Türk basketbolunun önde gelen isimleri, kısa bir süre önce ebediyete uğurladığımız ‘duayen’ basketbol adamı Yalçın Granit’in ölümünün ardından duygu ve düşüncelerini Basketdergisi.com’a aktardı
Granit’e hem oyunculuğu hem antrenörlüğü ve hem de idareciliği sürecinde yol arkadaşlığı yapan basketbol adamlarının görüşleri şöyle:
Faruk Süren:
“Çok değerli bir insanı yitirdik. Yalçın Granit’in bende çok ayrı bir yeri vardır. Ben O’nu ağabeyim olarak gördüm. Dostum oldu. Ailece görüştük. Galatasaray’da beraber çalıştık. Büyük başarılar elde ettik. Çok güzel zamanlarımız oldu. Zor zamanlarımız da oldu. Birlikte yürüdük. Yalçın ağabey basketbolun filozofuydu. Bu işi düşünce bazında ele alıyor, analizini ona göre yapıyordu. Müthiş bir mantık yürüterek, sporun içine yüreğini de koyarak oyuncularına ve birlikte çalıştığı antrenörlere yansıtıyordu. Çok değerli bir insandı. Çok çekiyordu son zamanlarda. Huzur içinde yatsın. Ailesine ve sevenlerine baş sağlığı diliyorum. Onu çok özleyeceğiz. Eksikliğini hep hissedeceğiz.”
Aydın Örs: “Bir dönem herkesin düşünemediğini çok farklı pencerelerden ortaya koyan, gerçekten üst seviyede bir basketbol adamıydı. Belki de birincisiydi. Oğlu Ali Granit’in, Onun için yazdığı ‘Adanmak’ isimli kitap aslında çok şeyi anlatıyor. Gerçekten basketbola adanmış bir hayat yaşadı Yalçın ağabey. Tabii onun harika bir oyunculuk dönemi, harika bir antrenörlük dönemi oldu. Ama benim için basketbol yazarlığı ve konuşmacı olarak basketbola yeni yaratımlar katması çok önemliydi. Devamlı yenilik peşindeydi ve bizlere de örnek oluyordu. Bazen düşünüyordum; bu kadar farklı nasıl düşünebiliyor, biz nasıl düşünemiyoruz diye… Tabii o Yalçın ağabeydi. Bir basketbol filozofuydu. Onu çok özleyeceğiz. Sık sık konuşuyorduk. Son doğum gününde de konuşmuştuk. En zor anlarında bile aklında hep basketbol vardı. Bana devamlı telkinlerde bulunup, ‘Aydın, sen şu bireysel gelişim coachluğu meselesine öncülük et” demişti. Çok farklı, özel bir insandı. Allah rahmet eylesin. Onu çok özleyeceğiz. Ama O’nu unutmamak ve unutturmamak lazım. Genç nesillere onu anlatmamız gerekiyor.”
Erman Kunter: “Yalçın ağabey hakikaten çok özel bir insandı. Günün 24 saati basketbolla yaşayan biriydi. Aktif olarak genel menajer oldu, coach oldu, şube başkanı oldu. Ama onların haricinde de sosyal hayatının tamamında basketbolla yaşayan birisiydi. İkincisi, bütün çıkan basketbolla ilgili literatür, yenilik ve aklına ne geliyorsa en son uygulamaları çok yakından takip ediyordu. Tabii böyle bir insanla çalıştığınız zaman şöyle bir avantajınız oluyor. Otomatikman siz de kendinizi yeniliyorsunuz. Bunu yapmak zorundasınız çünkü sizin genel direktörünüz bunu yaptığınız zaman siz de buna mecbur kalıyorsunuz. Bu, otomatikman onunla birlikte çalışanları motive etmeye, çalışmaya ve yeniliklere açık hale getirmeye itiyordu. Bu en önemli özelliklerinden birisiydi. Onunla çalışırken sürekli imtihan vardı. Takip etmezsen çok zor durumda kalırsın. Çok detaya giremiyorsun, ama söyledikten sonra Denver Nuggets ne yapıyor ona bakmalısın. Yoksa asla unutmazdı. Sahada olmayı severdi. Çok aktif, takipçiydi. Antrenmanların 5’e 5 olmasını severdi. Fakat biz de coachlar olarak set çalışmak, drilleri uygulamak isterdik. Onlara çok kızardı. Burası laboratuar değil derdi. Biz de buna karşılık antrenman saatlerini ona bir saat rötarla söylerdik ki bazı drillerimizi o gelmeden yapabilelim. Antrenman 5’te ise 6’da derdik. Kısacası Yalçın ağabey çok renkli, basketbolla yatın kalkan çok değerli bir insandı. Nur içinde yatsın. Onu çok özleyeceğiz.”
Fehmi Sadıkoğlu:
“Yalçın ağabey bizim basketbolumuzun çınarıydı. O kadar çok yönlü birisiydi ki anlatması bile çok zor. Ben kendisini izleme şansı da elde ettim. Dünyanın en iyi oyuncularından biriydi. Çok akıllı, maç nasıl oynanır, nasıl kazanılır bilen biriydi. O devrin şut stiline yeni bir çehre kazandırmıştı. Basketbolu bıraktığı zaman jump shot’ı geliştiren ve sporcularına öğreten bir antrenördü. Antrenörlük döneminde de çok iyi işler yaptı. Darüşşafaka’da yetişti, çok genç yaşta Galatasaray’a geldi, 17 yaşında Türkiye’nin en iyi oyuncularından biri oldu. Sonra Galatasaray basketbol şubesinde şampiyonluklar serisinin gelmesinin en önemli sebebiydi. Hep inandığı oyuncu, antrenör ve idareci saç ayağının beraber olmasının temini için uğraştı. Bunu başardığında da Faruk Süren döneminde muhteşem bir çıkış yaptılar. Yalçın Granit herkese bilgilerini aktarmayı seven birisiydi. Hepimizi ilmiyle donattı. Hep onun yazılarını takip ettik. Ve bence bu dünyadaki görevini huzur içinde bitirdi. Bir çınarımızı kaybettik. Artık O’nun gölgesi altında yaşayacağız. Çınarlarımızı bir bir kaybediyoruz. Yalçın ağabeye Tanrı’dan rahmet diliyorum.”
Nur Danişmend:
“Basketbolun herhalde tanınan en büyük ismi göçtü, gitti. Allah rahmet eylesin Yalçın ağabey ile acı tatlı çok hatıramız var. Yeri doldurulamayacak bir basketbol insanıydı. Onu örnek alıp da peşinden giden de pek olmadı ama umarım Türk basketbolunun kalkınması için en az birkaç Yalçın Granit daha çıkar ortaya. Yoksa bu işin düzeleceği yok. Onu çok arayacağız. Allah rahmet eylesin.”
Cihat Levent:
“Yalçın ağabey bir basketbol oyuncusu ve antrenöründen çok daha fazlasıydı. Bütün hayatını basketbola adamış, onun kadar çok basketbolu seven birisini daha hiç görmedim. Yalçın ağabey ile benim yolum Galatasaray’da kesiştiği zaman O’nun Türk basketboluna birçok hizmeti vardı. Ama o yıllarda, 84-85 sezonunda Galatasaray’ın 19 yıl aradan sonra şampiyon olması tekrar Yalçın ağabey sayesinde olmuştur. Bu da Türk basketbolunda çok ciddi bir çığır açtı. Çünkü o dönemde basketbol sadece Efes Pilsen, Eczacıbaşı, Çukurova, Paşabahçe gibi müessese kulüplerinin tekelindeydi. Seyircili takımların, kulüp takımlarının tekrar basketbolda söz sahibi olmasının ve Türk basketbolunun tekrar seyirci tarafından sevilip, tekrar çok yüksek seviyelere çıkmasında Yalçın ağabeyin çok büyük payı olduğunu düşünüyorum.”
Nuri Tan:
“Yalçın Granit, modern basketbolun Türkiye’de temelini atan öncülerden biridir. Yıldızı parlayıp dışarıda oynayabilme kapasitesi olan, ardından bunu gerçeğe dönüştürüp yurtdışında ülkemizi gururla temsil eden, hem oyuncu hem de antrenör olarak kendine ve çevresine hayatı boyunca yatırım yapan çok değerli bir basketbol adamıydı. Çok iyi bir insandı. Kaybettiğinde oyuncularını hiçbir zaman suçlamazdı. Darüşşafaka’ya, İTÜ’ye ve Eczacıbaşı’na çok büyük emekleri geçen, Galatasaray’da büyük başarılara imza atan, Milli Takım’da da görev yapan ve çok şey katan çok değerli bir basketbol adamıydı. Allah rahmet eylesin.”
Esat Yılmaer:
“Yalçın ağabey, engin basketbol bilgisi ve ilgisiyle Türk basketbolunun gerçek bir efsanesiydi. Doyumsuz sohbetiyle biz gençlere sürekli bir şeyler öğreten, basketbolun daha iyiye, daha güzele gitmesi için hiç bıkmadan usanmadan çalışan, bu büyük basketbol filozofu için söylenecek en güzel söz, O’nun basketbolun baş öğretmeni olduğudur. İçindeki tükenmeyen basketbol sevgisiyle ömrünü adadığı bu sporu güzelleştirmek için çalışan Yalçın ağabey, yaşamının son anına dek basketbolun içinde kalarak hepimize örnek oldu. Ve sürekli basketbolu daha iyi noktalara getirmek için çalıştı. Bu büyük öğretmen ile Hürriyet gazetesi çatısı altında uzunca bir süre beraber olmak ve onun fikirlerinden yararlanmak benim için gerçek bir onur ve gurur kaynağı olmuştur. Yalçın ağabeyi her zaman o muzip gülüşü ve engin basketbol bilgisiyle anıp onun bizlere açtığı. Basketbol bilgisiyle yaşayacağız.”
Koray Mincinozlu: “Çok güçlü ve çekici bir karakterdi. Ve kendisini özel olarak önemsetirdi. Çok önemliydi de… Şartlar oluşmadan asla sahneye çıkmazdı. O konuda hiç riske girmezdi. Ama, şartlar oluştuğunda ve sahneye çıktığında muhteşemdi. Muazzam bir motivatördü. Basketbolla ilgili herkese ve her durum için canlandıracak ve coşturacak bilgi biriktirirdi. Bunları uzun süre zihninde tutar ve yeri geldiğinde de aktarırdı. İş dünyasında ve diğer tüm plotformlarda böyle bir motivatör görmedim. Yani, motivasyon ve coşku onun için en önemli şeydi. Geri kalanı hep arkada kalırdı. Şöyle ki, ben diğer ekole ait olduğumdan (yani Cavit Altunay, Aydan Siyavuş gibi, oyunculara sistem, tekrar, iyi alışkanlıklar kazandırma vesaire gibi bir yol izleyen ekol) ben antrenman programları yapar, kendi sistemime sadık kalırdım. Ama o geldiğinde tüm bunlar geçerliliğini yitirirdi. Onun programı yoktu. Coşku verecek her hangi bir şey bulduğunda antrenmanı keserdi. Tabii o Yalçın Granit’ti. Bütün oyuncular ona güvenirdi. Ve antrenman birdenbire korkunç bir motivasyonla devam ederdi. Çünkü o seçtiği şey hep doğruydu. Ve bu coşkuyla benim antrenman programım yerle yeksan olurdu. Ama o sırada o kadar karizmatik ve imrenilesi, hayran olunası olurdu ki bundan sonuç alınırdı. Yani bizim sistem fasa fiso olurdu. Ve ben buna o zamanlar çok içerlerdim. Müthiş çelişkili duygular yaşardım. Bugün, 67 yaşın olgunluğuyla değerlendirdiğimde ise olması gerekenin bu olduğunu düşünüyorum. Ama ben o yaşta genç bir antrenör olarak çoğu zaman kırılganlık yaşamışımdır. Ama aynı zamanda da çok hayran olurdum. Duygularını allak bullak eden müthiş bir motivatördü. Yani oyunu yukarıdan oynardı; riske girmeden. Ben aşağıdan oynardım, tabandan. Taban da çok önemli. Ama yukarısı da bir o kadar önemli. Arkasından gelen başarının coşkusu o kadar büyüktü ki, o sırada benim hayal kırıklığım ya da oyun sisteminin yansıma bulmamış olmasının üzüntüsü kendiliğinden geçerdi. Ama eve gedince, coşku durulunca ben kendi kendime katkımın ne olduğunu bilirdim. Ama o katkı karşılık bulmamış olurdu. Çok karmaşık ve çok güçlü duygular uyandıran bir insandı. Allah rahmet eylesin.”
Seyfi Kuştimur: “Yalçın ağabeyi ben ilk 1955 yılında Ankara Kolejliler’le Galatasaray arasındaki maçta gördüm. Oyuncuydu o zaman. Sonra 1960’ta İstanbul’da bir dönem başkentler şampiyonası olurdu eylül ayında. Türkiye’den Ankara ve İstanbul karmaları katılırdı. Atina, Belgrad, Sofya’dan takımlar gelirdi. O turnuvadan önce karşılaştım. O zaman ben oyuncuydum. O yıl aynı zamanda Şekerspor’u da çalıştırıyordum. Yalçın ağabeyin elinde ‘shuffle offence’ kitabı vardı. Armağan (Asena) ağabeye de onu anlatıyordu. Bende “O kitap bende bir yıldır var’ dedim. Beni beğenirmiş. Her seminere katılırdık. Çok seminer verirdi. İlişkilerimiz öyle sürdü. Bir gün bana “Türkiye’de gördüğüm en tehlikeli oyuncu sensin” dedi. Meğer beni Ankara’da izlemiş. İstanbul Yeniköy’de güzel bir evi var. İki yıl önce orada buluşmuştuk. 3-4 saat video izletti, basketboldan başka hiçbir şey konuşamadık. Arada telefon da eder, ‘Sende hangi kitap var’ derdi. Teknik olarak fundamentala çok ağırlık verirdi. Hızlı basketbol oynatmaya çalışırdı. Her açıdan hep basketbol konuşurdu. Sosyal bir şey konuşmamıza imkan yoktu. Oğlunun yazdığı ‘Adanmak’ isimli kitabı ikinci kez okuyorum. Teknik, son derece efendi, bir soru sorduğunuzda sizi asla geri çevirmeyen, yardımcı olan bir insandı. Dediğini yapardı. Anında karar alır ve uygulardı. Çok severdim. Türk basketbolu için görevini fazlasıyla yaptı. Türk basketbolunun en önemli figürlerinden biriydi. Özlüyorum. Keşke Allah daha uzun bir ömür verseydi de yararlı olsaydı.”