Geçen Cuma akşamı TRT Spor’da benim de yer aldığım Pota Altı programında Beşiktaş’ın ve A Milli Takımın koçu Ufuk Sarıca’yı konuk ettik.
Programda Sarıca’nın Efes’in Koraç zaferinden, Karşıyaka’daki yükseliş sürecine, Beşiktaş’taki problemlerden A Milli Takımın fikstür ile devşirme problemlerine ve hocanın aile hayatına ilişkin fikirlerini birinci ağızdan duyma şansımız oldu. Ülkenin yetiştirdiği elit basketbolculardan biri olan Sarıca, Efes’in Türk spor tarihinde bir ilki gerçekleştirip Koraç Kupası’na uzandığı kadrosunun en önemli kanat oyuncularından biriydi. Bu başarısını koç olarak da sürdüren Sarıca halen basketbolumuzda izler bırakmaya devam ediyor.
Efes’in zaferinin yıl dönümüne (aynı gün olmasa da aynı hafta) denk gelen programda Sarıca, bir nesle basketbolu sevdiren takımın parçası olduğu yılları tekrar hatırladıktan sonra güncel konulara değindi. Bu noktada A Milli Takımların EuroLeague – FIBA çekişmesinden olumsuz etkilendiğini tekrar vurgulayan Sarıca devşirmeye ise şartlar gereği karşı çıkmıyor. Son şampiyon Slovenya veya basketbolda öncü olan İspanya’nın dahi devşirme kullandığını belirten Sarıca’nın, takımında gelecek senelerde de bir yabancı asıllı oyuncuya yer vereceği ortada. Bu isim ise Dixon yerine Wilbekin olabilir. Dahası tek bir devşirmeye bağlı olmanın da sakatlık gibi etkenlerle sorun olabileceğini düşünen Sarıca, yakın gelecekte TBF’nin birkaç oyuncudan oluşan bir devşirme havuzu yaratmasını da isteyebilir.
Gelen sorular üzerine Karşıyaka’daki başarısının sırrını takımın istikrarına ve “yolda büyümesine” bağlayan Sarıca, Beşiktaş’taki problemlerin temelinde sezon başı kaybettikleri kritik isimler ve sakatlıkların yer aldığı düşüncesinde.
Teknik olarak tempoyu seven Sarıca’nın bu yapıya tam uymasa bile MVP’lik performans sergileyen Stimac’ı ve oyun kurma kabiliyeti olan ve basketbol IQ’su yüksek Roll’u aradığını ancak Strawberry, Gabriel vb. örneklerde olduğu gibi EuroLeague’e oyuncu göndermekten de gurur duyduğunu söyleyebiliriz. Bu noktada Sarıca Beşiktaş’ın bu seneki dalgalı performansından memnun değil elbette. Ancak takımın son iki senede Avrupa’da aynı noktada maç kazanamadan elenmesinin yanında grupları lider bitirmesinin de önemli olduğunu unutmamak gerektiği düşüncesinde. Sonuçta hoca için bu tekrarlar tesadüf olarak değerlendirilebilir.
Bir diğer nokta da takımın anahtar oyuncusu olması beklenen ancak bunu gerçekleştiremeyen Clark’ın geleceği. Sarıca şimdi olsa onu yine transfer edeceğini belirtirken, istikrarsız olmasına rağmen Clark’ın önemli bir oyuncu olduğu görüşünde.
Bilindiği üzere Sarıca ailesi bütün olarak basketbolun içinde. Çocuklarıyla olan ilişkisi basketbol üzerinden de şekillenen Sarıca boş vakitlerinde önemli basketbol maçlarını izlediğini (eğer programa katılmasa, program saatinde oynanan CSKA – Fener maçını izleyeceğini) belirtti. Bu noktada hem kulüp takımı hem de A Milli Takımı çalıştıran Sarıca’nın çok az boş vakti olduğunu sanırım belirtmeme gerek yok. Bu durum koç gelişimini de etkileyen unsurlardan biri.
Şu aralar gerek İsveç ve Letonya mağlubiyetleri, gerekse Beşiktaş’ın Avrupa’dan elenmesiyle Sarıca doğal olarak eleştiriliyor. Özellikle son dönemdeki maçlarda mağlubiyetlerin faturası doğrudan Sarıca’ya kesilebilir. Hoca bu dönem kendini yenileme noktasında beklentileri karşılayamıyor ve 2-2-1 tam saha baskı gibi şablonların dışına fazla çıkmıyor. Beşiktaş bir A planına bağlı olarak oynarken maç içerisinde başka bir planı verimli uygulayamıyor ya da uygulamıyor. Bu durum maç önü ve maç içi koçluğu noktasında hocanın haklı eleştiriler almasına neden olmakta.
Ancak Sarıca’nın basketbolun gittiği yerin peşinde olduğunu yani modern basketbol eğilimlerini (atlet ve şutör oyuncular ile tempolu ve paylaşımcı oyun) takip etmeye çalıştığını unutmamak gerek. Sarıca eğer form tutar ve hatta bu yaz kendini daha da geliştirebilirse bu durum hem Beşiktaş hem de A Milli Takım için çok faydalı olacaktır.
Sonuçta, kendini sürekli yenilemenin ve geliştirmenin oyuncular kadar koçlar için de vazgeçilmez olduğu noktasından hareketle, bir koç için genç sayılabilecek Sarıca’nın önünde her açıdan uzun bir yol olduğunu söyleyebiliriz.
TOGAN KARATAŞ