Coach Igor Kokoskov’un maç sonu demeci, en az sahada izlediğimiz ve Fenerbahçe BEKO’ya hiç ama hiç yakıştıramadığımız basketbol kadar feci!..
Bir nevi itiraf ve özeleştiri aslında…
Açıklamalarında neden kaybettiğimizin teknik detayını değil belki ama “özünü” görmek mümkün…
Diyor ki, “Çok utanıyorum!”
Eh artık!.. Yavaş yavaş utanmaya başladığını görmek de bir gelişme coach!..
“Takımımı tanıyamadım. Sahada yoktuk.”
E biz de bunu merak ediyoruz zaten… Daha geçen hafta evinde Zenit’i yenmiş, bu mücadeleye daha bir özgüven ve moralle çıkması gereken Fenerbahçe BEKO, neden tanınmayacak halde? Takımı sezon ortası gelmesine rağmen hala tanıyamadığın ortada… Başladığın beşten tut da, uyguladığın rotasyona, süre verdiğin, vermediğin oyunculara baktığımızda, herhalde o koltukta oturan ‘herhangi’ birinin daha iyi bir analize sahip olacağı da…
Devam ediyor: “Takımımı mental ve fiziksel olarak hazırlayamamın sorumluluğunu bir coach olarak tüm sorumluluğu üzerime alıyorum.”
Yok, malzeme sorumlusu Erkan Karaca alsın istersen!.. Bu nasıl bir itiraftır böyle!.. Eğer takımı mental ve fiziksel açıdan bu maça antrenör olarak sen hazırlayamıyorsan, kim hazırlayacak? Bu cümleyi söyleyeceğine istifa etmiş olman gerekmez mi?
Ekliyor; takımını kastederek: “Ses yoktu, reaksiyon yoktu!”
Yahu sezon başından beri kaybettiğin (hatta kazandığın da!) bütün maçlarda sahada atom bombası atılsa yüzünde en ufak mimik olmadan, takımına oyuna ne mental, ne de teknik anlamda bir ‘müdahale yapma’ yetisi olmayan biri olarak ‘ses yoktu, reaksiyon yoktu’ gerekçesiyle takımdan şikayet etmen gerçekten trajikomik!..
Ve bitiriyor: “Bu sene iyi oynadığımız bazı maçlardaki görüntümüzden uzaktık. Zor bir fikstür var. Önümüzdeki maçlara odaklanmalıyız.”
Final cümlesinden anlaşılacağı üzere kovulmadan bir yere kımıldamaya da niyeti yok!..
Ancak acı gerçek şu ki, ne Kokoskov’un oyuncularına, ne de oyuncuların O’na güveni artık kalmamış. Bu, bir takımın başına gelebilecek en kötü durumlardan biri… Ve bu kötü tablo her geçen gün biraz daha kangrene doğru gidiyor…
Bir-iki teknik detay ve küçük çaplı bir analiz koca 40 dakikayı özetlemeye yetiyor… Alba Berlin’de Eriksson, Lammers ve Fontecchio gibi ana rotasyonun önemli unsurları sakatlıkları nedeniyle yoktular. Ama çözümü kendi içlerinde yaratabilecek düzeyde deneyimli ve kaliteli bir coach olan Reneses’e ve yine oyun seçtiği oyuncu grubuyla bunu sorun olarak görmeden “takım kimliği” ile çatır çatır basketbol oynayarak kazandılar. Fenerbahçe BEKO ise daha hiç hazır olmadığı görülen De Colo’yu böyle bir maçta kazanmaya kalkıştı. İyi halinde bile eleştirilecek bir çok yönü olan De Colo, kötü iken saç baş yoldurdu. Fark 20’lere çıktıktan sonra da kenara oturdu.
Haftalardır takımın kurtarıcısı konumuna gelen Bobby, yine fark çift hanelere çıktıktan sonra sahaya sürüldü. Normalde takımın direnç sembolü olan Bobby’nin vücut dili bile bu kez “yeter artık” der gibiydi… O da olmayınca, zaten kenardan gelenlerin de büyük bölümü oyuna çoktan küsmüş isimler olduğundan Sarı-Lacivertliler, bu sezonki “facia” yenilgilere yeni bir halka eklemiş oldular. Kokoskov’un, işler kötü giderken, fark 10, 20, 30 sayıya çıktığında da, takımı rakibin alan savunmasına saha içinde çare üretemediği o koca süreçte de en ufak bir mimik göstermeden bunu izlemekle yetinmesi akıl alır gibi değildi!..
Ders çıkarılacak maçlar çoktan geride kaldı. ‘Hata bende’ deyip günah çıkarılacak evreyi de çoktan aştık… Artık işi eyleme dökme zamanıdır. Derhal istifa et Kokoskov!..
EFES’İN DE TADI KAÇTI
Anadolu Efes’te, zorlu maç trafiğinde eksiklerin yoğunluğunda bazı oyuncuların üzerine binen yükün acısı yavaş yavaş çıkmaya başladı. Simon’un sakatlığı da bu aşırı yüklenmenin bir getirisiydi. Takımın beyni konumundaki bu oyuncunun yokluğu, kazanılan Asvel mücadelesinde de, dünkü Valencia yenilgisinde de fazlasıyla hissedildi. Hırvat oyuncunun Efes için ne kadar kilit bir isim olduğu da ortaya çıktı. Anlaşılan o ki Efes’in de geçen yılki çizgisine ulaşması daha fazla zaman alacak.