EuroLeague’de en çok çekişmenin yaşanması beklenen seri Efes-Barça serisiydi. İki farklı basketbol anlayışının çarpıştığı seride zamanın ruhuna uygun işler yapan temsilcimiz 18 sezon sonra zor da olsa final-four’a kalmayı başardı.
Ataman’ın Efes’i bu sezon modern basketbol oynayan bir hücum takımı. Orta mesafeden kaçınarak 'Moreyball' oynayan ve mümkün oldukça tempoyu yukarıya çekmeye çalışan Efes, ligin perimetreyi en iyi kullanan (%40’la üçlük atan) takımlarından biri. Savunmada ise tepede rakibe baskı yaparak açık sahada rakibi hazırlıksız yakalamayı seven bu kadro rakiplerine karşı zaman zaman fizik sorunu yaşayabiliyor. Ancak sürekli mobil olan ve ayak çabukluğunu pas trafiğiyle birleştirdiğinde bir anda nitroyu açabilen ve momentumu alan Efes bu sezon ligin en “ters” ve aynı zamanda şut/pozisyon başına en verimli oynayan takımlarından biri.
Pesiç ise tipik bir Yugoslav koç olarak sahada genelde fizikli beşlerle oynamayı tercih ediyor. Bununla birlikte savunmada sürekli adam değişen ve gerekirse alan savunması yaparak boyalı alana doğru gömülen Barcelona rakibi perimetreye püskürtmeyi ve uzun kollu oyuncularla pas açılarını kapatmayı temel savunma şablonu olarak belirlemiş durumdaydı. Hücumda da yarı saha pick&roll’leri ve hücum ribaundlarıyla skor kovalayan Barcelona aslında kağıt üstünde çok yetenekli ve maliyetli oyunculardan oluşmasına rağmen 1990’ların basketbolunu oynayan, düşük tempoyu seven bir savunma takımıydı.
Efes ve Barça’nın 35 maçlık hücum tercihleri. FG: Takımın şut yüzdesi, LA: Lig ortalaması. PPS: (Kaynak: https://basketballguru.gr/stats)
İki takımın da birbirinin panzehiri olabileceği serinin anahtarı verimlilik ve tempo bağlamında oyun egemenliğini kimin alacağında saklıydı. Aslında 200 dakikalık maratonun büyük kısmında tempo Pesiç’in istediği seviyedeydi. Ancak Efes rakibine göre dar rotasyonla oynasa da yüksek takım kimyası ve doğru hücum tercihleri belirleyici oldu. Seri boyunca Efes’te Larkin ve Moerman’ın çok büyük oyunlarını izledik. Yine de yarı sahada takımı oynatan pasör Miciç’in dalgalanan performansı ve Ataman’ın bir gidip bir gelen konsantrasyonu da belirleyiciydi. Ataman maç içinde taktik çantasında onlarca kenar oyunu ya da mikro set taşıyan bir koç değil. Ancak sezon başındaki oyuncu tercihleri başarılı olduğunda oyuncuların sahada eğlenerek oynamasını sağlayan, dizginlenmeyi çok fazla sevmeyen jenerasyonun dilinden anlayan ve modern basketbolu takip eden bir koç. Bu nedenle konsantre olduğunda Messina seviyesine kadar çıkabiliyor.
Seri boyunca Pesiç’in skor opsiyonu olarak kullandığı Tomiç ve Heurtel ikilisinin birlikte sahada olduğu dakikalar Efes’in hanesine artı olarak yazdı. Beş maçta +,-‘de Heurtel toplam -65’le oynarken bu alanda serinin en kötüsüydü. Bu durum beşinci maçta da böyle oldu. Son maçta Efes’te Simon’un faul problemi sonrası Anderson ve Beaubois’in skor katkısı vermesi takımı oyunda tutarken Barcelona’nın iyi oynadığı süreçte Efes’i sürekli ensesinde hissetmesini sağladı. İlk çeyrekte 28 sayı atan takım Barça değil de Madrid olsaydı ciddi problem olabilirdi ama Barça gibi hücumda ritim ve momentum yakalamak gibi parametreler üzerinden oynamayan bir takım bir yerde mutlaka duracaktı. Nitekim Miciç’in girişiyle Efes onun hem post-up’ları hem de top dağıtımıyla skoru almayı bildi. Daha sonra seyircinin de desteğiyle Efes hiç geri düşmedi. Bu süreçte Ataman’ın bir iki yerde mola almayı unuttuğunu söylemeliyiz. Ancak dördüncü çeyreğin başındaki 7-0’lık serimiz, son çeyrek kötü oynayan Miciç’in doğru zamanda yerini Beaubois’a teslim etmesi ve Moerman’ın maçın bitimine 30 saniye kala maç 75-71’ken köşeden bulduğu üçlük gibi birçok kırılma noktası lehimize gelişti ve Anadolu Efes 17 hücum ribaundu vermesine ve skoru sadece 7 kişiye yayabilmesine rağmen yeniden final-four’a kalmayı başardı.
Efes 39 üçlük deneyerek EuroLeague rekorunu egale ederken 17 isabetle playoff rekorunu kırdı. Ayrıca 39 üçlüğe karşı sadece 15 ikilik deneyen takımımız şutlarının %72,2’sini üçlük olarak deneyerek üçlük frekansında da rekor kırdı. Sonuçta bu kıtanın en iyi guardlarından biri olan Larkin’in zaman zaman rakibin üzerine karabasan gibi çöktüğü mini bir Golden State Warriors izledik diyebiliriz.
Sezon boyu çok karakterli oynayan Moerman’ın bu takımın en önemli oyuncusu olduğu da sanırım daha iyi anlaşılmıştır. Perimetre oyunuyla ayakta kalan takımlarda şutör/delici kısalar sahanın hakimidir. Efes’in de en iyi/yetenekli oyuncusu tartışmasız Larkin’dir. Ancak Ataman’ın yıllardır kullanmayı sevdiği şutör dört numara tanımının hakkını veren Moerman bu sezon EuroLeague’in en çok fark yaratan ve istikrarlı oynayan oyuncularından biri oldu. Bu bakımdan savunmada enerjisiyle “hustle” vererek – emekçi ve gönüllerimizde taht kuran -Dunston’ın yükünü hafifletirken hücumda takımın “spacing” seviyesini yükseltti. Üstelik kötü başladığı beşinci maçı 18 sayıyla kapatmayı da başardı. Unutulmamalı ki bunu Motum’un sakat olduğu ve çok yorulduğu bir seride yaptı.
EuroLeague playoff serileri aynı zamanda büyük bir mental testtir. Bu açıdan tecrübenin ağır bastığı çok kez görülmüştür. Geçen sezonu sonuncu kapatan, bu sene yeni oyuncularıyla bir oyun felsefesi yaratmaya çalışan Efes, ligi net verimlilikte ikinci, sıralamada dördüncü bitirerek ne kadar büyük bir sıçrama yaptığını herkese göstermişti. Pesiç gibi akıl oyunlarını seven ve oyunu çirkinleştirmekten kaçınmayan bir koça karşı seriyi kazanan Ataman neden yılın koçu adaylarından birini olduğunu bir kez daha ispatlamış oldu. Sezon başında bazı soru işaretleri barındıran Efes kadrosu da (forvetteki atletizm sorunu, Pleiss seçimi gibi) tüm Avrupa’ya büyük bir mesaj verdi.
Final-four’da ilk kez iki takımla yer alacağız. Format gereği yarı finalde karşılacak olan temsilcilerimizden Fenerbahçe elbette maçın favorisi. Fakat yarı saha oyunu uzmanı olan Fenerbahçe’ye karşı “ters gelebilen” Efes’in bu maçta bir şansı olacaktır. Özellikle tepede delici guardlara karşı problem yaşayan Fenerbahçe’de forvette fark yaratan Datome oynamazsa Efes’in Larkin ile şansı artabilir. Sonuçta bir takımımızı finalde izleyeceğiz. Bunun ne kadar gurur duyulacak bir şey olduğunu unutmadan sürecin keyfini çıkarmaya bakalım.