilk maçta oyunu ateşe verdiği hamlesine benzer bir yangına dönüştürebileceği bu kıvılcımın üzerine “bir kova su” etkisi yarattı. Efes’in “uykudan uyandığı” bu mola sonrasında, iki süper yıldızının bu kez “arka planda” olduğu, Elijah Bryant ile Bryant Dunston’ın hücumda meşaleyi taşıdığı ilginç bir Efes formasyonu izledik… Öyle ya, gerek normal sezonda gerekse Euroleague’de Efes’in kazandığı her maçta bu ikilinin imzası var… Ancak Lacivert-Beyazlılar, tıpkı serinin ikinci maçında olduğu gibi, rakipteki “kalıplı 5 numara” eksiğini Dunston’la çok iyi kullandılar. Elijah Bryant ise maç boyunca ribaund, asist, blok, top çalma gibi önemli “detaylara” liderlik ettiği gibi işin skor kısmında da vardı hep… 16 sayı, 8 ribaund, 2 asist, 1 blok ve 3 top çalma ile 22 verimlilik puanına ulaştı. Dunston da 20 sayı, 6 ribaund, 1 blokla 23 verimlilik puanını tutturunca Efes bu iki oyuncudan gelen katkıyla maçı lehine çevirdi. Çizgi gerisinden 1/7 isabette takılan Larkin 10, Micic ise 4 asistle bu kez üreten değil, besleyen taraftaydılar. Gerçi Micic, tıpkı Final-Four’da ve sezonun büyük bölümünde sevdiği “kırılma anlarındaki kritik sayılarına” bir yenisini de farkın 5 sayıya çıktığı son bölümde Kravish’in üzerinden bulduğu üçlükle yine bu ikiliden minik ama önemli bir rol kapmayı başardı.
TARAFTAR BASKISI EFES’E YARADI
Anadolu Efes, taraftar baskısından olumsuz etkilenmeyi bir kenara bırakın, bundan “net” fayda sağlayan bir takım… Baskı altında olmak onlar için bir motivasyon aracı… Buna son olarak Belgrad’daki Final-Four’un ilk gününde 15 bin Olympiakoslu taraftar önünde finale çıktıkları maçta şahitlik ettik… Galatasaray seyircisinin de oluşturduğu baskı Efes cephesinde aynı etkiyi yarattı.
Sonuç itibarıyla Efes, ilk maçtaki tarihi hezimetin ardından seride 2 maç birden kazanarak saha avantajını eline geçirdi. Kaliteden öte deneyim farkının bu seviyede “belirleyici” rol oynadığını hesaba kattığımızda, perşembe akşamı baskının Galatasaray NEF üzerinde olacağı 4. maçta Efes’in daha rahat kazanması bu bakımdan sürpriz olmayacak…