THY EuroLeague 2016-2017 sezonu şampiyonluğunun ardından yeni sezon Fenerbahçe Doğuş için soru işaretleriyle başladı. Takımın iskeletini oluşturan ve takımdaki rolü çok büyük olan Ekpe Udoh ve Bogdan Bodganovic’in takımdan ayrılması, yeni sezon ile ilgili birçok soru işaretini de beraberinde getirmişti.
Takıma katılan Jason Thompson’ın Avrupa’da geçireceği ilk sezon olmasının yanı sıra, Bogdan Bogdanovic’in yerine kadroya katılan Brad Wanamaker’ın farklı tipte oyuncu olması, Guduric’e verilen bonservis ücreti derken, sarı lacivertliler daha maçlar başlamadan çok sayıda soru işaretine sahip bir hazırlık dönemi geçirdi. Sezon başlangıcında beklentilerin altında kalan bazı performanslardan sonra, çok sayıda taraftar takımın geçen sezon sahip olduğu ritmi ve oyun anlayışından uzak olduğunu, yeni sezonun daha zorlu geçeceğini düşünüyordu. Ancak zamanla ortaya çıkan görüntü, Fenerbahçe Doğuş’un eskisinden daha güçlü geri geldiğini gösteriyordu.
(Görsellerin üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz)
Sarı Kanarya, THY EuroLeague 2016-2017 normal sezonunu 18 galibiyet 12 mağlubiyetle (Ekpe Udoh-Bogdan Bogdanovic’li kadrosuyla) tamamlarken, çok sayıda soru işareti ile başlayan bu sezonu 21 galibiyet 9 mağlubiyet ile bitirdi. Play-off serileri başlamadan temsilcimizin Baskonia karşısında saha avantajıyla beraber çok zorlanmayacağını düşünenlerdendim. Serinin Ülker Spor ve Etkinlik Salonu’nda oynanan maçlarında gördüğüm atmosferle bu düşüncemin ne kadar doğru olduğunu anladım. Baskonia kendi sahasında kazandığı tek maçta bile seriyi çevirebileceğinin ışığını vermedi. Fenerbahçe Doğuş için sadece final öncesi formalite maçları oynandı diyebiliriz.
Sıra Final Four’a geldiğinde ise rakip eski dost ve geleceği parlak koç Sarunas Jasikevicius’un takımı Zalgiris Kaunas’tı. Normal sezonda oynanan iki maçı deplasman takımları kazanırken, oyunun bu sefer farklı olacağı belliydi; çünkü play-off maçları Obradovic’in ihtişamlı kariyerini oluştururken geçtiği ve çok sevdiği zorlu virajlardı. Bobby Dixon’ın etkileyici performansıyla beraber final kapısı ardına kadar açılırken, artık kupa önündeki tek engel, CSKA Moskova’yı eleyen Real Madrid’ti.
Final maçına ne takım ne de koç Zeljko Obradovic mental olarak hazır değil gibiydi. Vesely’nin maçın henüz başında üst üste aldığı 2 faul onu çok etkilerken, Laso’nun maça takımını çok iyi hazırlamış olmasıyla mücadelenin şekli değişmeye başladı. Real Madrid kısaları hücumda çok kolay çembere giderken, savunmada da özellikle çember altını yardımlaşarak iyi kapatıp, Fenerbahçe Doğuş’a kolay sayı şansı tanımadılar. Zeljko Obradovic, Vesely’nin faul probleminden sonra şans verdiği Ahmet’ten de istediği verimi alamayınca Jason Thompson’ı çok az kullandı ve Real Madrid, pota altındaki eksikliği gördükçe penetrelerle savunmanın tüm dengesini bozmaya devam etti. Bunun yanında, Tavares’in Fenerbahçe Doğuş karşısında etkili oyununu iyi kullanan Pablo Laso, oyuncusunu uzun süre parkede tutarak Fenerbahçe Doğuş’un oyundaki sistemini bozmayı başardı. Zalgiris Kaunas maçında Bobby Dixon’ın yarattığı etkinin bir benzerini final maçında yaratan Fabien Caeseur, 24 dakika parkede kalarak 17 sayı (3/3 üç sayı isabeti) 2 ribaunt 2 asist 1 top çalmalık performasıyla gecenin X faktörü oldu ve maçın gidişatına çok fazla etki etti. Final maçına dair en ilginç notlardan biri de Fenerbahçe Doğuş’un karşılaşmada sadece 9 oyuncu kullanmasıydı (Thompson 4:30 – Nunnally 7:20 dakika parkede kaldı). Maçın sonlarına doğru temsilcimizin eline yeniden maçı çevirme fırsatı gelse de bu şansı iyi değerlendiremediler.
THY 2017-2018 EuroLeague sezonu temsilcimizin ikinciliğiyle sona erdi. Sezon geneline baktığımızda, daha doğrusu Obradovic’in Fenerbahçe’sine baktığımızda artık bir gelenekten bahsedebiliriz. EuroLeague organizasyonu kurulduğundan beri Avrupa basketbolunda dönem dönem kurulan hanedanlıklar oldu, Kinder Bologna, CSKA Moskova, Panathinaikos, Maccabi Tel Aviv…Günümüz basketbolunda ise Fenerbahçe Doğuş’un yeni bölüm sonu canavarı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Takımın başarısının çok önemli kayıplara karşın hala aynı şekilde sürmesi, isimlerin değil bir sistemin parkede yer alması ve Obradovic’in dehası, ülkemizin tek EuroLeague şampiyonunun en önemli özellikleri. Üç finalin ikisi kaybedilse de, takımın sürekli buraları oynayabiliyor olması gelinen noktanın ne kadar değerli olduğunu gösteriyor.
Büyük başarıların elde edildiği bu süreçte en büyük iki eleştiri, kupaların büyük bütçeler ile gelmesi ve Türk oyuncuların başarılardaki katkılarının sınırlı olması. EuroLeague tarihine, hatta takım sporları tarihine baktığımızda, başarıların yakalanmasının bütçe yüksekliği ile doğru orantılı olduğunu görüyoruz. Evet, Fenerbahçe Doğuş THY Euroleague içerisinde en yüksek bütçelerden birine sahip. Ancak kupayı banknot balyaları parkeye çıkarak kazanamıyor ne yazık ki (en büyük aktif örnekler Real Madrid ve CSKA Moskova). Düşük bütçeli rakiplerinize de karşı, sizinle aynı ekonomik güce sahip rakiplerinize de karşı ayakta kalabilmeniz için stratejileriniz çok önemli. Başarılara ulaşmak için eldeki kaynakların doğru kullanılması, istikrar ve taraftar desteği gerekiyor. Düşük bütçeli takımlarla da başarıyı yakalamak mümkün mü? Mümkün. Fakat “underdog” (favori olmayarak, başaltı) olarak sizden daha güçlü ve istikrarlı bütçelere karşı uzun süreli nasıl üstün gelebilirsiniz, ya da başarıyı sadece düşük bütçelerle kazanınca mı “başarılı” sayılırsınız, bunlar büyük soru işaretleri. Oyuncuları pasaportlarına göre değerlendirmek, ülkemizin sporcularına pozitif ayrımcılık beklemek onları sadece bulundukları durumdan daha da geriye gitmeye sevkediyor. Ülkemizde en popüler iki takım sporunda da ortak sorun kaliteli (ya da öyle olduğu düşünülen) sporcuların takımlarda süre bulamaması. Yerli oyuncuların genç yaşta altyapıda kazandıkları başarılar ne yazık ki mental olarak kendilerini çok etkiliyor ve “olduklarını” düşünerek çalışmayı bırakıyorlar. Dürüst olalım, sahibi olduğunuz firmada, üniversiteyi iyi bir dereceyle bitiren ancak işe geldiğinde tüm gün işten kaytaran çalışanlara en fazla 1 hafta dayanırsınız. Sporcularımızın potansiyellerinin ancak çeyreğini kullanmalarının sebepleri apayrı bir yazı içeriği olabilecekken, her ne şartla olursa olsun, hiçbir spor dalında sporculara milliyetlerine göre ayrımcılık yapılmasını doğru bulmuyorum.
Fenerbahçe Doğuş, kısa sürede kendisini Avrupa’nın zirvesinde bulmayı başardı. Üst üste 3 finalde elde edilen tek şampiyonluk, Fenerbahçe Doğuş’un istikrarlı başarısının en büyük kanıtı oldu. Gelecek sezon kadro yapılanması nasıl olacak, kimler takıma katılacak ve kimler takımdan ayrılacak inanın bilmiyorum. Ancak daha şimdiden rahatlıkla tahmin edilebildiğim tek bir şey var, sarı lacivertliler önümüzdeki yıl da bölüm sonu canavarı olarak rakibini Final Four’da bekleyecek.
*Soru, görüş ve önerileriniz için: https://twitter.com/knnlpy