Fenerbahçe BEKO, bu sezon rakipleri için ne yapacağı öngörülmesi zor bir takım… İlginç olan şu ki bu sadece rakipler için geçerli değil… Aynı zamanda kendi içinde de bir bilinmezi yaşıyor Sarı-Lacivertliler!..
Örneğin, geçen hafta Bayern Münih karşısında – Lorenzo Brown dışında – ana rotasyondaki isimlerden aldığı katkıya kenardan gelen oyuncuların dahil olamaması eleştiri konusu olmuştu. Panathinaikos karşısında ise bu kez sadece Bayern karşısında kötü bir gece geçiren Brown ayakta kalıp, kenardan Ahmet Düverioğlu başta olmak üzere belli bir düzeyde verim alınan gecede ana unsurların katkı veremediğini gözlemledik.
Net olan bir şey var ki o da üst üste üç maçta karşılarına çıkan ve savunma sertliği açısından ortalamanın üzerinde bir dinamizme sahip olan rakiplere karşı Sarı-Lacivertli takımın oyunun iki yönünde de varlık gösterememesi…
Yunan ekibi, De Colo’yu Sant-Roos gibi kalıplı bir savunmacı ile devre dışı bırakırken, F.Bahçe’nin buna yönelik bir B planı olmaması düşündürücüydü. Buna karşılık PAO, sezon başından beri skoru sürükleyen ismi olan Foster’ın devreye giremediği anda dün gece ‘sıcak el’ olarak Nedovic kozunu oynarken, Sarı-Lacivertliler’in, Sırp oyuncunun sahada kaldığı 28 dakika boyunca onu durdurmaya yönelik çözüm üretememesi ve rakibe ikinci, üçüncü şans toplarına yönelik 11 hücum ribaundu vermesi yenilginin başlıca sebepleriydi.
Fenerbahçe’nin, savunma ile hücumun birbirini olumlu ya da olumsuz tetikleyen iki unsur olduğu gerçeğinden uzak bir görüntüde olduğu mücadelede oyun planında kalıplı uzunlara karşı ters eşleşme dışında post-up oyunu tercih etmemesi mantıklıydı belki… Zaten Ahmet de gerektiği anlarda bu sorumluluğu üstlendi ve çok da iyi bir maç çıkardı. Ama 4 numaradan katkı yine beklenen düzeyde değildi. Barthel, Pierre ve hatta Ulanovas, rakip uzun savunmasına sıkıntı yaratacak ceza atışları için pozisyon geldiğinde dahi şutu tercih etmeyip penetre etmeye odaklandılar ve çoğu zaman da ‘duvara tosladılar’. Dün Vesely’nin de oyuna giremediği gecede Ahmet-Hamilton ikilisi ile iki pota altında kaos yaratıp, rakibi yardıma zorlayıp dış atıcıların da daha net pozisyon bulabilmeleri belki bir alternatif olabilirdi. Ama Hamilton da her nedense hiç tercih edilmedi. Yine De Colo’nun baskı altında oyundan düştüğü süreçte, hiç oynamayan Tarık Biberovic’in yerine kadroda Westerman olsa, en azından ‘daha kötüsü olamazdı’!..
Bu seneki oyun felsefesenin temelinde ‘tempo’ yatan Fenerbahçe BEKO’nun, dün yine aynı tarz basketbol mantalitesine sahip Panathinaikos’a fren koyabilmek adına yarı saha basketboluna yönelmesi elbette bir tercihti. Ancak bunu yaparken de topu paylaşıp, doğru atışı bulana dek döndürmek yerine çoğu zaman tek pas dahi yapmadan bireysel beceri ile çözüm üretme, potaya giderek ya da perdeleme üzerinden sayı bulma arayışına gidildi. Hemen her denemede çuvallamak, bu anlamda da tamamen yaratıcılığa dayalı bu seçimin de ‘akılcı’ bir plan üzerine kurgulanmadığını ortaya koydu. Dolayısıyla tempoyu tutmak yerine kora kor oynamak, kendi basketbolunu sahaya yansıtmak daha doğru olmaz mıydı?..
Anlaşılan o ki, ilk iki maç sonunda sistemin ve taşların yerine çabuk oturacağı izlenimi bırakan Fenerbahçe BEKO’nun önünde gitmesi gereken daha çok yol var. Neyse ki, genele bakıldığında Sarı-Lacivertliler’le benzer sıkıntıları yaşayan takım adedi de oldukça fazla… Bunu şansa dönüştürebilmek de hem teknik ekibin hem de oyuncuların elinde… Püf noktası, süreci kısa tutabilmekte…