Sekiz grupta 32 takımın mücadele ettiği Avrupa elemelerinde milli takımımız B grubunda beş maç sonunda 3-2 ile lider konumda. Son maçın bugün İsveç ile Ankara’da oynanacağı düşünüldüğünde takımımızın grubunu 4-2 ile lider bitireceğini tahmin edebiliriz. Ancak bir başarı hikayesi yaratma konusunda ihtiyatlı davranmakta fayda var. Zira güncel grup liderleri arasında en kötü galibiyet yüzdesine sahip olan takım Türkiye.
Bu gruplardaki ilk üç takımın (toplamda 24 takım) sonraki aşamaya geçeceği formatta, altışar takımlı dört yeni grup oluşturulacak ve şu anki gruplarda alınan tüm galibiyet ve mağlubiyetler üst tura taşınacak. Üst aşamada takımımız A grubundan gelecek olan takımlarla, yeni oluşturulacak I grubunda ilk üçe girip Avrupa’dan turnuvaya katılacak 12 takımdan biri olmaya çalışacak. Gelecek turdaki rakiplerimizin olduğu diğer grup ise (A Grubu) İspanya’nın dominasyonuyla ilerliyor. Diğer olası rakiplerimizse Slovenya ve Karadağ.
Elemelerin takvimi FIBA-EuroLeague çekişmesini körüklerken, birçok yıldız oyuncunun ulusal takımı için forma giy(e)memesine de neden oldu. Takımımız ise bu durumdan en az etkilenen takımlardan biri olmasına rağmen dalgalı bir performans sergiliyor. İç sahada çift haneli galibiyetler alan takımımız aynı zamanda Stockholm’de skandal bir performansla sadece 58 sayı atarak rakibinin tek galibiyetini almasını da sağladı.
Son Ukrayna maçına çok kötü başlayan takımımızın ikinci çeyreği 36-12 kazanarak kontrolü ele geçirmesinde ise Cedi ve Furkan önderliğindeki fırtına var. Yine devşirmemiz Wilbekin’in de rakibe birkaç gömlek üstün gelmesiyle maç rahat kazanıldı. Nitekim +,- istatistiğinde bu üç oyuncu da +20’nin üstüne çıktı. Bunun yanında Ukrayna’nın devşirmesinin 35 yaşındaki Pooh Jeter olduğunu ve kadroda üst seviyede oynayan hiçbir oyuncunun olmadığını da not etmek gerek. Gruptaki diğer takımlar için de durum pek farklı değil.
Sarıca’nın basketbol felsefesi tempo/pozisyon sayısının artması üzerine kurulu olmasına rağmen gerek kadronun yetenek problemi, gerekse Sarıca’nın taktik ve motivasyon anlamında epey formsuz bir dönem geçirmesi gibi nedenlerle Türkiye bu elemelerde maç başına sadece 15,4 asist yapıp 72 sayı üreterek her iki alanda da 32 takım arasında 22. sırada yer alıyor. Ribaundlarda ise biraz daha iyi durumdayız.
Kadronun artık Wilbekin-Furkan-Cedi omurgasında yürümeye çalışacağı netleşti. Yine perimetrede Doğuş’un yapacağı baskılı savunma takımımız için kritik. Tam da bu noktada Sarıca’nın diğer guard olarak tercih ettiği Barış’ın oyun yapısı bu düzenle uyumsuz. Barış yarı sahada önemli işler yapan ve Ene’nin elinde kariyerinin son döneminde büyüyen bir oyuncu olmasına rağmen, zor maçlarda geçen seneki EuroBasket’te Sinan’ın yaşadığı problemleri yaşayabilir. Zira Sarıca Barış sahadayken de tempodan taviz vermek istemiyor. Sarıca’nın muhtemelen ritim/enerji sürekliliği sağlamak için yaptığı bu tercih sadece Barış profilindeki kısalar için değil mevcut uzunlar için de sürdürülmesi kolay olmayan bir düzene işaret ediyor. (Sarıca’nın Yiğit Arslan ve/veya Buğrahan Tuncer’den faydalanarak farklı tempo seviyelerinde de sorun çözmeyi denemesi hücumun çeşitlilik kazanması açısından önemli olabilir. Hatta o zaman Barış’ın da verimi artar. Çünkü zaman zaman şut problemi yaşayan takımımız tempo ile telaşı karıştırabiliyor ve örneğin; bir gün 20 atan Melih bir gün sıfır çekebiliyor.)
Öte yandan Ersan İlyasova ve Ömer Aşık’tan yoksunken elimizde kalan uzun rotasyonu ortalama bir Eurocup takımında dahi doğrudan oynayabilecek kapasitede değil. Ukrayna maçında Metin çift haneye çıkmış olsa da uzunlardaki toplam yetenek ve çabukluk seviyesi Sarıca’nın basketbol mantalitesine veya günümüz basketbolunun gereklerine cevap verecek düzeyde değil. Bu nedenle muhtemelen hedef maçlarda yine Cedi’nin 4 numarada olduğu dört kısalı sistemle oynayacağız ve oyunu kısaların sürüklemesini bekleyeceğiz.
Gelecek gruplarda ilk üçe girmek bu gruba göre daha zor olacak. Yine de bu gruplardan getireceğimiz galibiyet avantajıyla İspanya’nın ardından yeni grubu ikinci kapatıp Dünya Kupası’na katılacağımızı söylemek mantıksız olmaz. Fakat deplasmanlardaki kötü oyunu nedeniyle İsveç’e dahi maç kaybeden Türkiye için hiçbir şey kolay olmayacak. Slovenya ve Karadağ ile oynanacak maçlar doğrudan sıralamayı belirleyeceği için hata lüksümüz yok. Ancak işler yolunda gitse dahi Avrupa’da ilk 12’ye girmek, basketbola en çok yatırım yapan ülkelerden biri olarak Türkiye için bir başarı kriteri olmamalı. Bu açıdan Dünya Kupası öncesi oynayacağımız İspanya maçları gerçek seviyenin tespiti için değerli olacak.
Geçen sene evimizde oynanan EuroBasket’te yenmemiz gereken vasat takımları yenip, üst seviye hiçbir takımı yenemeden turnuvaya veda etmiştik. Dünya Kupası’nda da benzer bir durumun yaşanmaması için Sarıca’nın kadroyu doğru seçmesi ve eldeki oyunculardan maksimumu alması gerek. Aksi takdirde sadece alt seviye takımları yenebilen bir takım olarak Dünya Kupası’nda sıkıntılı günler geçirebiliriz. Uzun vadede ise oyuncu yetişirilmesi/gelişimi konusunda radikal adımların atılmadan 1999, 2001, 2006 veya 2010’daki gibi hikayelerin yazılamayacağı ortadadır.