Fenerbahçe BEKO, Euroleague’de kabus gibi bir başlangıcın ardından her geçen maç büyüyen bir çığ gibi yoluna devam ediyor… Aslında normal şartlarda, son 6-7 yılına damga vurduğu bu dev ligde üst üste beş galibiyet alması sıra dışı bir durum sayılmazdı Sarı-Lacivertliler’in… Ancak öylesine berbat ve yakın geçmişi mumla aratan bir başlangıç yaptılar ki, üst üste gelen bu galibiyetler hem takımın hem camianın hem de taraftar kitlesinin iştahını kabarttı…
Bunun en önemli sebebi, oyuncuların birbirine kenetlenmesi ve sahada “birimiz hepimiz, hepimiz Fenerbahçe için” mantığıyla yarattıkları sinerji…
Hiç de haksız sayılmazlar… Örneğin De Colo, Baskonia maçında sanki yeniden doğmuş gibiydi. Dün de kariyerinin en parlak günlerinde dahi görmediğimiz yönünü dışa vurdu bize… Fransız guardı daha önce bırakın takım arkadaşlarına yardım etmeyi, kendi tuttuğu oyuncuyu layığıyla savunduğu pek görülmüş bir şey değildi. İki maçtır, uzunu, kısası tüm takım arkadaşlarına yardıma giden, dışarı giden topa atlayan, top çalabilmek için rakipleriyle yerde boğuşan De Colo geldi. Son olarak Kızılyıldız maçında, daha geçen hafta o “çileden çıkaran”, basit top kayıpları, gereksiz forseler, çıldırtıcı hatalarla eleştiri oklarını üzerine çeken De Colo’nun bu kadar süre içinde geçirdiği bu evrime ‘şapka çıkarmalı’… Bir yıldız olarak apoletlerini sonunda evde bırakmış, hücum performansından çok savunmasıyla göze batan, kısacası savaşan bir lidere dönüşmüş…
Vesely, tartışmasız kariyerinin en olgun, en parlak dönemini yaşıyor… Onun gibi çok yönlü bir uzuna Euroleague’de sahip olan başka bir kulüp yok… Guduric, sanki Sarı-Lacivertli takımda eksik olan en önemli halkaydı. Takıma en son eklenen oydu ama en önemli katkıyı sağlayan oyuncu özelliğini kazandı. Fenrerbahçe’ye olgunlaşmış bir biçimde dönen Guduric’in de, NBA’e giderken en çok eleştirilen yönü savunmasıydı. Ama o da şu an Sarı-Lacivertli takımda oluşan zincirin önemli bir halkası olmuş durumda… Onun gelişi, De Colo’nun toparlanması en çok da Brown’ın üzerindeki stresi atmasına, rahatlamasına ve daha verimli olmasına yol açıyor.
Ahmet’i de pas geçmemeli… O da, sebebi Barthel’in yokluğu olsa da aldığı süreyi en iyi şekilde değerlendiren, gelişimini son iki maçta taçlandıran oyuncuların başında geliyor… Vesely’nin pas özelliği O’na da yansımış…
Pierre, Eddie, Ulanovas, Melih’in de sahada aynı gayret ve savaşımla “fayda sağlama” yarışına girişmeleri dikkat çekiyor… Maç eksiği ortadan kalkınca Dixon ve Perez’in de Fenerbahçe BEKO’da oluşan bu ‘saadet zincirine’ eklenmeleri Sarı-Lacivertli takıma artı değer katacağı şüphesiz…
Kanarya için rüya gibi bir çift maçlı hafta geride kaldı… Son dönemdeki müthiş çıkışı tabii ki alkışlamalı, sevinmeli, coşmalı mutlu olmalı… Ama fazla da abartmamalı… Hala eksikler yok mu; elbette var. Mesela hala ribaund ve basit top kaybı konusunda sıkıntılar devam ediyor. Dünkü Panathinaikos maçında değil belki ama daha ciddi bir rakibe karşı bu istatistiklerdeki sıkıntı sorun olur. Üç sayı çizgisinin gerisinden ise gelişim devam ediyor…
Elbette bu keyif verici galibiyetlerin tadını çıkarmalı… Ancak esas mücadelenin şimdi başlayacağı unutulmamalı… Fenerbahçe BEKO, Play-Off için umudunu sürdürüyor. Bu hedefe ulaşabilmesi için ise Olympiakos, Baskonia, Panathinaikos, Kızılyıldız, ASVEL gibi takımlara karşı alınan galibiyetlerin ardından artık hedef, zirvenin ilk basamaklarındaki takımlar olmalı. İlk 8 sıra içindeki takımlardan sadece Anadolu Efes’i yenebildi Sarı-Lacivertliler şu ana kadar… Onlara karşı her galibiyet, “ekstra” statüsünde, yukarıya tırmanmak adına bir basamak olacaktır. Önümüzdeki haftaki CSKA Moskova deplasmanı da bu açıdan “ekstra” önem taşıyor…



