22 Kasım 2024, Cuma
spot_img
Ana SayfaDİĞERNBA Küreselleşirken: Henry Biasatti'den Furkan Korkmaz'a NBA ve Avrupalılar

NBA Küreselleşirken: Henry Biasatti'den Furkan Korkmaz'a NBA ve Avrupalılar

1. BÖLÜM:

NBA KÜRESELLEŞİRKEN: HENRY BIASATTI’DEN FURKAN KORKMAZ’A NBA VE AVRUPALILAR

 

1 Kasım 1946’da NBA’in (o zamanki adıyla Basketball Association of America) ilk maçı Kanada’nın Toronto şehrinde oynanır. Bu ilk maçta, Toronto Huskies formasıyla New York Knicks’e karşı mücadele eden bir “İtalya doğumlu – uluslararası” basketbolcu da forma giyer. O oyuncu Henry Biasatti’dir ve Biasatti NBA’deki ilk yabancı oyuncudur.[1] Bu maçtan 60 yıl sonra yapılan NBA draftında ise rekorlar alt üst olur: İlk turda seçilen 30 oyuncunun 15’i “uluslararası” oyuncuyken, dokuzu Avrupalıdır. (Toplamda ise draft edilen 60 oyuncunun 26’sı uluslararası oyuncudur.) Önümüzdeki sezonda, draft edilenlerle birlikte, birçok “yeni Avrupalının” NBA’de sahne alması muhtemel.  Böylece 2014-2015 ve 2015-2016 sezonlarından sonra yeniden 100 ve üzeri sayıda uluslararası oyuncu barındıran bir NBA sezonu izleyeceğiz ve hatta 2014-2015’te kırılan uluslararası oyuncu sayısı rekoru bu sene muhtemelen gelişecek diyebiliriz.[2]. Özetle “istila” olarak görülebilecek bu durumu anlamak için NBA’in yakın tarihine bakmamız gerekiyor.

Modern anlamda küreselleşmenin başlangıç yılları olarak kabul edebileceğimiz 1980’lerle birlikte NBA de “küreselleşmeye” başlar. Her alanda esen liberalleşme rüzgarlarından NBA de nasibini alır ve küresel pazarlama hamleleriyle giderek tüm dünyaya yayılır. Sovyetlerin yıkılmasıyla yeni pazarların yaratılması, ABD’nin Çin’le kurmaya çalıştığı ilişkiler, Avrupa basketbolu ile dirsek teması, olimpiyatlarda profesyonel sporcu oynatma izniyle oluşturulan “Rüya Takım” gibi birçok girişim 80’lerin sonu – 90’ların başında söz konusu olmuştur.[3] 2000’lerde ise NBA’in küreselleşmesi iyice ivmelenir. Günümüze uzanan süreçte NBA, kesintisiz hamlelerle kendi pazarını kendisi yaratmış ve bugün dünya çapında en çok takip edilen spor organizasyonlarından biri haline gelmiştir. Artık sosyal medyada NBA konuşuluyor, NBA maçları tüm dünya TV’lerinde yayımlanıyor, NBA takımlarının ürünleri ciddi talep görüyor vs. Özetlersek, NBA tek başına güçlü bir ekonomi ve kültürü taşıyan bir yapıya dönüşmüş haldedir.

Küreselleşme süreci tabii ki oyunculara da yansımıştır. İlk uluslararası oyuncu 1946’da forma giymiş olsa da Avrupalıların NBA’de gerçek anlamda varlık göstermeye başlaması 80’lere tekabül eder. G. Glouchkov, F. Martin, D. Schrempf, V. Divac, D. Petrovic gibi oyuncularla Avrupalılar (hem batı hem doğu bloğu) için NBA kapısı gerçek anlamda açılmış ve Avrupalılar NBA’de giderek artan oranda varlık göstermeye başlamıştır. Hatta birinci sıradan draft edilen Avrupalı oyuncu bile olmuştur. Kısa sürede Avrupalı oyuncular takımlarının “franchise” oyuncusu olacak seviyeye gelmiş, birçok NBA ödülü ve şampiyonluklar kazanmayı başarmıştır. Girişte bahsettiğimiz rakamlar çerçevesinde, günümüzde NBA’deki Avrupalılar da dahil uluslararası NBA oyuncusu sayısı NBA’deki oyuncuların %20-25’ine denk gelecek seviyeye ulaşmıştır. Nitekim son iki sezonda her NBA takımı, kadrosunda en az bir uluslararası oyuncu barındırmıştır.

MESELE SADECE PARA MI?

Bu yaz, süreci ve Avrupalı oyuncuları etkileyecek önemli bir gelişme oldu ve 2016-2017 sezonu için NBA'de “salary cap – bir takımın oyuncularına verebileceği toplam maaş miktarı için üst sınır” 94 milyon dolar olarak belirlendi. Burada tartışmalarda gözden kaçırılan nokta ise bir de alt sınırın söz konusu olmasıdır. Bu sınır ise (üst sınırın %90’ı) yaklaşık 85 milyon dolardır![4] Bir başka deyişle NBA yönetimi, yapılan toplu sözleşmeler çerçevesinde, elde edilen gelirlerin oyunculara da dağıtılmasını garantilemek için alt sınırı 85 milyon dolara çekmiştir. Ek olarak bu maaş sınırı, sistemin öngördüğü kurallar çerçevesinde “soft – esnek” bir yapıdadır ve maaşların yukarıya doğru genişlemesi mümkündür.[5] Öyle ki, bu sınır çok fazla aşılınca NBA takımları katlamalı olarak “lüks vergisi” de vermektedir. Ancak salon yapımı gibi ek harcamalara rağmen NBA’de takımlar “genelde” kar etmektedir! Şöyle ki, NBA’de televizyon yayınları, reklam-sponsor, bilet-forma satışı gibi birçok gelir kalemi küreselleşme ile katlanarak artmıştır. Rakamlarla netleştirmek gerekirse, NBA’in toplam geliri 2001-2002 sezonunda 2,66 milyar dolarken, 2014-2015 sezonunda bu rakam 5,18 milyar dolar olmuştur.[6] Bu noktada sistem sadece geliri yaratmakla kalmaz, onu takım ve oyuncu bazında dolaylı veya dolaysız olarak dağıtır da. Gelir büyük ölçüde takımlar arasında havuz sistemiyle bölüştürülür (adaleti tartışılır) ve her takım için her sene çok büyük bir kaynak yaratılmış olur. Bir başka açıdan bakarsak, gelirlerde aynı zamanda geometrik bir artış söz konusudur. Bu nedenle, Tuncay Özilhan veya Murat Ülker gibi “başkanların” her sene ceplerinden 15-20 milyon dolar çıkartıp masaya koymalarına gerektirecek bir yapı söz konusu değildir. Ayrıca bu 15-20 milyon dolarlar; bir takımın ortalama olarak 1,25 milyar dolarlık “franchise” değeri[7] olduğu, final maçında 30 saniyelik reklam spotu maliyetinin ortalama yarım milyon doları geçtiği[8] yapıda çok komik kalıyor. Teknik olarak kapalı ama kapıları aslında sonuna kadar açık olan bu yapı, geliri kendi kendine üretiyor ve bir takım ne kadar kötü yönetilirse yönetilsin sistem teknik olarak batmamasını sağlıyor. (Doğru yönetilen bir bütünün parçası olmanın böyle bir avantajı söz konusu.) Bu nedenle NBA’de hiçbir kulüp teknik olarak “batak” içerisinde olmuyor. Tabii ki zarar edilebiliyor ancak sistem bunu kısa vadede kapatacak güce sahip. Ayrıca, uluslararası gelirler dışarıda bırakılsa bile 320 milyonu aşan nüfusu ve 18 trilyon doları aşan ekonomik büyüklüğüyle ABD’nin tek başına bile çok büyük bir pazar konunumda olduğu ve tüm bunların tarihin en ağır krizlerinden birinin etkilerinin tam olarak geçmediği bir dönemde yaşanıyor olması unutulmamalı.

Ekonomik avantajların yanında NBA sportif açıdan da lokomotif konumundadır. Altyapıda genetik avantajlarının yanı sıra güçlü bir spor eğitimiyle yetişen gençler ve üst yapıda muazzam bir organizasyon söz konusu olunca NBA rakipsiz hale gelmektedir. Organizasyonun rakipsiz olması da tüm dünya oyuncuları için daha güçlü bir çekim merkezi haline gelmesini sağlamıştır. Öte yandan, Kıta Avrupasının yetiştirdiği oyuncularla NBA’e karşı kaydettiği mesafe de cevapsız kalmamıştır. (Biraz kapanan makas yeniden açıldı.) Nitekim 2000’lerde NBA oyuncularından kurulu ABD takımı üç büyük organizasyonda (2002-2004-2006) çoğu rakibi küçük görme[9] kaynaklı ciddi mağlubiyetler alsa da, bu yapı 2006’dan beri yenilmeyen bir milli takım çıkarmayı da başarmıştır. Bunu da M. D’Antoni, G. Popovich, D. Blatt ve S. Kerr gibi Avrupanın “düzen” basketbolundan esintilerle NBA’de iz bırakan ve hatta basketbolun tarihsel gidişatını belirleyen birçok koç ve bir organizason olarak Avrupa Basketbolunu ciddiye alarak (scouting de dahil) başardılar. O halde NBA organizasyonu hem başarılı hem de öğrenmeye açık diyebiliriz.

Tüm bu gelişmeler ekseninde Avrupalı oyuncuların NBA’e gidiş nedenleri kabaca ikiye ayrılabilir:

  1. Kariyerinde NBA sayfası açmak, gelişmek ve kendini en yüksek seviyede (okyanusta) ispat etmek.
  2. Avrupa’dakine göre daha fazla kazanç elde etmek ve daha fazla izlenir olmak.

Bu iki seçenek arasında bu seneye kadar kısmi bir denge vardı diyebiliriz. Bu nedenle anahtar rolden yan role geçmeme isteği, vergi sistemi, €-$ kur farkı, NBA’e ilk adımda yüksek kontratlar alınamaması gibi nedenlerle S. Rodriguez gibi oyuncuları Avrupa’da izliyebiliyorduk. Ancak bu sene işler değişti. Maaş sınırı bir anda 70 milyon dolardan 94 milyon dolara çıktı ve NBA, “elit Avrupalılar” için artık çok daha cazip hale geldi. Böyle olunca da bu yaz yapılan çılgın sözleşmelerde birçok Avrupalının adı geçer hale gelmiştir. Bu çılgınlık duracak gibi de değil, zira maaş projeksiyonlarına bakıldığında gelecek sene “salary cap”in 100 milyon doları aşması beklenmektedir.[10]

Bu durumun birkaç sonucu olmaktadır. T. Mozgov örneğine bakalım: Cavs’da neredeyse hiç süre almamış olan Mozgov, normal koşullarda Avrupa’ya 1-2 milyon dolarlık kontrat ile dönebilirdi. Eski maaş seviyeleriyle NBA’de alacağı maaşsa muhtemelen en çok 3 milyon dolar seviyesinde olurdu. Oysa yeni sistemde yıllık 16 milyon dolara (Euroleague’de iddialı bir takım bütçesi) Lakers’a imza atabildi. İşte bu yüzden bu oyuncular Avrupada “kral” olmaktan kolaylıkla vazgeçebiliyor. Fakat oyuncuları bekleyen bir tehlike de söz konusu. 2014-2015 Euroleague MVP’si N. Bjelica gibi kaliteli ve olgun bir oyuncu olarak NBA’e giden bir oyuncunun bile işinin hiç kolay olmadığını seyredip görüyoruz. Bu açıdan her Avrupalının NBA’de başarılı olması gibi bir beklenti oluşmamalı. Ayrıca Avrupa’da takımında birçok görevi olan kilit bir oyuncu, NBA’de koçun belirlediği kısıtlı rolü (sadece ribaund çekmek, sadece savunmak gibi), kısıtlı dakikalarda icra etmek zorunda kalabiliyor. Bu açıdan NBA her ne kadar oyuncu için fiziksel gelişim ifade etse de, bazı durumlarda teknik gerilemeye neden olabiliyor. (L. Kleiza, K. Papanikolaou gibi oyuncuların başına gelen ve bence bu sene NBA’e giderse Furkan Korkmaz’ı bekleyen tehlike budur.) Bunların yanında Euroleague’de tüm maçlar tam konsantrasyon gerektirirken NBA’de normal sezon mental açıdan biraz daha sakin geçebiliyor. Sonuçta NBA, Avrupalılar için her zaman, her koşulda pozitif anlamlar taşır diye bir anlam çıkartmak doğru değil. Ama artı ve eksileri bir tartıya koyarsak NBA’in artıları çok fazla ağır geliyor.

DİPNOTLAR:


[2] 2014-2015’te 101, 2015-2016’da 100 uluslararası oyuncu NBA’de forma giymiştir. Bkz: http://www.nba.com/global/map/

[3] NBA’in tarihçesinde 1946-1985 arası dönem için çok fazla tarihsel not düşülmemiş olması dikkate değerdir.

[5] “Salary Cap” karışık yapısıyla tamamen ayrı bir inceleme alanıdır. Bu konuda bkz: https://en.wikipedia.org/wiki/NBA_salary_cap

[7] 2016’da NBA’de bir takımın ortalama franchise değeri 1,245 milyar dolardır. Bkz: http://www.statista.com/statistics/193442/average-franchise-value-in-the-nba-since-2000/

[9] 2006’da Yunanistan’a yenilen takımın koçu olan Krzyzewski’nin Yunan oyunculardan “numara 4, numara 7 vs.” diye bahsettiği günlerden, 10 yıldır yenilmeyen bir takıma ulaşıldı. O dönemki açıklamalar için bkz: http://www.fiba.com/pages/eng/fe/06_wcm/fanZone/blog/fe_fanZone_expeBlog.asp?newsID=16231


Yarın yayınlanacak yazının 2. bölümünde NBA'in gölgesinde kalan Avrupa basketbolunun yapması gerekenleri değerlendireceğiz.

BENZER HABERLER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Reklam -spot_img

Son Haberler