5 Aralık 2024, Perşembe
spot_img

Yerli Oyuncu Paradoksu

Basketbol Süper Ligi’nde takımların bütçelerinin büyümesi ve kadrolarında bulundurabileceği yabancı oyuncu sayısındaki artış ile Türk oyuncuların aldıkları dakikalar tarihsel olarak dip yapmış durumda. (Yaklaşık 20 yıllık gelişim için tabloya bakınız.) Sinan Güler ve Cedi Osman dışında hedefi olan bir takımda kendi pozisyonunun net olarak birinci oyuncusu olabilecek veya üst düzey bir Euroleague takımında ana parça olabilecek bir oyuncumuz yok. (Semih Erden, Furkan Aldemir ve Göksenin Köksal gibi ideal yan parçaları ve devşirme Bobby Dixon’u saymıyorum.)

Pasaportun değil hak edenin oynaması gerektiğini düşünenlerden biri olduğumu baştan belirtmek isterim. Bu konuda “Yabancı sınırlaması gelsin – Türk oyuncular süre alma şansı bulamıyor.” ya da “Çalışkan olmayan Türkler sırf pasaportu nedeniyle hak etmediği paraları kazanıyor ve takımlarımızın kalitesi düşüyor – çözüm kısıtlamak değil” şeklinde çatışan iki düşünce mevcut. İki düşüncenin de haklı yanları var. Nitekim bir fikir birliğine varılması için geçenlerde TBF yine bir konferans (Sapanca Arama Konferansı) düzenledi. Umarım gerçekten faydalı olmuştur. Fakat bu tip konferansların ülkemizde sonuç vermişliğine pek rastlamadım. Geleneksel olarak böyle oturup tartışılır ancak kararlar genelde birkaç kişinin inisiyatifine kalır. (“Ne kadar çok toplantı yapılıyorsa o kadar az iş yapılıyordur.” sevdiğim bir sözdür.)

Kaynak: Twitter – @tblstat (http://basketbol.tblstat.net/)  – Bu güzel derleme için teşekkürler.

Tartışmalar sürerken 90’larla yükselişe geçen Erkek Basketbolunun A Milli Takım düzeyinde artık gerileme dönemine girmiş durumda olduğu bir gerçeklik olarak masada duruyor. Soruna 90’lardan bakarak çözüm bulmamız da olanaklı görünmüyor. Zira basketbol piyasamız çok büyümüş durumda. Bu nedenle yeni soruna yeni çözümler üretmeliyiz.

10-12 sene takımı sürükleyen ‘79 jenerasyonunun yerine büyük yıldızlar koyabilmiş değiliz. Bunun tabii ki birçok nedeni var. NCAA’den mezun olup NBA kontratı şansı elde edemeyen veya NBA’de gözden çıkartılan birçok kaliteli oyuncu var ve bu oyuncular Avrupa’da rahatlıkla oynayabilecek kapasiteye sahip. Ayrıca Avrupa’nın en zengin kulüpleri arasında ülkemizden de takımların adı geçiyor. Haliyle oyuncu almak yetiştirmeye tercih ediliyor. (Ek olarak altyapı yatırımları finanse edilse bile Euroleague için hazırlanan oyuncuların hemen NCAA veya NBA’e gitme gibi bir durumu da oluyor.) Bu nedenlerle Türkiye, yabancılar için güçlü birer çekim merkezi haline geldi ve kulüplerimizin Avrupa’daki başarı seviyesi yükseldi. Bir başka ifadeyle sürecin olumlu çıktısı “kulüp başarıları” oldu.

Ancak sürecin olumsuz çıktısı da “milli takımda oynayabilecek oyuncu havuzu darlığı” oldu. Üstelik alt seviyelerde gelen Avrupa ve Dünya madalyalarına rağmen! (Örneğin; Ersan İlyasova’nın olimpiyat elemelerine gelmemesi ile çift pivotla sahada yer alan bir Milli Takım seyrettik.) Altyapıda kulüp ve Milli Takımlar düzeyinde büyük başarılar elde eden oyuncuların zamanla ikinci lig seviyesine kadar gerilediğine yıllardır şahit oluyoruz. Bu gençleri “Çalışmıyorlar!” diye suçlayarak bir yere varamayız. Evet, genç oyuncularımız gerçek birer profesyonele dönüşmek istiyorlarsa çok çalışmak zorunda. Fakat bu durum sadece oyunculara bırakılamayacak kadar kritik. Bireysel gelişim, ancak oyuncuları doğru yönlendiren antrenörlerin, ailelerin ve hatta onlara psikolojik destek verecek uzmanların varlığı ile bir anlam kazanabilir. Menajerin “pazarladığı” 18-19 yaşındaki Anadolulu bir gencin hayatındaki büyük değişimlere ayak uydurması kolay değildir.

Kısa vadeli yaşayan bir ülke olduğumuz için yıllar alan oyuncu yetiştirme süreci bize çok zor geliyor. Altyapı antrenörleri bile kazandıkları maç sayısı ile sınanırken, Avrupa’da mücadele eden takımlarımızın antrenörleri de yönetimin koyduğu hedeflere kısa vadede ulaşmak için yetiştiricilik yerine yarışmacılığı tercih ediyor. Bunu üç senedir ülkemizde olmasına ve kontratı garanti olmasına rağmen Obradovic’in hamlelerinde bile görebiliriz. Avrupa’nın en iyi koçunun davranış kalıbı bile ülke gerçeklerinden çok fazla farklılaşamıyor. Yine de maç veya kupa kazanmak yerine oyuncu yetiştirmeyi hedeflersek o kupaları zamanla zaten kazanacağımızdan şüpheniz olmasın. (Real Madrid – İspanya örneği gibi…) Böyle bir durumda Milli Takım da rahatlayacaktır. Ayrıca Euroleague şampiyonlarının çoğunun ana parçalarının yerli oyunculardan oluştuğunu unutmamak gerekir. Yoksa oyuncu devşirerek bir yere varmamız kolay değil.

Peki sonuç olarak neler yapılabilir?

  1. En temel olarak spor ve eğitimin birlikte yürüyebileceği MEB – TBF ortaklığında bir yapıya (ve tabii diğer branşlar için de) geçilebilir.

  2. Almanların futbolda yaptığı gibi tüm ülke çapında altyapı akademileri kurulabilir. Yabancı oyunculara milyonlarca dolar – avro harcayan kulüpler için bu bir zorunluluk haline getirilebilir.

  3. Yerli oyunculara çok süre veren veya yabancı hakkını doldurmayan takımlara federasyon ciddi teşvikler verebilir.

  4. Takımlarımız, NBA’deki gibi, oyuncuların eksik yanlarını gidermek için özel koçlar ile anlaşabilir. Ayrıca gençlerin gelişimi, ileri seviye bilgisayar programları ile takip edilebilir.

  5. Gençlerimizin kişisel gelişimini belirleyen unsurlardan biri olan kariyer planları sadece menajerlere bırakılmamalıdır. Genç oyunculara hayatlarındaki büyük değişikliklere adapte olmalarını sağlayabilecek psikolojik destekler verilebilir.

  6. Yetenekli ve başarılı genç oyuncularımız federasyon aracılığıyla NCAA’e yönlendirilebilir. Gençlere eğitimini orada  tamamlama karşılığında TBF bursları sağlanabilir.

  7. Milli Takımlar ile her turnuvaya madalya amacıyla gitmek yerine 1999 Eurobasket’te Erman Kunter’in yaptığı gibi yetenek tavanı yüksek olan – potansiyelli gençler gelecek turnuvalara hazırlanabilir.

Dikkat ederseniz “Yabancı hakkı şu kadar olmalıdır.” gibi bir önermem yok. Düzenlemeler kısıtlayıcı değil yol gösterici olmalıdır. Öte yandan düşünce üretmek tabii ki önemlidir ama eyleme geçmek daha önemlidir. Sonuçta, eğer kısa ve uzun vadeli almaşık düzenlemeler – radikal hamleler yapılmazsa Milli Takımlar düzeyinde daha da yıkıcı sonuçlarla karşılaşmamız sürpriz olmayacaktır.

 
BENZER HABERLER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Reklam -spot_img

Son Haberler