Fenerbahçe Beko koçu Dimitris Itoudis, Fenerbahçe TV’de yayınlanan 40+ programına konuk oldu. Kariyeri ve kişiliğiyle ilgili sorulan sorulara samimiyetle cevaplar veren Itoudis, transfer çalışmalarıyla ilgili de bilgiler aktardı.
“Benim için hem sizinle konuşmak hem de sizin aracılığınızla Fenerbahçe taraftarıyla konuşmak çok güzel. Böyle bir program yapmayı da bekliyorum. Öncelikle oyunculardan başlayarak Jan ve Ahmet’i Fenerbahçe’ye yaptıkları katkılardan dolayı ve getirdikleri şampiyonluk için tebrik etmek istiyorum. Sezonu çok güzel bir şekilde bitirdiler. Aynı zamanda antrenörlere, Djordjevic’e, ondan önce Kokoskov ve Obradovic’e, Fenerbahçe Spor Kulübü’nü bu seviyeye getirdiği için ve bu kulüpte emeği olan herkese teşekkür ediyorum. Aynı zamanda sadece başantrenörleri değil ama bütün asistanlar, personel, taraftarlar olarak birlik halinde yapılan bir katkı bu ve paha biçilmez katkısı var.”
“İsmim ‘toprak ana’ anlamına geliyor. Bizde isimler şu şekilde, Yorgos mesala Yorgiya olunca dişi oluyor, Dimitris Dimitriya olunca dişi oluyor.”
“Futbol oynadım ama iyi ki oradan ayrılıp basketbola başladım ve basketbol antrenörü oldum. Babam gerçekten çok iyi bir futbolcu ve halen de çok iyi Buzuki çalıyor ama oğullar, babalarının tam tersini yapmak istediği için ben daha çok gitar ve armonikaya yöneldim ve şarkı da söylüyorum. Müziksiz bir hayat düşünemiyorum, müzik hayatımın çok önemli bir parçası. Bandırma’da görev yaptığım zamanlardan bu yana akustik olarak Türkiye’de çok hoşuma giden şeyler var. Kulağıma ne hoş gelirse onu dinliyorum. Hoş gelen her şeyi de seviyorum. Tabii başka yeteneklerim de var ama sizin onları değerlendirmeniz lazım (Gülüyor).”
“Bandırma’da 3 senelik bir anlaşmam vardı ama CSKA’dan dolayı erken bitmek zorunda kaldı. Orada bana yaklaşımlarından dolayı çok teşekkür ediyorum ve minnettarım. Orada inanılmaz bir sevgi var ve kendimi hep onların bir parçası gibi hissettim. Bana çok yakındılar ve çok güzel zamanlar geçirmiştim. Sadece iş ortamında değil dışarıda da herkes bana karşı çok iyiydi. Türklerin o kadar güzel özellikleri var ki… Misafirperverlik zaten en önemli özelliklerinden biri. Nereye giderseniz gidin beni tanıdıkları anda Yunan bir başantrenör olduğum için hemen Yunan müzikleri çalmaya başlarlardı. Bu tarz şeyler çok güzel. Yemek konusuna gelince de doğadan gelen her şeyi çok seviyorum, o yüzden mutfaklarımız da çok benziyor. Ağır yemekler de tercih edebiliyorsunuz, doğal şeyler de… Çok benzediğimiz şeyler olduğunu söyleyebilirim. Bunlar iki ülkeyi birbirine yakınlaştıran şeyler. Özellikle de Girit’e gittiğiniz zaman birini tanımıyorsanız bile bir restoran kapısında karşılaştığınızda hemen sizi içeri davet ederler.”
“O dönem 17 yaşındaydım ve organizasyonu takip ediyordum. Hatta Selanik’te bir arkadaşımla birlikte izlemiştim. Kazanıldığında binlerce kişi sokağa çıkmıştı. İnanılmaz bir ortamdı. Yunanistan basketbolu adına bir devrim gibiydi diyebilirim, tarihini değiştirdi. İnsanlar gerçekten basketbola ilgi duymaya başladı. Ben daha çok ilgi duymaya başladım ki biraz oynamışlığım olmasına rağmen daha ciddiye aldım. Bu jenerasyona şunu gösterdiler, ‘rüyalarınızın peşinde koşup çok çalışırsanız hiçbir şey imkansız değildir.’ işte bunu gösterdiler.”
“Düşündüğünüzde aslında çok karma bir şey, çok kolay değildi. Ben, çok varlıklı bir aileden gelmiyordum ve her şey için çalışmamız gerekiyordu. Örneğin bir ayakkabı istediğimizde biz hemen gidip onu alamıyorduk ve babam derdi ki ‘Bir hafta çalışmamız lazım, belki alabilme olanağımız olabilir,’ diye. Ben böyle yetiştirildim ve her şey için çalışıp hak etmem gereken bir ortamda büyüdüm. Zagreb benim için gerçek anlamda bir hayat okuluydu, üniversite gibiydi. İnanılmaz hocalarım vardı ve çok güzel dostluklar edindim. Orada arkadaşlarımın hepsi antrenör, kondisyoner, futbol antrenörü oldular ve farklı dallarda çok iyi durumdalar. 21 yaşında basketbol oyunculuğunu bıraktım, hiçbir zaman yüksek seviyede bir oyuncu değildim. En önemli hocalarımdan, öğretmenlerinden biri de Dušan Ivković oldu. 1989-1990’lı yıllardan itibaren onunla devam eden bir dostluğumuz var ve aynı şekilde Zeljko Obradovic gibi, Božić gibi… Bunlar hep birlikte çalıştığım insanlar ve gurur duydum. Ben aslında bir bilgi mıknatısı gibiyimdir. Böyle insanlardan bir şeyler öğrenebildiğim için çok şanslı ve onurluyum. Bu sektörde çalışan insanların aileleri gerçekten verdikleri destekten dolayı birer kahraman! Eşim Maria ve kızım Aleksandra’nın inanılmaz destekleri var. Annem ve babamın benim bu mesleğe başladığımda verdikleri öğütler, kazandığım her kuruşu nasıl harcamam gerektiği, yurt dışında okumam için verilen destek… Bunlar çok büyük şeyler ve çok önemliler. İyi bir aile ve destek olmadan bunları başarmak gerçekten imkansız. Bir toplum var ve herkes o toplumda önemli olmak istiyor. Ancak ortak anlayış ve saygı olmadan bu mümkün değil. Tabii basına yansımayan büyük mücadeleler var. Örneğin bizim koçların odasında yaşananlar dışarı yansımıyor. Bunlar çok önemli ama sinerjiyi bulduğunuz zaman da başarılı olabiliyorsunuz.”
“Profesyonel de olsa özel de olsa ilişkiler hep şüpheyle başlar. Doğru insan mıdır? Dost olmak için doğru mudur? Hep bir şüphe oluşur ama uzun süren ve çok sayıda engeli aştığımız ve zorlukları aşarak ortaya çıkan ilişkiler gerçek ilişkilerdir. Obradovic, basketbol adına, Fenerbahçe adına ve benim hayatımda çok önemli bir insan. Panathinakos’ta 13 yılımızı birlikte geçirdik. Amsterdam’da tanıştık ve tanışmamız bir Noel turnuvasında oldu. O dönem ben Zagreb’in koçuydum o da Badalona’nın koçuydu. Ivkovic bize vesile oldu, çünkü O’na bir zarf vermemi istedi ve halen o zarfın içinde ne olduğunu bilmiyorum(Gülüyor) ama o vesileyle tanışmış olduk. O günden bugüne, farklı yerlerde de olsak hep fikir alışverişi yaptık. Daha sonra 1999’da milli takıma geldiğinde tekrar konuştuk ve o dönem Aris’ten bir teklif vardı ancak Ivkovic yine bizi bir araya getirdi. Sonrasında da Panathinaikos için Giannakopoulos aradı ve biz Haziran 1999’da Panathinaikos ile imzaladık, çok güzel 13 yıl geçirdik. Takımın büyümesine yardımcı olduk, kupalar kazandık ama daha da önemlisi kazanma kültürü yarattık. İnanılmaz bir basketbol ortamı oldu. Çok değişik jenerasyonlardan çok iyi oyuncular yetişti. Ama en önemlisi Giannakopoulos ailesinin finansal desteğinin yanında etik destekleri, taraftarın desteği… Aslında bir makine gibidir ve hepsi bir arada olunca çalışır. Sinerji olmadan başarı olmuyor. Farklı yollar seçsek de değişik yerlere gitsek de ilişkilerimiz çok güçlü olduğu için dostluğumuz hep devam etti. Bir telefon uzağımda yani… Ivkovic’i de anmadan bir şey söylemek istemiyorum, aramızda değil ama her zaman kalbimizde…”
“Moskova’yı çok seviyorum. Şehir olarak çok güzel bir yer. Yapısal olarak da inanılmaz temiz bir şehirdi. Orada çok güzel zamanlar geçirdim. Bir espri vardır, ‘Moskova’nın kışları nasıldır?’ diye. ‘Yeşil olan mı beyaz olan kışı mı?’ diye derler (Gülüyor). Orada hep kış olduğu için… Orada Andrey Vatutin’e, Natalia’ya çok teşekkür etmek istiyorum. Birlikte çok güzel şeyler yaşadık, birlikte büyüdük. Çok güzel taraftarlar vardı ve CSKA’daki yıllarımız güzeldi. Basketbol koçu olarak da çok şanslıyız tabii çünkü açık alanda değiliz. Ne yağmur ne de kar sorununuz var. Futbol antrenörü olmak çok zor bir şey. Bir ülkenin kültürü çok önemli. O yüzden onu öğrenmek, oradaki alışkanlıkları görmek, saygı duymak, tarihini öğrenmek… Benim her zaman bir öğrenme isteğim ve hırsım vardı. Kendimi çok genç gördüğüm için halen de öğrenmeye çok açığım. Teklif ilk geldiğinde CSKA ile 1 yılım daha vardı. Ama teklif geldiği dönemde hem ülkede (Rusya) hem kulübümüzde bazı sıkıntılar vardı. Oyuncular gitmeye başlamıştı. Ben hiç orayı bırakmam gerekecek bir duruma geldiğini düşünmemiştim çünkü her şey devam ediyordu. Ama geminin hafif hafif batmaya başladığını hissedince kaptan olarak ilk atlayan olmak istemedim ve elimden geldiği kadar devam ettim. Ama böyle bir teklif geldiğinde de CSKA yönetimiyle konuştum, değerlendirdik. Onlar da saygı duydular. Orada yaşadıklarım ve başarılarım için çok onurluyum. Fenerbahçe’den gelen teklif benim için büyük bir teklifti, onurluyum. Ben her zaman yeni yollar, yeni heyecanlar ve yeni başarılar peşinde koşan birisiyim. O yüzden Fenerbahçe’nin yapısı benim için çok güzeldi. Başkanımız Ali Koç, Yöneticimiz Sertaç Komsuoğlu, Maurizio Gherardini, Derya Yannier yani hepsine teşekkür ederim. Hepsiyle konuştuk ve hedeflerimiz açısından aynı sayfadayız, bu çok önemli. Koç yönetimi için de şunu söyleyebilirim, ‘Her gün bu kulübün taraftarı onlarla nasıl gurur duyabilir?’ çalışılıyor. Taraftar bu konuda çok rahat uyuyabilir.”
“Çok net olacağım. Jan’la konuştum. Artık bir ortam değişikliği istiyordu, bir aile kararı oldu. O yüzden ona saygı duymamız gerekiyor. Geldiğim günden beri bir bilgi bombardımanına uğruyorum; kimler geliyor, kimler gidiyor, mevcut durumlar vs… Wilbekin’a çok yakınız. Aynı şekilde Nando ile görüşmelerimiz devam ediyor, kendisi de kalmak istiyor. Melih’i, Motley’i, Samet’i açıkladık. Taraftarlarımızın sabırlı olmasını rica ediyorum. Paniğe kapılmasınlar. Şu an basketbol pazarında kimler uygun, kimler alınabilir ve kimya oluşturabilecek kişileri araştırıyoruz. Kim uygunsa ona göre doğru kararları vermeye çalışıyoruz. En önemlisi de Fenerbahçe taraftarının karşısına Fenerbahçe formasını giymeye ve burada başarıya aç olacak oyuncuları araştırıyoruz. Bu çok önemli. Bu güne kadar başarılı oldukları için bütün koçları hem bireysel olarak hem de ekip olarak tebrik ediyorum. Türk oyuncu bazımız çok iyi ama araştırmaya da devam edeceğiz çünkü biliyorum ki Türkiye’de çok iyi Türk oyuncular var. Bir sorum var. 80 milyon popülasyonu olan bir ülkede neden altyapılar bu kadar az ve daha az oyuncu çıkıyor diğer ülkelerle kıyaslayınca. Örneğin Hırvatistan, Slovenya, Yunanistan, Karadağ, Sırbistan gibi daha az popülasyonu olan ülkelerde daha fazla oyuncu kazandırılıyor. Bu konuda da çalışmamız lazım ve bu yetenekler desteklenmeli. İkinci takımımız var, onlar da büyük başarı elde ettiler. Onların da destekleriyle altyapıyı güçlendirmemiz lazım.”
“Çok çalışmak gerekiyor. Fenerbahçe gibi, Real Madrid gibi büyük takımlarda zaten çok çalışmanız lazım. Önemli olan rekabet etmeye hazır mısınız? Benim için en önemli şey rekabet edebilmektir. Oyuncularım şunu düşünmeli; benim potansiyelim var ve depoda çok fazla yetenek var. Bununla rekabet etmeye hazır mıyım? En önemli şey bu. Zorluklar, hayal kırlıkları olabilir, mutlu olmadığımız anlar olabilir. Antrenman seçmeden, maç seçmeden her zaman Fenerbahçe’yi temsil ettiğimizi hatırlayarak ve buraya bilet alarak gelen, televizyonda izleyen taraftarları düşünerek her gün aynı şekilde rekabet eforuyla çıktığımız sürece belki kupa kazanamayabiliriz, şampiyon olamayabiliriz ama aynı sayfada olduğumuz zaman başarılı olabiliriz. Önemli olan bu, rekabet etmeye hazır olmak.”