Eurobasket, 2000’li yılların en istikrarlı basketbol ülkesi olan İspanya’nın şampiyonluğuyla sona erdi. Milli Takımımız da bir anlamda istikrarını korudu ve bir kez daha çeyrek finale kalamadı. Şampiyonadan geriye kalanlara bakarsak ilk olarak NBA felsefesinin Avrupa basketbolunun gerisine düştüğünü söyleyebiliriz. NBA’nın en iyi 5-6 oyuncusundan 3’ü bu turnuvaya katıldı ve hiçbirinin takımı yarıfinali göremedi. Buna karşılık takım ruhuna sahip, kimyası doğru, topu paylaşan, maçı yaşayanlar öne çıktı ve madalyaları kaptı. Tabii ki bizi onlardan çok Milli Takımımız ilgilendiriyor. 2014 yılında U20 takımımız Avrupa şampiyonu olmuştu. Finalde 65-57 yendiğimiz rakip kimdi biliyor musunuz? Bize mağlup olan kadrodan 5 oyuncusu, pazar akşamı kupayı kucaklayan İspanya! O isimlerden biri de turnuvanın en değerli oyuncusu seçildi üstelik… Bizim Avrupa şampiyonu ümitlerimizden yalnızca bir isim (Cedi Osman) bugünkü A Milli Takım kadromuzda.
DOĞRU ANALİZ YAPALIM
Bunun analizini doğru yapmamız gerekiyor. Yetenekleri buluyor, belli bir yaşa kadar yetiştiriyor ama sonrasında geliştiremiyoruz. Sabır sözcüğüyle selamı sabahı kesmiş, çok kısa sürede başarı bekleyen yöneticiler bunun baş sorumlusudur. Antrenörler üzerinde büyük baskı kuruluyor. Her maça işini kaybetme korkusuyla çıkan antrenör, cesaretini kaybediyor. Risk almadan sadece günü kurtarmanın derdine düşüyor. Yabancı oyuncuların tercih edilmesinin, gençlere hiç sıra gelmemesinin nedeni bu. Altyapıda Avrupalı yaşıtlarına üstünlük sağlayan gençlerimiz, A takıma çıkınca yeterli gelişmeyi gösteremiyor. Bu sorunu aşmak için her kulüp 3-5 yıllık planlarla kadro kurmalı. Buna paralel olarak, antrenör kontratları da uzun vadeli olmalı. 1 yıllık antrenör kontratlarıyla takımlar hiçbir yere varamaz.
Kaynak: Cumhuriyet